HAZRET-İ TULEYB -7-
YAZAR : Âdem SARAÇ ademsarac@yyu.edu.tr
İslâm, bütün insanlık için Allâh’ın gönderdiği ilâhî nizamdır. Müslüman da, bu ilâhî nizamı Allah ve Rasûlü’nün istediği şekilde yaşayan insandır.
Müslüman, mükellef biridir, yani sorumludur…
Aslî mânâsıyla «mes‘ûliyet şuuru» şeklinde ifade edilen, şimdilerde de “sorumluluk bilinci” denen bir şuur ve bilinç sahibi olan müslüman; kendisini her geçen gün daha da geliştiren, ileriyi gören ufku açık bir şahsiyettir.
Bir diğer mânâsıyla müslüman, çok geniş bir birikimle donanımlı bir insandır.
Müslüman; gerek kendini gerek başkalarını yetiştirirken, değişmez kaynaklardan istifade ederek en güzel örnekleri örnek alan, örnek bir şahsiyet olma yolunda gayret eden kişidir.
Müslümanın en temel ve değişmez/değiştirilemez kaynakları hiç şüphesiz ki Kur’ân ve Sünnet’tir.
Müslümanın en önde gelen ilk örnekleri de hiç şüphesiz ki Peygamberimiz -aleyhisselâm- ve sahâbe-i kiramdır.
Yaşadığı hayata anlam katan, yani niçin var olduğunu bilen her müslüman; değişmez kaynaklarından beslenir ve örnekler örneğinden örneklenir.
İşte bu örneğin en çarpıcı örneklerinden biri de genç sahâbîlerden biri olan Hazret-i Tuleyb bin Umeyr -radıyallâhu anh-’tır.
Bu örnek genç sahâbînin çarpıcı hayatından altı bölüm hâlinde kesitler vermiştik.
Hazret-i Tuleyb -radıyallâhu anh-; çok cesur biri olduğu gibi, cevval ve atılgan bir gençti. Henüz 14-15 yaşlarında, yani çocuk denebilecek bir çağda olmasına rağmen, yaşından büyük işler başarmıştı.
İslâm ile şereflenmeden önce de sevgili annesine çok düşkün biri olan Hazret-i Tuleyb -radıyallâhu anh-; müslüman olduktan sonra bu düşkünlüğüne saygı, sevgi ve hürmeti de eklemiş, sevgili annesini başının tâcı bilmişti. Öyle ki, o güzel davranışları ile sevgili annesinin kalbine girmiş, onun da İslâm ile şereflenmesine vesile olmuştu.1 İslâm ile şereflenmeleriyle beraber, evlerini bir okul hâline getirmişlerdi. Her gelen âyet-i kerîme; her müslüman evinde olduğu gibi, bu evde de günün ana konusu oluyordu.
Sadece kuru kuruya okuyup ezberleyenler ya da konu üzerinde konuşanlar değil, gelen âyet-i kerîmeler ile şekillenen örnek bir aile olmuşlardı. Bu durum bütün sahâbîler için de böyleydi.
Hazret-i Tuleyb -radıyallâhu anh-, yaşının üzerinde bir kabiliyet, ciddiyet, olgunluk ve cesaret sergiliyordu. Daha önce örnekleri verildiği gibi, Rasûlullah -aleyhisselâm-’a dil uzatan, O’nun aleyhinde konuşan hangi müşrik olursa olsun; hiç çekinmeden müdahale ediyor, gereken cevabı da veriyordu.
Sahâbîlerin hepsi aynı durumdaydı. Hazret-i Ervâ Hala da; İslâm’ın yayılması ve yaşanması için köşesine çekilerek kuru temennilerle yetinmiyor, elinden geleni yapıyordu. Her türlü tehlikeyi göze alarak, açıkça Rasûlullah -aleyhisselâm-’ı desteklediği gibi, sürekli O’nun yanında yer alıyordu. Sevgili oğlunu desteklediği gibi, daha aktif olması için sürekli teşvik ediyordu:
–Rasûlullah -aleyhisselâm-’dan sakın ayrılmayasın oğlum!
–Rasûlullah -aleyhisselâm-’dan ayrılmak da ne demek? Canımdan geçerim ama O’ndan asla geçmem!
–Allah yüzünü ak etsin oğlum, hep O’nun yanında ol! Bu uğurda gelecek musibetlere de sabret!
–Her şeyin bir bedeli vardır sevgili annem! Biz hepimiz Rasûlullah -aleyhisselâm-’ı çok sevdiğimizi söylüyoruz.
–Söylüyoruz da ne demek oğlum, seviyoruz diyeceksin!
–Seven, sevdiğinin yolunda
olur! O yoldaki bütün sıkıntılara katlanır! Sevgili yolunda başına ne gelirse gelsin şikâyetlenip sızlanmaz!
–İşte şimdi oldu sevgili oğlum!
–Sayende anneciğim, sayende ve desteğinle inşâallah!
Anne-oğul öyle bir ikili oluşturmuşlardı ki, onları görenler hayret ediyorlardı. İkisi birden şirke ve müşriklere karşı mücadele ederken, sıkıntı içinde olan müslüman kardeşlerine de yardım etmeye çalışıyorlardı.2
Hazret-i Tuleyb’in yaşından büyük işler yapması müşrikleri çılgına çeviriyordu. Hattâ çoğu zaman mukavemetlerini de kırıyordu.
Sevgili dayıları Hazret-i Hamza ve Hazret-i Abbas gibi cesur olan Hazret-i Tuleyb -radıyallâhu anh-; bu dayılarından destek ve yardım gördüğü gibi, bilgisine bilgi, görgüsüne görgü ekliyordu sürekli. Bunların yanında Ebû Leheb de dayısı oluyordu. Ondan da son derece nefret ediyor, yeri geldikçe karşı cevaplar veriyordu:
–Haddini bil Tuleyb!
–Allah ve Rasûlü’nü tanımayan, O’na îmân etmeyen biri; benim öz dayım da olsa, bana bu sözü söyleyemez!
–Neden?
–Allah ve Rasûlü’ne îmân etmemek, müslüman olmamak, en büyük haddini bilmezliktir de ondan!
–Sen kimsin ki benim karşımda böyle konuşuyorsun, dünkü çocuk!
–İslâm, insanı bir anda büyütür! İslâm dışında kalanlar, ne mevkide olurlarsa olsunlar, hep küçük kalacaklardır!
–Yeter, defol git başımdan, yoksa kıracağım bir tarafını!
–Ey nasipsiz dayı! Sen Rasûlullah -aleyhisselâm-’ın o nâzenin kalbini kırdın! Beni kırsan ne olur ki!
–Yeter dedim!
–Hayır yetmez! İşte şimdi, yine en yüksek sesle haykırıyorum ki; Rasûlullah -aleyhisselâm-’a îmân etmeyen, fecî bir hüsrana uğrayacaktır! Herkes duysun ve anlasın ki; ben Tuleyb olarak, Allah ve Rasûlü’ne îmân etmiş, hayatını bu yola vakfetmiş biriyim. Bu yolda yürürken canım pahasına da olsa hiç kimseden çekinmeyeceğim! Çünkü ben müslümanım elhamdülillâh.
İçine çöreklenen kin ve öfkesi ile beraber, yeğeni Tuleyb’in de böyle haykırması karşısında deliye dönen Ebû Leheb, kötü kötü bağırıp çağırarak uzaklaştı oradan.
Sevgili oğlunun ardından annesi de şöyle haykırdı:
–Tuleyb; dayısının oğluna yardım eder, O’ndan canını, malını esirgemez!3
Gerçekten de öyle oldu. Hayatını, hayatların en anlamlısını yaşayan Rasûlullah -aleyhisselâm-’ın hayatına adayan Hazret-i Tuleyb -radıyallâhu anh-, hayatının her ânında sürekli O’nunla oldu.
Peygamber Efendimiz’i sevdiğimizi söylemek başka, O’nu gerçekten sevmek başkadır. Hazret-i Peygamber’i seven, Hazret-i Peygamber’in yolunda olur.
-Sallâllâhu aleyhi ve sellem…-
___________________
1 İbn-i Sa‘d, et-Tabakātü’l-Kübrâ, c. 3, s. 123.
2 İbn-i Hacer Askalânî, el-İsâbe fî Temyîzi’s-Sahâbe, c. 2, s. 233.
3 İbn-i İshâk, es-Sîre, s. 156.