Toplumu Şekillendirenler Var! SEN NERDESİN?

ŞAİR : Aynur TUTKUN aytutkun@gmail.com

Medyatik kişiler, ünlüler, oyuncular, köşe yazarları, gazeteciler, politikacılar, yayıncılar, yapımcılar, yönetmenler, hükûmetler, şirketler… Birilerinin etkisi ve baskısı altında mıdırlar yoksa tamamen özgür müdürler? Kitlelerin önünde olanların kitleleri etkilemek gibi bir amacı var mıdır? Reklâmlar, haberler, film senaryoları bir şeyleri dayatmaya mı çalışmaktadır? Kime, neye hizmet etmektedirler?

Bazen paranoyakça bir yaklaşımla her şeyden şüphe etmeye başlarız. 25. kare mesajlarını, zihin kontrolünü, bilinçaltını etkileme metotlarını duydukça ürperir, korkarız. Masum çocuklarımıza, gariban insanımıza neleri, nasıl empoze etmeye çalıştıklarını öğrendikçe öfkeleniriz. Öfkelenmek, kızmak ise çok tabiî bir duygu olmakla beraber, bunu çaresiz insanın hissedeceği gerçeğini bilmek ve akılda tutmak durumundayız.

Bize göre yanlış da olsa kendi fikirlerini ve doğrularını empoze etmeye çalışan bir kişiye; yapımcıya, yönetmene, oyuncuya, yıldıza, kanala, hükûmete kızmak ve öfkelenmek bir taraftan da çaresiz oluşunu kabullenmektir âdeta!

Burası dünya ise ve dünyada hakla bâtılın mücadelesi dünya var oldukça devam edecekse; gözümüzün önünde cereyan eden senaryoları soğukkanlılıkla izleyip, satrançtaki gibi bir sonraki hamleyi önceden düşünerek hareket etmeye çalışmak en doğrusu olacaktır.

Düşünen ve akleden bir varlık olan insanın öyle ya da böyle fikrî bir yapısı vardır. Bu yapı çok karmaşık da olabilir, basit de, entelektüel de! Herkesin etkilendiği kaynaklar, model aldığı insanlar (hayatta olsun olmasın) farklı farklıdır. Hâl böyleyken birilerinden ve bir şeylerden etkilenen insanların başka birilerini etkilemeye çalışmasını yadırgamak boş bir heves olacaktır.

Doğru bildiğimiz şeyler uğrunda vermemiz gereken mücadeleyi, başkaları kendi doğru bildikleri uğrunda veriyorlarsa; onlara kızıp öfkelenmek yerine, kendi kendimize kızıp öfkelenmek ve nefsimizi kınamak daha doğrudur. Şeytan Allâh’a söz verdiği üzere, kullarını doğru yoldan sapıtmak için kıyâmete kadar mücadele veriyorsa; biz de O’na verdiğimiz söz üzere, kullukta devamlı olmalı, kulluğumuzun bir gereği olan emr-i bi’l-mâruf nehy-i ani’l-münkeri kendimize iş edinmeli değil miyiz? Elbette şeytan ve yandaşlarının verdiği mücadele, daha etkili ve çabuk sonuç veren türdendir. Çünkü nefse hoş gelen şeyleri kazanmak ve kazandırmak çok daha kolaydır. Fakat bildiğimizin ve inandığımızın doğru olduğunu düşünüyorsak, elimizden gelenin en iyisini ve en etkilisini yapmaktan bizi hiç bir şey alıkoymamalıdır. Aksi takdirde; yapamadığımız, beceremediğimiz şeyleri başkaları yaptığında kızmak ve öfkelenmek âcizliğimizin bir göstergesi olacaktır.

Âyette belirtilen;

“Hak geldi, bâtıl yok olup gitti!..” (el-İsrâ, 81) müjdesi, biz etkili çalışıp hakkı getirdiğimizde bâtılın zaten yok olmaya mahkûm olacağının bir ifadesidir.

Toplumu şekillendirmeye çalışan toplum mühendisleri, günümüzde hep olumsuz ifade biçimini hatırlatır. Sosyal medyayla, televizyonla, filmlerle, haberlerle, ünlülerle, şirketlerle, hükûmetlerle toplum üzerine verilmeye çalışılan etkiler sinsi bir oyunun parçası gibi görülür. Evet öyledir, sinsice toplum üzerinde bir şeyler yapılmaya çalışılmaktadır. Çünkü açıkça yapıldığında insanlar bunu fark edecekler ve bundan uzaklaşacaklardır. Yani yaptıkları şeyin çirkin olması, onu sinsice yapmayı gerektirmektedir.

Öte yandan yapacakları şeyin güzel ve doğru olduğuna inananların, bunu sinsice yapmalarına hiç de gerek yoktur! Tıpkı asırlarca önce Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in yaptığı gibi!

Hak gelirse bâtıl yok olup gidecektir.

Bize düşen bâtılın pislikleriyle uğraşırken içinde boğulup kalmak, ümitsizliğe düşmek değil; tüm engellemelere rağmen doğru bildiğimizi öğretmek için mücadele etmek olmalıdır. Elbette nefse hitap edenlerin etkili olarak sonuç alması çok kolaydır. Sonuçlardan ziyade süreçlerden sorumlu olan bizlerin, buna dikkat ettiğimizde ise sonuçları da kazandığımızı görmek pek zor olmayacaktır.

Toplum mühendisleri sinsi plânlarını kendilerine sâdık nesiller yetiştirmek için uygulamanın yollarını bulmuşlarsa bu sonuçtan, diğer etkili elemanlar da mes‘uldürler. Kendi kanalını kuramamak; kendi çizgi filmini, dizisini, sinemasını yapamamak; kendi devâsâ şirketlerini oluşturamamak, meydanı sinsi toplum mühendislerine bırakmak olacaktır. Bu durumda başkalarından şikâyet edip onlara kızmak yerine, kendimizi eleştirip bir şeyler ama mantıklı ve etkili bir şeyler yapmak daha doğru olacaktır.

Hak, adâlet, doğruluk, dürüstlük, hoşgörü, sevgi, saygı, yardımlaşma, birlik ve beraberlik gibi kavramların üstün tutulamadığı toplumlarda yani bir diğer ifadeyle güzel değerlerin öğretilemediği toplumlarda; çirkinlikler, yalanlar, kandırmalar revaçta olur ki bu, toplumu kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirmeye çalışanlar için büyük bir fırsat olacaktır.