GELECEĞİN İNŞASI İÇİN

YAZAR : Sami BÜYÜKKAYNAK skaynak48@hotmail.com

Her toplumun veya şahsın arzuladıkları arasında geleceği inşa etmek vardır. Tarihte kalıp gitmek, geleceğe ait hiçbir hazırlık içerisinde bulunmamak, yok olmayı başından kabul etmiş sistemlerde bulunabilir. «Kökü mâzîde olan âtîyiz.» düsturunu benimsemiş toplum ve şahıslara baktığınız zaman; onlar kendilerini ileriye götürecek çabalarla, geleceği hayır ve donanımlarla şekillendirme hassasiyetine sahip olmuşlardır. Hazret-i İbrahim -aleyhisselâm-; gelecek kaygısı çekenlere ve bu kaygıyı kabullenip, hayatına, duâsına yansıtanlara en büyük örnektir. Hazret-i İbrahim’in geleceğin inşası kaygısını dillendiren duâsından da anlaşılan budur:

“Rabbimiz, bizi yalnız Sana boyun eğen müslümanlar yap! Ve soyumuzdan yalnız Sana boyun eğen bir ümmet yarat… Rabbimiz, bir de onlara kendi içlerinden bir peygamber gönder de Sen’in âyetlerini onlara okusun; Kitabı ve onun hayat tarzını onlara öğretsin, onları her türlü kötülükten arıtsın.” (el-Bakara, 128-129)

Hazret-i İbrahim’in neslinden gelen Hazret-i Zekeriyya -aleyhisselâm- da pîr-i fânî olmuş, yaşı kemâle ermiş vaziyetteyken; geleceği inşa etme hassasiyeti ile kendisine bir çocuk bahşetmesi için Cenâb-ı Hakk’a şöyle duâ etmiştir:

“Rabbim; kemiklerim zayıfladı, saçlarım ağardı. Rabbim, ben Sana ettiğim duâlarda hiç eli boş dönmedim. Doğrusu ben, arkamdan iş başına geçecek olan yakınlarımdan endişe ediyorum; karım da kısırdır. Tarafından bana yerimi alacak bir halef ver, o da Yâkub hanedanına vâris olsun, onu rızâna erdir.” (Meryem, 4-6)

Bu duâda Hazret-i Zekeriyya’nın hayata ve geleceğe dair bakışını bulmak mümkün. Üç unsur bu duâda göze çarpmaktadır:

1. İnsan ne kadar ihtiyarlarsa ihtiyarlasın, geleceği inşa mücadelesinde ter ü taze delikanlıdır.

2. İnsan şartlar ne olursa olsun, mücadelesinde Allâh’ı unutmamalıdır.

3. Geleceği inşa etmek ameliyesi, ancak sağlam halefler bırakmakla mümkün olur.

Geleceği inşa etmek, evet bugün de elzem bir mücadeledir. Hâkim kültürün baskısına karşı; geleneği, Allâh’ı, Kitâb’ı gündeme taşımaktır. Hâkim zorbaların baskısına karşı; hakkı haykırmak, hak için mücadele etmektir. Popüler kültürün yetiştirmek istediği, ne dediğini ne istediğini bilmeyen, gelecek için mücadele etme heyecanından yoksun, biraz oradan biraz buradan kulaktan duyma bilgilerle konuşan, kafası bulanık nesiller yerine; mânevî anlamda eli, ayağı vesâir bütün âzâları şekillenmiş, ilim ve irfanla mücehhez, Allâh’ın olmasını istediği tarzda ısrar ederek, kulluk tavrı sergileyecek nesiller için çalışmaktır. Putperest Mekke kültürüne karşı Dâru’l-Erkam’da verilen mücadeleyi bugüne ve yarınlara taşımaktır. Zekeriyya -aleyhisselâm-’ın Allâh’ın evi mihrabında yaptığı duânın mahiyetinden hisse alarak, sağlam geleceklerin mücadelesini vermektir. “Bu benim yetiştirdiğim neslim.” diyerek alnı açık, yüzü ak yollarda yürüyecek bir duruş sergilemektir. Taşlansa da, ezilmeye çalışılsa da eğilmeyecek, yere düşmeyecek, yarasını unutup gelecekte de iyilikler olacak umudunu taşımaktır. Velhâsıl, bakışını ve duruşunu bozmadan, ideale doğru yürümektir geleceği inşa etmek. Geleceği inşa etmek; atılan adımlarla, umudunu yitirmeden, insan yetiştirmeye devam etmektir. Merhum Necip Fazıl’ın ifade ettiği gibi;

Tohum saç, bitmezse toprak utansın!
Hedefe varmayan mızrak utansın!
Hey gidi küheylân, koşmana bak sen!
Çatlarsan, doğuran kısrak utansın!

şuuruyla geleceğe dair gündem belirlemektir.

İnsanın; Allâh’ı unuttuğu zaman, mücadelesinin kadük kalacağı, çeşitli enâniyet duygularının altında ezileceği muhakkaktır. Çünkü nesil yetiştirme mücadelesinin mağlûbiyeti; insanın kendisini yüceltip, Allâh’ı ve O’nun yardımını unuttuğu zamanlarda vâkî olur. «Ben» denilen yerde, Allah unutulmuş demektir. İşin içine ben girince de; fitne, fesat zuhur edecek, neticede mücadele, bir enâniyet hastalığına kurban edilecektir. Onun için, geleceğin inşasında Allâh’ı zikir ve Allâh’a duâ ihmal edilmeyecek, neticede Allâh’ın nusreti gelecektir. Hazret-i Zekeriyya -aleyhisselâm-, geleceği inşa mücadelesine Allâh’a duâ ile başlamıştır. Öyle candan bir duâ ve niyaz ki, içerisinde geleceğin kaygısı vardır. Bu içten yakarışa Allâh’ın nasıl cevap verdiği malûmdur. Hazret-i Yahya’nın dünyaya gelişi bu duânın makbuliyetinin bir sonucudur.

Sağlam halef bırakmak, bir mücadeleyi omuzlayanların ana gayesi olmalıdır. “Bizden sonra bu yükü omuzlayacak birileri mutlaka olmalı.’’ hassasiyeti, geleceği inşa için mücadele edenlerin başlıca gayelerindendir. Sadece biz omuzlayalım, diye günü kurtarmaya çalışanların mücadele çabaları boşuna gitmiştir. Çünkü dünya deveran ettiğinden, içindeki insanlar da gelip geçici olduklarından; kendisinden sonra nöbeti teslim edecekleri birilerini bırakmak için, geleceği inşa gayesi içerisinde olanlar, insan yetiştirmek zorundadırlar. Eskiler buna «hayru’l-halef bırakmak» derlerdi. Bugün mücadelenin başında bulunanlar, iyi halefler bırakmak zorundadırlar. Bu bir zorunluluktur. Bu, olmazsa olmazdır. Çünkü bugün yetiştirilenler, yarın mücadelenin seyrini yönetecek olanlardır. Misyon sahibi olacak olan, onlardır. Koltuğu bırakmamak mümkün değildir. Koltuğu bir gün mutlaka bırakacak olanlar; sahip oldukları mevkilerin hakkını vermek, kendilerinden sonraya halef yetiştirmek, geleceği inşa mücadelesine katkıda bulunmak vazifelerini olmazsa olmaz düsturları bildikleri müddetçe, maksat hâsıl olacak, mutlu yarınlar bu gayeyle yetişenlerin olacaktır.