HAZRET-İ TULEYB -2-
YAZAR : Âdem SARAÇ ademsarac@yyu.edu.tr
Hazret-i Tuleyb bin Umeyr -radıyallâhu anh-, İslâm güneşinin doğduğu günlerde 10-11 yaşlarında bir çocuktu. Daha çocuk yaşta olmasına rağmen, uzun boyu ve güzel yüzüyle birlikte çok da yakışıklı biriydi. Onun en büyük özelliklerinden biri de heybetli biri oluşunun yanında cesareti ile dayısı Hazret-i Hamza’ya çok benzemesiydi. Çocuk yaşında olmasına rağmen, olgun bir genç gibi duruşu vardı. Tuleyb’in babası ölmüş, annesi de Ertât bin Şurahbil ile evlenmiş, ondan da Fâtıma adını verdikleri bir kız kardeşi olmuştu.1
İslâm’ın gül bahçesine girip, îman güzelliği ile günden güne güzelleşen Hazret-i Tuleyb bin Umeyr -radıyallâhu anh-, sevgili annesinin de müslüman olması için duâ edip duruyordu.
İslâm güneşi doğalı üç seneyi geçmiş, dördüncü seneye girilmiş olmasına rağmen; annesi hâlâ müşrikti. Bunca insanın İslâm ile şereflenmiş olmasına rağmen, annesinin bu güzelliğin dışında kalmasını hazmedemiyordu bir türlü.
Sevgili annesini çok seven Hazret-i Tuleyb -radıyallâhu anh-, onun da bir an önce İslâm’a girmesini arzu ediyordu. Bunun için her gün ayrı bir çaba sarf ediyordu. Her şeyi ile saygı ve sevgide kusur etmiyor, sevgili annesinin sevgisi ile yaşayıp gidiyordu. Gelişmeleri sevgili annesi ile paylaşıyor, yeni gelen âyet-i kerîme ve sûre-i şerîfeleri günü gününe evine taşıyan Hazret-i Tuleyb; sevgili annesini ilâhî mesaj ile beslemeye çalışıyordu. Bu böyle sürüp gidiyordu. Hazret-i Tuleyb -radıyallâhu anh-, ümidini kesmeden sevgili annesini İslâm güzelliğine davet edip duruyordu.2
Sevgili annesinin Rasûlullah -aleyhisselâm-’a ne kadar düşkün olduğunu ve O’nu ne kadar çok sevdiğini de hem biliyor hem de görüyordu. İşte bundan dolayı, İslâm gülistanından her gün ayrı bir gül devşiren Hazret-i Tuleyb -radıyallâhu anh-, sevgili annesinin hâlâ müşrik saflarda kalmasını da bir türlü kabullenemiyordu.3
Bu çaba ve gayretlerle yıllar geçerken dayısı Hazret-i Hamza -radıyallâhu anh- ile teyzesi Hazret-i Safiyye -radıyallâhu anhâ- da müslüman oldular. Bunu fırsat bilen Hazret-i Tuleyb -radıyallâhu anh-, yine sevgili annesine koştu:4
–Ey sevgili annem!
–Söyle ey sevgili oğlum!
–Duydun mu ey sevgili annem?
–Neyi duyacakmışım?
–Benim sevgili dayım, yani senin sevgili kardeşin Hazret-i Hamza müslüman oldu!
–Öyle mi?
–Sadece o değil annem! Benim sevgili teyzem ve senin sevgili kız kardeşin Hazret-i Safiyye de müslüman oldu!
–Deme!
–Hem erkek kardeşin ve hem de kız kardeşin müslüman oldular!
–Müslüman oldular demek!
–Bu durumda seni müslüman olmaktan ve Rasûlullâh’a uymaktan alıkoyan nedir?
–Doğrusu şaşırıp kaldım! Hamza ile Safiyye müslüman oldular ha!
–Sen daha neyi bekliyorsun ey sevgili annem?
–Benim başka erkek ve kız kardeşlerim de var. Ben henüz bekleyeceğim!
–Neyi bekleyeceksin ey sevgili annem!
–Diğer kardeşlerime bakacağım! Yani onlar ne yaparlarsa, ben de öyle yapacağım! Çünkü ben onlardan birisiyim!5
–Yani onların peşlerinden mi gideceksin?
–Evet.
–Hazret-i Hamza dayım ve Hazret-i Safiyye teyzem gibi, sen de İslâm’a girsen olmaz mıydı?
–Ya diğer kardeşlerim ne olacak?
–Geride kalma sevgili annem, öne geç!
–Ne demek şimdi bu?
–Kardeşlerine bakıp onların arkalarında kalma! Senin gibi bir hanım, onların peşlerine takılacağına başlarına geçmeli!
–Gerilerinde değil, önlerinde; peşlerinde değil, başlarında olayım diyorsun!
–Aynen öyle diyorum sevgili annem!
–Buna verecek cevabı bulamıyorum sevgili oğlum!
–Rasûlullah -aleyhisselâm-’a yapılan sataşma ve hakaretlere üzülüyorsun, değil mi?6
–Üzülmez miyim oğlum, O’na bir şey oldukça kahrediyorum!
–Müslümanların artmasına seviniyorsun, değil mi anneciğim?
–Tabiî ki seviniyorum oğlum! Sevgili yeğenime destek arttıkça, sevinirim elbet!7
–«Sevgili yeğenim!» diyeceğine; «Sevgili Peygamberim!» diyemez misin artık ey sevgili annem!
–O günler de gelecek gibi!
–Ne zaman sevgili annem, ne zaman?
–Neden bu kadar çok istiyorsun oğlum?
–Ah sevgili annem ah! İslâm’a girip müslüman olmadan anlayamazsın bunu!
–Neyi?
–Neleri kaybettiğini!
–Çok şey mi kaybettim yani?
–İslâm’a girip müslüman olanların hâllerini görmüyor musun anneciğim?
–Görüyorum sevgili oğlum, görüyorum!
–Ne görüyorsun peki sevgili annem?
–İslâm’a girip müslüman olanlar, elbise değişir gibi değişiyorlar! Önceleri korkak ve pısırık olanlar bile, İslâm ile birer cesaret âbidesi oluyorlar!8
–Başka?
–Sevgili yeğenime öyle bir sevgiyle bağlanıyorlar ki, her şeylerini ortaya koyuyorlar. Hattâ canlarını bile. O’nu gerçekten çok seviyorlar!9
–Ya sen anneciğim, sen sevmiyor musun?
–Sevmez olur muyum oğlum, çok seviyorum; hem de çoktan daha çok!
–Bu sevgi seni müslüman edecek Allâh’ın izniyle!
–Öyle görünüyor!
–Ey sevgili annem! Müslüman olup Rasûlullah -aleyhisselâm-’ın yanında yer alıncaya kadar senin için duâ edeceğim! Sen de müslüman olup kurtulacaksın Allâh’ın izniyle! Ne olur sevgili annem, müslüman ol!10
Sevgili oğlunun bu içten duruşu karşısında duygu anaforu yaşayan Ervâ Hala bir anda büyük bir coşkuyla atıldı:
–Ben şahâdet ederim ki Allah’tan başka ilâh yoktur! Ve yine şahâdet ederim ki, Muhammed Allâh’ın Rasûlü’dür!11
–Allâhu Ekber!
Hazret-i Tuleyb -radıyallâhu anh- sevincinden tekbir getirdi. Olmuştu işte, sevgili annesi de müslüman olmuştu.
Rasûlullah Efendimiz buna çok sevinecekti.
-Sallâllâhu aleyhi ve sellem…-
__________________
1 İbn-i Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye, c. 1, s. 232; Selman BAŞARAN, «Ervâ binti Abdülmuttalib», DİA, c. 11, s. 317; Muhammed Emin YILDIRIM, Hazret-i Peygamber’in Albümü, s. 240-241; Hayati YILMAZ, Hz. Muhammed’in Aile ve Akraba Atlası, s. 171-172.
2 Belâzürî, Ensâbu’l-Eşrâf, c. 4, s. 424.
3 İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe fî Ma’rifeti’s-Sahâbe, c. 5, s. 6.
4 İbn-i Sa‘d, et-Tabakātü’l-Kübrâ, c. 8, s. 42-43; Zübeyrî, Kitâbu Nesebü Kureyş, s. 19.
5 İbn-i Kudâme, et-Tebyîn, s. 172.
6 İbn-i Seyyidü’n-Nâs, Uyûnü’l-Eser fî Fünûni’l-Megazî ve’s-Siyer, c. 2, s. 389.
7 Şâmî, es-Sübûlü’l-Hüdâ ve’r-Reşâd fî Sîret-i Hayri’l-İbâd, c. 11, 86-87.
8 Diyarbekrî, Târihu’l-Hâmis fî Ahvâl-i Enfüsî Nâfis, c. 1, s. 171.
9 İbn-i Hacer el-Askalānî, el-İsâbe fî Temyîzi’s-Sahâbe, c. 4, s. 2412.
10 İbn-i Abdilber, el-İsti’âb fî Ma’rifeti’l-Ashâb, c. 4, s. 343.
11 Mustafa Âsım KÖKSAL, İslâm Tarihi, c. 1, s. 56, 212, 359.