DÎVAN ŞİİRİNE RUS TAARRUZU

YAZAR : İlyas KAYAOKAY okaykaya_1991@mynet.com

Dîvan şiiri, «Tarih» ilminin en vefâlı evlâtlarından biridir. Yazımızda tarih ve edebiyat ilişkisine daha yakından şahit olacağız.

1299’da tohumları «mazhar-ı feyz olmak» gayesiyle toprağa atılmış olan Osmanlı, 16. asırda altın çağını yaşa(t)mıştır. Her alanda çağdaşlarından ileri bir seviyede olan Osmanlı; özellikle Coğrafî Keşifler, Sömürgecilik, Rönesans, Reform, Fransız İhtilâli, Sanayi İnkılâbı gibi adımlarla ilerleyen ve güçlenen batılılara mukabil, gerilemeye başlar.

Sonraki yüzyıllarda, Âkif’in tabiriyle «illet Mos­kof»un tarih sahnesindeki yerini almasıyla bu gerileme süreci hızlanmaya başlar. Rusların âkıbetini tayin eden en büyük olay hiç şüphesiz Altınordu Türk Devleti’nin helâk oluşudur. Zira Rusların büyümesi ve ilerlemesi karşısında en büyük engel bu Türk devletinin politikasıydı. Böylece giderek büyüyen Ruslar, bir zamanların iki süper gücünden biri olmuştur. Hiç şüphesiz Rusya’yı Rusya yapan kişilerin başında Çar Deli Petro vardır. Kendi ülkesinde «Büyük» bizde «Deli» sıfatıyla anılan Petro; ülkesini güçlü kılmak için çok uğraşır. İlk icraatı da büyük bir ordu ve donanma meydana getirmek olmuştur. Tarih sayfalarının arasındaki meşhur; “Yenile yenile yenmeyi öğreneceğiz.” sözü de ona aittir. Petro’nun ülkesi için yaptıkları, şairlerimizin gözünden kaçmaz. Gazetesinde Rusya’dan; “Son asırlarda İslâm ülkelerinin bir belâsı kesilmiş olan…” diye bahseden Ali Emîrî; Petro’ya bu gayretin kimin tarafından verildiğinin merakı içerisindedir:

Kim verdi serserî Deli Petro’ya gayreti,
Geldi zuhûra sâha-i vüs’atte Rûsya?

“Acaba bu gücü, gayreti serseri Deli Petro’ya kim verdi de bu geniş fırsat sahasında Rusya ortaya çıktı.”

Rusya, coğrafî şartlar bakımından çok da iyi bir konumda değildi. Kuzey tarafında buzların, güney tarafında ise Osmanlı’nın saltanatı mevcuttu. Bu yüzden ticarî ve siyasî anlamda istediklerini gerçekleştiremiyordu. Petro, Rusya’nın büyümesi ve büyük bir imparatorluk hâline gelebilmesi için «sıcak denizlere inme» politikasını uygulamaya başladı. Bu durum Osmanlı’yı yakından ilgilendiriyordu. Zira Karadeniz, Boğazlar ve Ege Denizi Osmanlı’nın çocuğuydu. Petro’nun halefleri de bu emellerine ulaşmak için çok gayret sarf ettiler. Bu işlere Fransız kalmayan Cesârî, belli ki Rusların bu emellerini hazmedememiş ve intikam alırcasına; «Moskov kâfiri» diyerek bu vahim olayı nazmetmiştir:

Tuna Nehri ile Bahr-i Siyâh’a olmada mâlik
Gemiler düzdü Moskov kâfiri yüzdürdü aşkârî

Sıcak denizlere inme plânının ilk ayağını gerçekleştirerek Kırım’ı almışlardır. Kırım, Osmanlı için önemliydi. Zira halkının tamamı Türk ve müslüman idi. Kırım’ı almak için pek çok sefer yapıldı. İşte bu seferlerden birinde Halil Nûrî, milletimizin sesi olup şu duâyı eder:

Kâfir-i Rûsiye-yi rû-siyeh idüb bu sefer,
Vere düşmen Kırım’ı ser-be-ser Allah yektir!

“Bu sefer; Rusya kâfirini, rû-siyeh, yani yüzü kara eylesin. Düşman baştanbaşa Kırım’ı teslim etmek zorunda kalsın… Allah birdir!”

Rusya-yı rû-siyeh tamlamasına bakacak olursak şairin bir cinas sanatı yaptığına şahit olmaktayız. Osmanlı-Rus savaşlarının izleri şairlerin dîvanlarında canlı bir şekilde görülmektedir. Böyle sahneler Eşref Paşa Dîvânı’nda oldukça fazladır. Rusların, Kırım’ı almak için yapmış olduğu bir sefer, şairin dîvânına şöyle konu(k) olur:

Oldu Moskov kırımı Gözleve gavgāsında,
Nice Rûsiyye, Kırım semtine asker yürüdür!
Pençe-i savleti, serdâr-ı cihan-sâlârın;
Pây-i tahtında dahî imparatoru çürüdür!

“Gözleve Muharebesi’nde, Rus kırımı meydana geldi! (Yani sayısız Rus öldürüldü.) Kırım semtine Rusya asker nasıl yürütür(müş, cezasını görsün). Cihan Padişahının Serdarı, (Serdâr-ı Ekrem Ömer Lütfi Paşa)nın kuvvetli pençesi, Rus Çarını, payitahtında dahî öldürür.”

Gözleve Muharebesi’nin akabinde Rus Çarının öldüğü haberi gelmiştir.

Başka bir kıt’asında ise tam 3.800 Rus askerinin helâk olduğundan söz eder:

Yine Rûsiyye’yi Serdâr-ı Ekrem kırdı savletle,
Yılanlı tabyasında haylice ceng ü cidâl oldu…
Lehü’l-minnet cünûd-ı müslimîni saklayıp Mevlâ,
Tamâm üç bin sekiz yüz cünd-i Moskov pây-mâl oldu…

“O şeref sahibi başkumandan / (Serdar-ı Ekrem Ömer Lütfi Paşa) şiddetli bir saldırıyla yine Rusya(nın Silistre kuşatmasını) kırdı. Yılanlı Tabya’da birçok savaş oldu. O’na şükürler olsun ki; Mevlâ müslüman askerleri korurken, tam üç bin sekiz yüz Rus askeri, ayaklar altında çiğnendi.”

İlgi çekicidir, şairler savaş anlarındaki Rusların hâllerini de tasvir etmeyi unutmamışlardır. Buradaki maksat memduhun methi içindir. Mirzazâde Sâlim, memduhunun kılıcının Ruslar üzerine verdiği korkuyu bizlere hissettirmeye çalışır:

Yerlere girse sezâ haşyet-i şemşîrinden
Teng ü târ oldu ser-i Moskov’a rûy-ı gabrâ

“Senin kılıcının korkusundan yerlere girse uygundur. Yeryüzü Moskof başına dar ve karanlık oldu.”

“Moskova Çarı çaresiz bir şekilde ortada kalıp «usandım aman medet!» şeklindeki nağmelerini gökyüzüne yükseltti.” diyen Kâtipzâde Mustafa Sâkıb da aynı amaca hizmet eder:

Çâr-nâ-çâr kalup ortada Moskov çarı,
El-amân zemzemesin etti sipihre munzam…

Yukarıdaki «rûsiyeh-Rusya» gibi burada da «nâçâr-çar» ses benzeşmesinden bir istifade söz konusudur.

Yapılan savaşlarda alınan galibiyetler için tarih düşürülmesi gayet tabiîdir. Mahlâsı; «savaş ile ilgili» mânâsına gelen Rezmî, 1711 yılında yapılan Prut Savaşı için tarih düşürür. Bu savaşta Deli Petro bataklıklara sıkıştırılır ve sinir krizi geçirir. Eğer bu savaşta Ruslar tamamen imha edilseydi. Bugün Moskova bahçelerinde çayımızı demliyor olabilirdik:

Gûş idince fethini Rezmî, dedim târîhini:
«Kesti ırkın, Moskov’un; keskîn seyf-i Ahmedî» (1123)

“Fethini işitince ey Rezmi, şu tarihi söyledim: «(Sultan III.) Ahmed’in keskin kılıcı Moskofların can damarını kesti!»”

Rusların çarları kadar çariçeleri de meşhurdur. Özellikle öyle biri vardır ki adı Baltacı Mehmed Paşa ile sözde ahlâksız bir şekilde anılan I. Katherina’dır. Okuyacağımız Ebû Celâlî’nin beyti ise 1792 senesinde II. Katherina ile yapılan Yaş Antlaşması için söylenmiştir:

İnkıtâ-ı sefer-i Moskof’a olsun târîh:
«Şâh-ı İslâm ile sulh eyledi Çariçe-i Rus»

Rus çarlarının belki de en göze batan tarafı havalı ve kendini beğenmiş olmalarıdır. Şairlerimiz onların bu özelliğine dikkati çeker:

Hâsılı girdi acib bir şekle,
Moskov’un ol kral-ı hod-bîni (Sâbir Pârsâ)

“Moskof’un kendini beğenmiş o kralı acayip bir şekle girdi.”

Sadme-yi kahr ile olsun her zaman
Dîde-yi hod-bîn-i Moskov-Nemçe kān (Sabrî)

“Kahrın darbeleriyle, (zalim) Moskof ve Avusturyalının bencil gözü, her zaman kan (d)olsun!”

Görüldüğü üzere Sabrî, Ruslara belâ okur. Haksız da sayılmaz. Zira Osmanlı’yı hasta adam olarak ilân edip yıkılma sürecini hızlandıran ve seksen sene Orta Asya ve Kafkaslardaki soydaşlarımıza zulmeden Ruslar değil mi? 100. yılında olduğumuz, tarihimizdeki bir trajedi olan Balkan Harplerinin de kışkırtıcısı; Nâbî’nin ifadesiyle bu hâinler değil mi?

Hâin olur Urus’un merd ü zeni,
Kapu ardında kurarlar düzeni!..

Bugün de Suriye’deki kan dökücü diktatörlük üzerinde Rusya’nın himayesi yok mu? Aslında her şey âşikâr… Biz de Şakir Mehmed’in bedduâsındaki düşüncelere cân u gönülden «Âmîn!» diyoruz.

Rabbimiz mazlumlara yardım eylesin… Zâlimleri bertaraf eylesin…

Nemçe vü Moskovu kahreylesin Allâh hemân,
Eylesin rehlerini, seyf-i şerîfin mesdûd!

“Yüce Allah (zalim) Avusturyalıları ve Rusları kahretsin. (Ey Osmanlı’nın evlâdı!) Onların (zulüm) yollarını şerefli kılıcın kapatsın!”