Ayın Tarihi

Handenur YÜKSEL

GÖZDEKİ İNSAF PARILTISI!

Şiirlerinde sembolizm eğilimlerinin ağır bastığı şair Ahmet Haşim, 1884’te Bağdat’ta doğdu. 12 yaşında İstanbul’a geldi. Orta öğrenimini Galatasaray Sultanîsi’nde tamamladı. Güzel Sanatlar Akademisi’nde öğretmenlik yaptı. «Göl Saatleri» ve «Piyâle» isimlerini taşıyan iki şiir kitabı yayınlandı. Şiir dilinin anlaşılmaktan çok, duyulmak üzere var olduğunu; şiirin, mûsıkî ile söz arasında, sözden çok mûsıkîye yakın, aracı bir dil olduğunu söyler. «Şiirde önemli olan, kelimenin mânâsı değil, cümledeki telâffuz kıymetidir.» diyen şair, şiirde bazı kısımların gizli kalmasının, sanat güzelliği açısından lüzumlu olduğunu ifade eder.

Ünlü şair, 4 Haziran 1933’te İstanbul’da vefat etti.

***

Ahmet Haşim, eserlerini bastıracağı yayınevi sahibinden oldukça fazla bir para istemişti. Yayınevi sahibi istenen parayı vermemekte ısrarlıydı. Haşim’in de kararından vazgeçmediğini görünce işi hile ile çözmek istedi. Ünlü şaire:

“–Gözlerimden biri camdandır, İsviçre’de yaptırdım. Hangi gözümde cam olduğunu fark ederseniz, istediğiniz parayı hemen vereceğim.” dedi. Haşim, muhatabının gözlerini dikkatle süzerek şöyle cevap verdi:

“–Sağ gözünüzde cam var!”
“–Nereden bildiniz?”
“–İlk olarak o gözünüzde bir insaf parıltısı gördüm.”

İMPARATORLUK DEĞİL, «DEVLET-İ ÂLİYE»

Yazar, mütefekkir Cemil MERİÇ, 1917’de Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde doğdu. Yüksek öğrenimini İstanbul Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı bölümünde tamamladı. İstanbul Üniversitesi Yabancı Diller Okulu’nda okutmanlık yaptı. 1955’ten sonra gözlerindeki miyopluğun artması sonucu görme özürlü oldu. «Bu Ülke», «Ümrân’dan Uygarlığa», «Mağaradakiler», «Kırk Ambar» önemli eserleri arasındadır. Meriç, uzun yıllar dergilerde inceleme yazıları yazdı. Bundan 19 yıl önce 13 Haziran 1987’de İstanbul’da vefat etti.

***

Bir gün, Halil AÇIKGÖZ, Cemil MERİÇ’e Yılmaz ÖZTUNA’nın Büyük Türkiye Tarihi’nden bir bölüm okumaktaydı. Eserin bir yerinde, «Osmanlı İmparatorluğu» tâbiri geçti. Meriç, Açıkgöz’ü durdurdu ve şunları söyledi:

“İmparatorluk kelimesinden hoşlanmadım, Hıristiyan dünyasına ait bir terim. Esası neyse onu kullanmalı, böyle konularda çok dikkatli olmalıyız. Osmanlı, kendisine «Devlet-i Âliye» der.”

ÂHİRETTE KISAS YOKTUR!

Dört halifenin üçüncüsü olan Hazret-i Osman bin Affan
-radıyâllâhu anh- 574’te Mekke’de doğdu. İslâm’ı ilk kabul edenlerdendir. Ticaret yaparak büyük kazanç sağladı, bu yolla İslâm’ın gelişmesini malî yönden destekledi. Peygamberimizin kızı Rukiye ile evlenerek O’na damat oldu. Mekke’de Müslümanlar üzerindeki baskı artınca, Habeşistan’a hicret edenlerin arasında yer aldı. 644’te halifeliğe getirilen Hazret-i Osman’ın döneminde İslâm orduları Anadolu içlerine kadar ilerledi. Donanma İstanbul önlerine ulaştı. Halifeliğinin 5’inci yılından sonra ülkede düzen bozuldu, karışıklıklar başladı. Böyle bir isyan sonucu, 17 Haziran 656’da, 82 yaşında olduğu halde âsîler tarafından şehid edildi.

***

Kendisinden meleklerin bile hayâ ettiği üstün insan Hazret-i Osman, bir gün kölesine şöyle seslendi:

“Bir defasında senin kulağını çekmiştim, haydi benden hakkını al!”

Köle, Hazret-i Osman’ın kulağını hafifçe tuttu ve bıraktı. Halife bunun üzerine köleye:

“Sıkı çek evlâdım. Kısas dünyadadır, âhirette kısas yoktur.” dedi.

Hazret-i Osman -radıyâllâhu anh-, Hazret-i Peygamber’le
-sallâllâhu aleyhi ve sellem- olan arkadaşlığından söz ederken şöyle diyordu:

“Cenâb-ı Hak, Hazret-i Muhammed’i -sallâllâhu aleyhi ve sellem- hak ile gönderdi. Allah’ın ve Peygamber’in davetini kabul edenlerden oldum. O’nun getirdiği her şeye îman ettim. İki hicrete katılanlardan oldum. Rasûl-i Ekrem’e akraba olmakla şereflendim. O’na biat ettikten sonra isyan etmedim, O’nu aldatmadım. Rasûl-i Ekrem benden hoşnut olarak vefat etti.”

O DİNE, DAHA YOLDA ÎMAN ETMİŞTİM!

Mârifetnâme isimli eseriyle gönüllerde hak ettiği yere oturan büyük mutasavvıf ve şair İbrahim Hakkı Hazretleri
1703’te Erzurum’un Hasankale ilçesinde doğdu. İlk derslerini babasından aldı. 25 yaşlarında iken Tillo’ya yerleşerek tasavvufa yöneldi. 1738’de hacca gitti. Dönüşte, «Lübbü’l-Kütüb» adlı hacimli eserini hazırladı. Daha sonra birkaç defa
İstanbul’a gelen ve saray kütüphanesinde araştırmalarda bulunan İbrahim Hakkı’ya müderrislik pâyesi verildi. 1757’de ünlü eseri «Mârifetnâme»yi tamamladı. Ömrünün büyük bölümünü Hasankale’de geçirdi, orada hizmet verdi. 22
Haziran 1780’de vefat etti, şeyhi İsmail Fakîrullah’ın Tillo’daki türbesine gömüldü.

***

İbrahim Hakkı Hazretleri, bir Ramazan günü, vaaz etmek üzere Erzurum’un bir köyüne davet edildi. Kendisini köye götürmek için ücret karşılığı bir hizmetli tutulmuştu. Adam gayr-i müslimdi ve tek bir atı vardı. Yol uzundu, binek bir tane olduğundan, İbrahim Hakkı Hazretleri, Hazret-i Ömer’in Kudüs’e girerken kölesiyle beraber, deveye nöbetleşe binmesi hususundaki üstün ahlâki uygulamak istedi. Gayr-i müslim hizmetkâr itiraz etti:

“–Köylüler bu durumu işitirlerse beni azarlarlar, ücretimi vermezler.” dedi. İbrahim Hakkı Hazretleri:

“–Evlâdım, son nefeste hâlimizin ne olacağı meçhul! Sen köylülerin azarlamasından endişe ediyorsun, ben ise, Allah’ın huzurunda vereceğim büyük hesaptan korkuyorum.” diyerek, ata binme işini sıraya koydu. Hikmet-i İlâhî, tam köye girecekleri sırada, tıpkı Hazret-i Ömer örneğinde olduğu gibi, sıra hizmetkâra geldi. Köylülerden korkan adamcağız, hakkından vazgeçtiğini belirterek, ata onun binmesini ısrarla istediyse de, Hazret:

“–Sıra senindir!” dedi ve atın önünden yürüyerek köye girdi. Halk bu hâli görünce, hemen hizmetkârın etrafını sardı ve:

“–Vay densiz! Gençliğine bakmadan ata kurulup, şu ak sakallı ihtiyar üstadı yürütmektesin ha! Bu mu senin sadakatin, biz sana böyle mi tembih ettik?” diyerek adamı azarlamaya başladılar. Hazret, durumu açıklayınca köylüler sakinleşti. O esnada aralarından biri hizmetliye dönerek:

“–Be adam! Bu kadar fazilet gördün, yaşadın; bari Müslüman ol!” dedi. Hizmetçi, kısa bir sessizliğin ardından oradakilere şu ibretli cevabı verdi.

“–Eğer sizin dininize davet ediyorsanız, asla! Ama şu mübârek zatın dinine davet ediyorsanız, o dine daha yoldayken îman etmiştim!”