ŞUURALTININ DEĞİŞİMİ İLE DAVRANIŞ DEĞİŞİKLİĞİ OLUŞTURMA

YAZAR : Aynur TUTKUN aytutkun@gmail.com

Hem ferdî hem de sosyal anlamda beğenmeyip de değiştirmek istediğimiz sayısız davranış kalıplarımız vardır. Zayıflayabilmek için yeme alışkanlıklarını, daha sakin ve geçinebilir olabilmek için saldırgan tepkilerini, gereksiz korkulardan kurtulabilmek için fobilerini, günlük hayatını zora sokan takıntılarını, zamanını daha verimli kullanabilmek için uykusunu, daha güven verici bir bakış açısı yakalamak için düşünce tarzını kontrol altına almak isteyen sayısız insan vardır!

Sosyal anlamda da değişmesi gereken davranış kalıpları az değildir. Toplumumuzda kadına ve çocuğa karşı şiddet konusu (cinsî istismar da dâhil), sporda taraftar davranışı, eğlencede sınırların ihlâli ve başıboşluk, dedikodu ve magazine ilgi, trafik kurallarının ihlâli ve sabırsızlık gibi sosyal anlamda da değişmesi gereken davranışlar çoktur.

Hem ferdî hem de sosyal anlamda kötü alışkanlıkları terk ederek hayatta anlamlı bir dönüşüm oluşturmak elbette kolay değildir. Sosyal anlamlı davranış değişikliklerinin, çok büyük ölçüde etkili kanunların yürürlüğe konulmasıyla sağlanabileceği âşikârdır. Kanunlar ve cezalar kötü davranışları önlemeyi ve caydırmayı hedefleyen türden olduğunda birçok yanlış davranışın önüne geçilmesi mümkün olur. Bu anlamda meselâ trafikte radar ve kameralar hız sınırı ihlâlini büyük ölçüde engellemiştir. Kürtaj kanunu da her ne kadar bazı çevrelerce özgürlüğün kısıtlanması olarak lânse edilse de çocuktan da önce ilk başta kadına karşı istismarı önlemeye yöneliktir. Bir etkili kanun da medyadaki başıboşluğa ve vurdumduymazlığa karşı oluşturulmalıdır.

Ferdî anlamda değiştirmek istediğimiz davranış kalıplarına gelince…

Bunları değiştirmek; yüzde yüz olmasa da, büyük ölçüde kendi elimizdedir. Yeme alışkanlıklarını, öfke ânında sergilediğimiz aktif/pasif şiddet davranışlarını, takıntılarımızı, uyku düzenimizi, strese karşı tepkilerimizi, ilişkilerdeki şüpheci yaklaşımlarımızı, belirli olaylar ve nesneler karşısındaki korku merkezli tavırlarımızı değiştirmeye kalktığımızda güçlü bir dirençle karşılaşmak pek tabiîdir. Bu direnç, şuuraltından gelir ve çok kuvvetlidir. Şuuraltı, değişime karşı dirençlidir. Güçlü bir iradeyle başlanan nice değişimler, şuuraltına inemediği sürece belli bir noktadan sonra pes edecektir. İşte tam bu noktada hipnotik telkinlerin etkisi devreye girmektedir. Davranışlardaki değişim, şuuraltının da değişimiyle desteklendiği sürece kalıcı olur.

Günümüzde duygu-düşünce-davranış değişikliği ile ilgili şuuraltı CD’leri (subliminal CD) modern psikolojinin kullandığı yeni metodlar arasındadır. Kaygı, korku, özgüven, öfke, dürtülerle hareket etme gibi meselelere karşı düşük frekanslarda telkin sözcükleriyle ya da âyetlerle hazırlanan CD’ler davranış değişikliklerinde şuuraltını şekillendirmeye yönelik uygulamalardır.

Durum çok ciddî olmadıkça hipnotik telkinler için bir uzmandan yardım almak bir gereklilik değildir. Okuduğumuz, duyduğumuz, dinlediğimiz her şeyden bizim durumumuza çare olacak cümleleri, paragrafları seçip çıkarmak ve bunları sık sık açıp tekrar tekrar okumak, dinlemek, yazıp göz önüne asmak aynı hipnotik etkiyi yapacaktır. Durumumuza özel kitapları, radyo/televizyon programlarını seçmek; zihnî dönüşümü ve akabinde davranış değişikliğini getirecektir. Önemli olan değişikliği istemektir. Hissî anlamda bu isteği uyandırmanın ilk yolu da aklı ve mantığı kullanarak mantıkî çıkarımlarda bulunmaktır.

Şuuraltını kendi kendimize programlamanın bir diğer yolu da gece telkinleridir. Uykuya dalmadan önce kendi duyabileceğimiz bir ses tonuyla 21 defa telkin cümlesini söylemek gerekir. Diyelim ki çabuk öfkelenmek gibi bir meselemiz var. Telkin cümlesini içinde öfke kelimesiyle değil bunun zıddı olan olumlu bir kelimeyle oluşturmamız gerekmektedir ki şuuraltına olumlu mesaj gönderelim. «Allâh’ın izniyle bundan sonra sakin olacağım.» cümlesi bu durumdaki bir kişinin telkin cümlesi olabilir. Kişinin bu cümleyi 21 defa 21 gece kendi duyabileceği bir ses tonuyla tekrarlaması şuuraltını şekillendirmeye büyük ölçüde yardım edecektir.

Korkuları olan kişinin telkin cümlesi; «Allâh’ın izniyle bundan sonra cesur olacağım.», özgüveni eksik olanın telkin cümlesi; «Allâh’ın izniyle kendime ve kendi potansiyelime güveniyorum.», dürtüleriyle hareket eden kişinin telkin cümlesi; «Allâh’ın izniyle durup düşünüp öyle davranacağım.», kaygıları olanın telkin cümlesi; «Allâh’ın izniyle elimden geleni yapıp gerisini O’na havale edeceğim.», kötü yemek yeme alışkanlıkları olanın telkin cümlesi; «Yemek için değil yaşamak için yiyeceğim.» şeklinde oluşturulabilir.

Şuuraltını şekillendirmenin bir diğer yolu da psikoterapide kullanılan «halk terapisi» denilen tekniktir. Bu terapide kişiye hikâyeler verilir ve hikâyeler üzerinden o kişinin zihnî dönüşümü sağlanmaya çalışılır. Bir bakıma hikâyelerin pedagojik anlamlarından faydalanılır. Hikâyeler kullanılarak yapılan psikoterapi yöntemine «bibliyoterapi» denir ve bu ilmî olarak tavsiye edilen bir yöntemdir. (Nevzat TARHAN)

Sâdî Şîrâzî’nin Bostan ve Gülistan’ında, Mevlânâ’nın Mesnevî’sinde, Nasreddin Hoca’nın fıkralarında anlatılanlar hep halk terapisinin örnekleridir. Bu hikâyeler, kişi için ayna gibidir; insan bunlarda kendini bulur. Yani bu hikâyeler kişide farkındalık sağlar. Ki psikolojide değişimin ilk şartı farkındalık oluşturmaktır. İkincisi bu tür hikâyelerin kahramanları insana rol model olur. Etkilenmeye açık insanoğlu için rol modellik, sadece çocuklar ve gençler için değil herkes için önem arzeder. Bu hikâyelerin bir diğer fonksiyonu da değer taşımasıdır. Yerinde bir hikâye, yüzlerce kez tekrarlanan nasihatten daha etkilidir. Bu tür hikâyelerle büyüyen toplumlar kendi kendilerini terapi eden bir güce sahiptirler.

ABD’de en çok satan kitaplar arasında Mevlânâ’nın eserlerinin olması ve bu kitapların «Rûmî Meditasyon» adı ile kabul görmesi, akılcı ve maddeci bir toplumun bu dönüşümü çok mânidardır. (Nevzat TARHAN)

Davranış değişikliklerinde şuuraltını şekillendirmenin gelenekleşmiş bir diğer yolu da cami ya da cemaat sohbetleridir. Modern dünyanın akılcı, seküler (maddeci) ve egoist yaklaşımları insanı hastalık, ölüm, güçsüzlük ve çaresizlik gibi hayat olayları karşısında teselli edemezken; din, insanın hayatına anlam katabilir. Dînî sohbetlerin öyle bir hipnotik etkisi vardır ki yolda yürürken dahî insanların hangi cemaatten olduklarını tahmin etmek zor olmamaktadır. Cami/cemaat sohbetleri cemaatin zihnî dönüşümünü ve buna bağlı olarak da davranış değişikliklerini sağlamada çok etkili bir güce sahiptir, tıpkı bir zamanlar Hazret-i Peygamber’in eğittiği câhiliyye toplumu gibi.

Kötü alışkanlıkları terk ederek davranışlarda bir değişim ve dönüşüm sağlamak; ancak hayata biraz sınır koymakla ve erdemli yaşamaya gayret etmekle mümkün olabilir. Çağın «olabildiğince özgür!» sloganına inat «olabildiğince erdemli!» sloganı belki de iyi sonuçlar verecek dönüşümü sağlamaya yardım edecektir. Sınırsız, sorumluluk duygusundan mahrum bir özgürlük anlayışı; insana yarardan çok zarar getirir. Zira vücuttaki en özgür hücre de kanser hücresidir. Özgürce, pervasızca ve sırf kendi egosu için büyür ama en sonunda o bedenle birlikte toprağa mahkûm olur.

İnsanın kendisine; düşüncelerine ve davranışlarına çekidüzen vermesi (çok ciddî boyutlarda olmadıkça) iyiyi, doğruyu, güzeli aramaya devam ettiği sürece biraz farkındalık ve gayret oluşturarak gelenekten gelen ve ferdî metodlarla da mümkündür.