AVRUPA REFORM HAREKETLERİ -4-

YAZAR : Ahmet MERAL ahmetmeral61@gmail.com

REFORM HAREKETLERİ VE OSMANLI’YA TÂBÎ HIRİSTİYANLAR

Reform Hareketleri’nden Osmanlı Devleti’nde yaşayan Ortodoks hıristiyanları etkilenmedi. Gerçekten de İslâm medeniyeti; ilk yayılış yıllarından itibaren karşılaştığı hıristiyan topluluklarına karşı son derece müsamahakâr davranmış; dînî inançlarını yaşama, düşüncelerini açıklama gibi en temel insan haklarına müdahale etmediği gibi, kendi inançlarına göre eğitim kurumları açmalarına da izin vermiştir. Hattâ hıristiyan kiliselerinin medenî hukuk alanında verdiği kararları da geçerli kabul etmiştir. Bu vicdan hürriyeti anlayışı; kurulan İslâm devletlerinde, Emevî, Abbâsî, Selçuklu ve Osmanlılarda da hiç bir değişikliğe uğramadan devam etmişti. Oysa İspanya’da müslümanlara revâ görülen zulümler, öldürme, sürgün ve tecritler, zorla din değiştirtmeler; sadece Katolik olmadığı için insanlara çektirilen eziyet ve işkenceler, insanlık onurunu ayaklar altına alan bir boyuttaydı. Kısacası Avrupa’yı sarsan «Reform Hareketleri», Osmanlı Devleti bünyesinde kendi cemaatleri çerçevesinde huzur ve güven ortamında yaşayan Ortodokslar için bir anlam ifade etmemekteydi.

REFORM’UN TÜRK AYDINLARINA ETKİSİ

Öte yandan, Reform Hareketleri; Osmanlı yönetimini, sadece batıdaki ilerleyişine etkisiyle ilgilendirmiş, bu açıdan Luther’in başlattığı hareket, olumlu bulunarak desteklenmiştir.

Ancak 19. yüzyıldan itibaren batıda eğitim görmeye başlayan Türk aydınları, Avrupa’nın tesiriyle din-siyaset ve akıl ekseninde İslâm’da reform olup olamayacağını yoğun bir biçimde tartışmıştır. Fakat zaman içinde; son derece muhkem bir yapı arz eden İslâmiyet ve Pavlus’un yorumlarıyla son şeklini almış, teslise dayalı Hıristiyanlık arasında; ne kadar zorlanılsa da benzerlikler kurulamayacağı anlaşılmıştır.

İslâmiyet’te günahları bağışlama konumuna çıkarılmış din adamı olmadığı gibi, akîde ve amelleri birbirinden tamamen farklı mezhepler de ortaya çıkmamıştır. Çıksa da geniş bir tabana asla yayılamamıştır. İslâm mezhepleri, aynı kaynaktan beslenen îman okulları olarak ortaya çıkmış, farklı fıkhî yaklaşımları ise dînî hayatın zenginliğini oluşturmuştur. Hiçbir zaman kitleler boyutunda büyük çatışmalar meydana gelmemiştir. Oysa Avrupa’da onlarca yıl süren kanlı mezhep savaşları, insanlığın hâfızasında tazeliğini korumaktadır.

1572 yılında sadece Fransa’da Aziz Bartolomeus yortusunda on binlerce Protestan, evlerinde uyuyanlar da dâhil, çoluk çocuk ayırt edilmeksizin hunharca öldürülmüştür. Üstelik Paris’te başlayıp Fransa’nın geneline yayılan bu olaylar, iki gün sürmüş ve katliamın ardından; kalanlar, zorla Katolikliğe döndürülmüş ya da sürülmüştür. İslâm coğrafyasında; bırakınız mezhepler arası çatışmayı, farklı din müntesipleri arasında bile bu hunharlıkta bir çatışma yaşanmamıştır.

Yirminci asırda ve günümüzde Luther’e özenen bazı sözde İslâm âlimleri dinde reform adı altında bazı girişimlerde bulunmuş olsalar bile, bu durum; toplumda karşılık bulmamış ve destekten mahrum cılız girişimler olarak kalmıştır. Meselâ; camilere sıra yerleştirilmesi, Türkçe ezan ve Türkçe namaz gibi teklifler kadük kalmış ve yokluğa mahkum olmuştur.

İslâm’da ihyâ ve tecdit arayışları ise daha etkili olmuştur. Bu çerçevede tefsir ve meal çalışmalarına ağırlık verilmesi, hadislerin dikkatlice yeniden tasnifi ve temel kaynakların ışığında asrın meselelerine cevap arayışları mâkul bir zeminde devam etmektedir. Gerek ahlâkî ve dînî niteliği öne çıkan irfan okulları, gerek dünya çapında ses getiren İslâmî akımlar, bu çerçevede değerlendirilebilir.

OSMANLILAR VE REFORM HAREKETLERİ

Osmanlı Devleti, Reform Hareketleri’ni çıkışından itibaren dikkatlice takip etmiş ve bu topluluklarla temas yolları aramıştır. Luther akımını, Orta Avrupa hâkimiyeti konusunda mücadele içinde olduğu Kutsal Roma Germen İmparatorluğu’na karşı desteklemiş; ayrıca dînî taleplerini de yerinde bularak, Katoliklere karşı bu topluluğu, kendi inanç atmosferine daha yakın hissetmiştir. Enteresandır ki, o günkü şartlarda Osmanlı âlimleri; Luther yanlılarının görüş, düşünce ve sapmalarını kısa zamanda yerinde tespit etmiş, bu konularda onları tevhide uygun bir ıslahata davet etmiştir. Protestan beylere gönderilen aşağıdaki mektupta; Papa ve ekibine karşı duruşlarında haklı oldukları, ancak kendilerinden teslis inancını düzeltme konusunda da mesafe almalarının arzu edildiği, açık bir dille ortaya konmuştur. Mektupta, Protestan beylere istendiğinde askerî destek de verileceği va‘dedilmiştir:

“…Flandre ve İspanya memleketlerinde Lutheran mezhebi üzere olan beyler ve beyzâdeler ve sair Lutheran mezhebi âyânı… mektup vâsıl olıcak mâlum ola ki rûy-i zeminde olan selâtîn-i ızâm mâbeyninde hânedân-ı saltanat-ünvânımız… cümleden kuvvetli, kudretli, azametli olup nice taç ve taht sahiplerinin memleket ve vilâyetleri ve Akdeniz ve Karadeniz ve hesabı yok nice vilâyetlerin pâdişahlığı bize nasib olmuştur. Biz Cenâb-ı Hakk’ın birliğine ve Muhammed Mustafâ Efendimiz’in hak peygamberliğine âmme-i ehl-i İslâm’la îtikat ve îtimadımız olup siz dahî puta tapmayıp, kiliselerden putları ve sûret ve nakûsları reddedip Hak Teâlâ birdir ve Hazret-i İsa, peygamber ve kuludur; deyû îtikat edip… Papa denilen bî-din, Hâlık’ını bir bilmeyip ve Hazret-i İsa -aleyhisselâm-’a tanrılık isnâd edip halkın nice kullarını ol tarîk-i dalâlete sevk edip nice kanlar dökülmesine sebep olmağlasiz, Papalığa kılıç çekip merhamet-i şâhânemiz sizin tarafınıza masrûf olup, kara ve deryadan her hâl ile size muâvenet-i hüsrevânemiz zuhûra gelmek ve ol zâlim-i bî-din elinden sizi halâs ve hak dîne sevk etmek lâzım gelmiştir;

İmdi size olan dostluk ve muhabbetimizin îlâmı haylıdan beri mâksûd-ı hümâyûnumuz olmuştur; hâlâ yüce âsitânemiz kullarından Muharrem nâm kulumuz ol tarafın dilini ve ahvâlini bilir ve îtimad olunur kulumuz olmağın irsâl olundu. Vusûl buldukta gerektir ki cümle beyler ve Lutheran beyzâdeleri ve âyanlarısız dostluğumuzu mukarrer bilip ve hüsn-i ittifakla mezkûr kulumuz ile mükâleme ve müşâvere edip ağızdan dediği ve kâğıt ile bildirdiği cemî-i kelimâtını mübârek ağzımdan sâdır olmuş gibi mukarrer bilip dahî her ne yılda ve zamanda ittifakla Papa bî-dînine asker çekmek ve cenk etmek murâd ediniyorsanız ona göre îtimâd olunur adamlarınızı yüce âsitanemize gönderip mezbur kulumuz ile maan ahvâlinizi bildiresiniz. Merkum kulumuz Muharrem’in sağ memesi altında ve sol ayağının inciğinde yarası vardır; ana göre mukayyed olup nâme-i hümâyunumuzun âharın eline düşüp hile ve hud‘a ile mâbeynde olan dostluğu bilip zarar ve gezend eriştirmek ihtimali olmıya vesselâm…” *

_______________

* Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. II, s. 486, TTK Yayınları.