BENİ HESABA ÇEKSİN…

YAZAR : Abdullah Mesud HIDIR mahidir@gmail.com

Asıl adı Ebû Yezîd Tayfur bin İsa olan Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleri, mîlâdî 777 (hicrî 161) senesinde Bistam’da dünyaya geldi. Babası, gayet dindar ve sâlih, annesi ise son derece iffetli, ahlâklı ve hayâ sahibi sâliha bir hanımdı.

Câfer-i Sâdık Hazretleri’nin torunu İmam Ali er-Rızâ Hazretleri’nin talebelerindendir.

Sûfîlikte fenâfillâh ve makamına eren Bâyezîd-i Bistâmî -kuddise sirruh-, mîlâdî 848 (hicrî 234), senesinde vefat etti. Hayatı boyunca yaptığı gibi, son nefeslerinde de Allâh’ı zikrediyordu. Sonra;

“–Yâ Rabbi! Sen’i hep gafletle zikrettim, şimdi can gidiyor! İbâdet ve tâatim de hep zaaf ve gaflet içindeydi. Huzur ne zaman olacak, onu da bilmiyorum!” dedi. Sonra da zikir ve huzur hâlinde rûhunu teslim etti. Kabr-i şerîfi, Bistam kasabasındadır.

***

Bâyezîd, her hâlini Rasûlullah Efendimiz’in hâliyle mîzân ederdi. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- onun için tam bir fiilî kıstas idi. Onun mühim nasihatlerinden biri de şöyledir:

“Kim Kur’ân-ı Kerim kıraatini ve zühd hayatını terk eder, cemaate devam etmez, cenâzelere katılmaz, hastaları ziyaret etmez de sûfî olduğunu iddia ederse, o ancak bid‘atçidir.”

Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleri bir gün;

“–Bütün insanlar hesaptan kaçarlar, ben ise Cenâb-ı Hak’tan beni hesaba çekmesini istiyorum.” dedi. Kendisine;

“–Niçin?” diye sorulunca, şu muhteşem cevabı verdi:

“–Belki Cenâb-ı Hak, hesap esnasında bana;

«–Ey kulum!» diye hitap eder, ben de;

«–Lebbeyk/buyur yâ Rabbî!» derim.

O’nun bana; «Ey kulum!» buyurması, benim için dünya ve içindekilerden daha sevimlidir. Sonra bana dilediğini yapsın!”

İKİ CİHANDA YÜZÜN AK OLA!..

Özdemiroğlu Osman Paşa, 1527 yılında Mısır’da doğdu. Babası Özdemir Paşa, fetihlerle tanınmış bir beylerbeyi idi. Oğluna devlet terbiyesini ve idareciliği öğreterek ileride sadrazamlığa kadar gidecek hayatının temellerini attı. Önce sancakbeyi, babasının vefatının ardından da Habeşistan Beylerbeyliği’ne tayin olan Özdemiroğlu Osman Paşa, 1569’da Yemen’de çıkan isyanlar üzerine Yemen Beylerbeyi oldu.

İran Şâhı II. İsmail’in Osmanlı idaresindeki Gürcistan’ı yağma etmesi üzerine açılan sefere iştirak etti. 1578’de Çıldır’da otuz bin kişilik düşman kuvvetine karşı mücadele eden öncü birliklere yardım ederek mağlûbiyeti önledi. Üst üste yerinde hamlelerle, savaşın seyrini değiştirdi ve Çıldır zaferi gerçekleşti. Daha sonra Şirvan’a giden Osman Paşa; burada iken İran kumandanları ile yaptığı müthiş muharebelerde az bir kuvvetle galip geldi ve o bölgede elde ettiği on yedi kalenin anahtarlarını İstanbul’a gönderdi.

Osman Paşa, bundan sonra Şirvan’ı kuvvetlendirerek 1583’te Kuzey Kafkasya’dan İstanbul’a geldi ve vezîr-i âzam oldu.

Kafkasya fatihi Özdemiroğlu Osman Paşa, 29 Ekim 1585 tarihinde vefat etti. Na‘şı, vasiyeti üzerine Diyarbekir’e götürülerek önceden yaptırdığı türbesine defnedildi.

***

Özdemiroğlu, İstanbul’a geldiğinde büyük bir coşkuyla karşılandı. Üçüncü Murad Han; bu kahramanı, kendisiyle bizzat görüşmek üzere Yalı Köşkü’ne davet etti. Paşa Kafkas harplerini dört saat boyunca anlattı. Osman Paşa, Urus Han’ı nasıl mağlûp ettiğini anlattığı sırada Sultan, heyecanlanıp sözünü keserek:

“–Güzel hareket etmişsin Osman!” dedikten sonra üzerinde murassâ bir iğne bulunan sorgucunu çıkarıp Osman Paşa’nın başına taktı.

Hamza Mirzâ’ya, İmamkulu Han’a ve Kırım Hanı’na karşı zaferleri anlatırken padişah, paşasını ihsana boğdu. Sonunda da şöyle duâ etti:

“–İki cihanda yüzün ak olsun! Allah Teâlâ senden razı olsun! Her nereye gidersen muzafferiyet arkadaşın olsun! Cennette, namdaşın Hazret-i Osman ile bir köşkte ve bir sofrada beraber bulun! Bu dünyada uzun müddet şeref ve iktidar ile yaşa!”

BİZ DE ONLARA YAKLAŞIYORUZ

Selçuklu Devleti’nin ikinci büyük hükümdarı Sultan Alparslan, 20 Ocak 1029’da doğdu. Babası Çağrı Bey’in yanında muharebelere iştirak etti. Çağrı Bey, 1060’da vefat edince; Alparslan, Horasan valisi oldu. Amcası Tuğrul Bey’in vefatı üzerine, 1063’te tahta çıktı.

Sultan Alparslan ilk icraat olarak asayişi temin etti, isyanları bastırdı, devlet teşkilâtına ve orduya çekidüzen verdi. Akabinde de fetih harekâtına başladı. Daima fetih rûhuyla yaşayan Sultan Alparslan, 1064 yılından itibaren Anadolu’ya akıncılar gönderdi.

Selçukluların Anadolu’da üst üste kazandıkları zaferlere bir son vermek isteyen Bizanslılar, Romen Diyojen kumandanlığında iki yüz bin kişilik büyük bir ordu hazırladı. Bizanslıların Azerbaycan’a girmek maksadıyla ilerlediklerini haber alınca, ordusundan 54 bin kişilik bir kuvvetle yola çıktı. 26 Ağustos 1071 Cuma günü iki ordu Malazgirt Ovası’nda karşı karşıya geldi. Malazgirt zaferi üzerine Anadolu’nun kapısı müslümanlara açıldı.

Fethettiği bir kalenin komutanı olan Yusuf Harezmî tarafından hançerlenerek 25 Ekim 1072’de şehid edilerek bâkî âleme göçtü. Kabri, Merv şehrindedir.

***

Sultan Alparslan; yirmi yedi bin askeriyle Bizans üzerine ilerlerken, keşfe gönderdiği askerlerden biri huzûruna gelip telâşla;

“–300 bin kişilik düşman ordusu bize doğru yaklaşıyor!” der.

Alparslan hiç önemsemeyerek şöyle cevap verir:

“–Biz de onlara yaklaşıyoruz.”

BİR AN OLSUN UYAN!

Mehmet Abdülkadir KEÇEOĞLU (Yaman Dede), 1887’de Kayseri’nin Talas ilçesinde dünyaya geldi. İlk tahsilini Rum Ortodoks mektebinde yaptı. Ailesi Kastamonu’ya taşınınca eğitimine Kastamonu İdâdîsi’nde devam etti. Diyamandi’nin Rüşdiye’de okurken Arapça ve Farsça derslerine olan büyük ilgisi, hocasının bir gün tahtaya Mesnevî-i şerîfin ilk beyitlerini yazmasıyla gönül yanıklığına ve el-Hâdî esmâsının tecellîsine dönüştü. Okuldaki derslerinden itikat, ibâdet, siyer ve ilmihâl bilgilerini öğrendi, edebî yönünü geliştirdi. İstanbul Hukuk Mektebi’ni bitirdikten sonra devlette vazife aldı. Ahmed Remzi Dede’den Mesnevî okudu. Na‘t dalında eşsiz eserler kaleme aldı. Mısralarının, gözyaşlarının kelimelere dönüşmüş hâli olduğunu söylerdi.

1942 yılından itibaren İstanbul İmam-Hatip Okulu’nda, Yüksek İslâm Enstitüsü’nde ve çeşitli okullarda Türk edebiyatı ve Farsça okuttu. Öncesinde, kalbinde îmânı çoktan tasdik eden Yaman Dede; o yıl dil ile de ikrar ederek müslüman olduğunu ilân etti ve ailevî imtihanlar geçirdi. Bu büyük sıkıntıların, aşkın bedeli olduğunu söylerdi.

Hak aşığı Yaman Dede, 3 Mayıs 1962 tarihinde teslîm-i ruh eyledi. Kabri, Karacaahmet Mezarlığı’ndadır.

***

Her hafta Pazartesi günleri akşam namazları ile Cuma namazlarını Eyüp Sultan’da kılmayı âdet edinen, Cuma’dan sonra da;

“Haftalık haccımı edâ ettim.” diyecek kadar Eyüp ziyaretine önem veren Yaman Dede, evlâdına yazmış olduğu bir mektupta Mevlânâ’dan bir alıntı yaparak şöyle der:

Ey dil, demî bîdâr şev!

(Ey gönül, bir an için olsun uyan!)

“Sen de büyük bir hazinenin içindesin. İki cihanın en büyük hazinesi… Habîb-i Kibriyâ’nın mübeşşer ümmetinden bir fert olmak ne büyük mazhariyettir. Bu hazineye iki elinle sıkı yapış ve hiçbir şeyden korkma. Şu hakikate kuvvetle îmân etmiş bulunuyorum. Yükselmek için iki kanat lâzım:

Aşk ve ibâdet. İbâdetsiz aşk ve aşksız ibâdet tek kanattır.”