İyi Tarafını Görmek…

Ahmet ZİYLAN

Hâdiselerin iyi tarafını görmek en zor başardığımız bir iş. Ancak pek çok meseleyi de kolaylaştıran önemli bir şifre. Çünkü iyi tarafları göremeyen sıhhatli kimseler bile rahatsızlık için kahrolurken her şeyde gizli olan güzeli görebilen dertli kimseler de huzurlu yaşıyor.

Ben bu gerçeği felçli bir hastadan öğrendim:

Yıllar önceydi. Antep’teydim. Kaplıcaya gidecektik. Gitmeden önce yaptırılacak masa gibi bazı şeyler vardı. Marangoza; boyunu, boyasını ve şeklini güzelce tarif ettim, sonra yola çıktım. Bir hafta sonra döndüğüm de baktım ki, her şeyi sanki dediğimin tam tersine yapmış! Hoşa gitmeyen bir renk vurmuş, ölçüler tarif ettiğim gibi değil. Canım sıkıldı;

“–Yahu kardeşim, ben sana böyle mi tarif ettim? Niye böyle yaptın?” diye sordum.

Mâkul bir cevap alamayınca da kafam bozuldu. Yanımdaki arkadaşa; «Daha fazla öfkelenmeden gideyim tıraş olayım.» dedim.

Berbere vardım. Elli-elli beş yaşlarında güzel yüzlü, tombulca, gürbüz bir şahıs tıraş oluyordu. Orada bir başka adam daha vardı, bir de ben. Berber de mütevazı bir kimse.

Tıraş olan şahıs, durmadan dinî sohbetler yapıyordu. Durmadan anlatıyordu. Kendi kendime dedim ki:

“Dinleyen kimse yok, ben de sonradan geldim zaten. Kim olduğunu da bilmiyorum. Acaba bunun sonunda bir şey mi teklif edecek yahut para mı toplayacak veya başka amacı mı var? Niçin bu kadar anlatıp duruyor?”

Adamın tıraşı bitti. Önündeki örtüyü aldılar. Aman Allâh’ım! Gördüm ki, adamın vücudu hep kayışlarla bağlanmış. Bekleyen diğer adam kalktı, bir taraftan berber kalktı. Bir kolundan biri tuttu, bir kolundan da diğeri. Ayaklarını yerden kestiler kuş gibi sandalyeye oturttular adamı. Ben hayretler içinde kaldım. Dalgın bir vaziyette tıraş koltuğuna geçtim.

Berbere usulca dedim ki:

“–Yahu bu adamı, niye buraya getiriyorsunuz? Tıraş için siz onun yanına gitsenize. Adamın hâlini görmüyor musunuz? Ne diye zahmet çektiriyorsunuz?”

Berber dedi ki:

“–Hacı abi, bu adam buraya hususî gelir. On beş günde bir uğrar. Bir arabayla getirirler. On beş günde bir, burada iki saat geçirir. Evinde okuduğu eserleri burada anlatır. Anlattıkça rahatlar.”

Döndüm o adama: “–Geçmiş olsun kardeşim. Ne oldu trafik kazası mı, yoksa doğuştan mı?” diye sordum. Adam da başladı anlatmaya:

“–Öyle trafik kazası filân değil. Dört sene evvel çocuğumu askere gönderiyorum. Garajdaydım. İki hasım birbiriyle kurşunlaştılar. Onların kurşunlarından biri geldi, benim omuriliğime saplandı. O, günden bugüne kurşun hâlâ orada duruyor, belimden aşağıyı da felç etti. Belimden yukarısı da malûm.

Üzülmemek elde değil, ama yine de Cenâb-ı Hakk’a çok hamd ediyorum, çok şükrediyorum. Çünkü her şeye rağmen insanlara faydalı oluyorum.”

Bu sözler üzerine;

“Allah Allah! Acaba buradaki konuşmalarıyla mı faydalı olduğunu sanıyor, yoksa başka bir şekilde mi?” diye meraklandım ve sordum:

“–Kardeşim nasıl faydalı oluyorsun insanlara?”

Ne dedi biliyor musunuz? Huzurlu bir çehreyle söyledikleri işte şu cümleler:

“–Beni bu hâlde görenler; ne kadar dertli, gamlı, kederli, öfkeli olsalar da buradan çıkarken yüzlerinden okuyorum ki, hepsi mutlu dönüyor. Çünkü bana bakıp kendi hâllerine şükrediyorlar. Yani benim hâlim, onlara şükretmeyi öğretiyor, böylece ben de onlara faydalı olmuş oluyorum.”

Ne ince düşünce.

Felçli bir adam kendine mutlu olmak için bakın nasıl bir yol bulmuş. Malûm, benim de oraya giderken kafam dağınıktı, canım da hayli sıkkındı. Bu sözlerden ve gördüklerimden sonra kendimi şöyle bir yokladım. Baktım ki, bende de hiçbir huzursuzluk ve gerginlik kalmamış.

Düşündüm ki boya şöyle olsa ne olur, böyle olsa ne çıkar? Masa 180 santimetre değil de 170 santimetre olsa ne zararı var, kıyâmet mi kopar?

Anladım ki; insanların âzâ noksanlığı olanlar veya bir hastalığa dûçâr olanlar, sıhhat nimetinin son derece farkında. Ancak vücudu tam, eksiksiz ve hastalıksız olanlar genellikle bunun farkında değil.

Öyle değil mi?

Hep sağlam olanlar; «Şu şöyle oldu… bu böyle oldu… Bugün hava soğuk oldu, yok sıcak oldu, şu şöyle geldi, bu böyle gitti…» diye bazen en önemsiz şeyleri bile dert etmiyorlar mı? İşin devamlı kötü tarafına bakmıyorlar mı?

İşte bugünün insanını en çok yıpratan mesele bu.

Bu sebeple ne olursa olsun önce hâdiselerin ve işlerin iyi tarafını görmek gerekli.

Çünkü;

İyi tarafını görürsen, mutsuzluktan kurtuluyorsun, rahatlıyorsun. Üstelik nimete nankörlük etmemiş oluyorsun.

Bu düstur, hayatta ne kadar geniş uygulanırsa o kadar ferahlık oluşuyor. Birçok lüzumsuz gerilimler, problemler kalkıyor, yerini huzur ve şükre bırakıyor.

Tabiî bu düsturu, yanlışa kapı açmak ve güzellikleri ihmal etmek şeklinde kullanmamak şartıyla…