Çocuk ve Namaz

Prof. Dr. Ali AKYÜZ

Hadisle ilgili değerlendirmeleri kısaca üç kategoride yapmak gerekmektedir.

1. Hadîsin bilgi değeri, sıhhat değerlendirmesi:

Zikredildiği üzere klâsik kaynaklardan; Ebû Dâvud’un Sünen’i, Ahmed bin Hanbel’in Müsned’i, Tirmizî’nin Sünen’inde ve pek çok muahhar kaynakta rivayet edilen hadîsin hasen bir hadis olduğu, Tirmizî’nin de hadis hakkında hasen, sahih değerlendirmesi yaptığı nakledilmektedir. Söz konusu rivayet, konusuyla ilgili olarak pek çok kaynakta zikredilmekte ve bu hadisle istidlâl edilmektedir.

İstisnasız hadîsin zikredildiği pek çok eser ikinci fıkrada yer alan: «on yaşına bastıklarında çocukların, namaz kılmamaları hâlinde dövülmeleri gereğini» vurguladıktan sonra, ortaya çıkan problemi hâlletmek için uzun uzun izâhat vermek zorunda kalmıştır.

2. Muhteva değerlendirmesi, konuları:

Hadis gerçekten konusuyla alâkalı çok güzel ve ilgi çekici meseleler ihtiva etmektedir. Bunları üç madde olarak sayabiliriz:

•İslâm kültür ve geleneğinin önemli göstergelerinden biri olan ve bir vizyon hüviyeti taşıyan namazın, daha küçük yaşlarda sözlü ve fiilî örneklemelerle çocuklara öğretilmesi.

•Özel anlamda bu öğretimin, genel anlamda bütün öğretimin başlangıcı için bir yaş sınırının tespit edilmesi ve bunun yedi yaş olarak belirlenmesi.

•Bu öğretimin sözlü ve pratik örneklemenin ötesinde bir davranış kazandırma, bir meleke ve reflekse dönüşmesi isteğiyle on yaşında zorlama, sıkıştırma ve empoze etmekle eğitim sürecinin devamı ve müeyyidenin yaşla da irtibatlı ve orantılı olarak on yaş olarak belirlenmesi, yani öğretim ve öğrenimin başlangıcı için yedi; zorlama, zecrî tedbir, empoze ve sıkıştırma ilh. için müeyyide yaşı olarak on yaşın tespit edilmesi.

Ancak bu konular arasında üzerinde en çok tartışılan ve polemik konusu olan, ifade edilen müeyyidenin dövme şeklinde tezahürü ve namazın terkinden dolayı on yaşına bastıklarında çocukların dövülmesi meselesidir.

3. Hadîsin tercüme ve yorumu:

Hadîsin tercüme edildiği kaynaklar aşağı yukarı aynı ifadeleri kullanmaktadır. Şöyle ki;

Çocuklarınıza yedi yaşında iken namaz kılmayı emrediniz (ta’lim edin). On yaşında terklerinden dolayı döğünüz. (Ahmet Naim, Tecrîd tercümesi, II, 941);

Çocuklarınıza yedi yaşına geldikleri … ta’lim etmelisiniz. Eğer on yaşına … dövmelisiniz. (Mehmet Ârif, Bin bir hadis, s. 216);

Çocuklarınıza yedi yaşındayken … söyleyiniz. On yaşına bastıkları … kendilerini cezalandırınız. (Kandemir, Çakan, Küçük, Riyazü’z-Sâlihin, II, 389);

Ayrıca diğer türkçe ilmihâllerde de rivayet dövmeye inhisar ettirilmiştir. Şöyle ki;

…ve lâkin (kız, erkek) çocuklar, yedi yaşlarında namaz ile emrolunur. On yaşlarında çocuklar namaz için takatleri hasebiyle zecrolunmak üzere el ile darbolunur. Kendilerine merhameten, değnek ile darbedilmez. Eliyle üçten ziyade dahî vurulmaz. (Mehmet Zihni, Ni’met-i İslâm, 126) ;

Müslümanlar henüz yedi yaşlarına girmiş çocuklarını namaza alıştırmakla mükelleftirler. Bu çocuklara velileri … On yaşına … -üç tokattan ziyade…- el ile hafifçe döğülmesi lâzım gelir. (Ömer Nasuhî BİLMEN, Büyük İslâm İlmihâli, s.104)…

İfade edildiği üzere pek çok klâsik ve modern kaynakta zikredilen hadis, çoğu kere ikinci fıkrada yer alan müeyyideyi, on yaşına geldiği hâlde namazı terk eden çocukların dövülmesi gerektiği şeklinde anlamış ve açıklamıştır. Bu anlayışa sebep teşkil eden en önemli iki unsur vardır; biri, dil açısından kelimenin ifade ettiği yaygın birinci mânânın ön plâna çıkması sebebiyle kelimenin birlikte kullanıldığı edatın hiç dikkate alınmamış olması, diğer önemli unsur ise aile müessesemizin geleneğinde bu tür cezalandırmanın ön plâna çıkarılması -ki bu konuda klâsik doğu ve batı toplumlarının birbirinden çok farklı olduğunu söylemek imkânsızdır- ve yalın bir kullanımda kelimenin dövme fiilini kapsamasının da bu uygulamaya cesaret ve destek vermesidir.

Ancak bu anlayış ve yorum başka bazı problemleri de beraberinde getirmiş ve ortaya çıkan problemlerin çözümü için hayli zor ve uzun izahlar yapılmıştır. Yapılan açıklamaların problemi telâfî ve muhatabı ikna ettiğini söylemek gerçekten güçtür. Sadece, yapılması muhtemel izahın ancak bundan ibaret olduğunu tespit etmek gibi mekanik bir açıklamadan ibarettir.

Klâsik ve modern literatürde ikinci fıkranın çocukların on yaşına bastıkları hâlde namaz kılmadıkları takdirde dövülmeleri gerektiği şeklinde anlaşılması iki sonucu doğurmuştur:

Birincisi, mükellef olmayan birini cezalandırmayı öngören bir emrin ikna edici olmayan biçimde yorumlanması. Zira İslâm diğer beşerî sistemlerin aksine bedenî cezaları bir yöntem olarak kabul etmekte ve buna göre düzenlemeler yapmaktadır. Dolayısıyla, bedenî bir ceza uygulaması anlamına gelecek hiçbir şeyi hukukî bir mesnedi ve açıklaması olmadan kabul etmez. Bu sebeple müellifler hadisle ilgili yorumu gerçekçi bir zemine oturtmaya çalışmış ve bu uygulamanın ölçüsü, miktarı ve sebebini açıklamak için gayret sarf etmişlerdir. Bunun ceza sebebiyle değil terbiye ve eğitim maksadıyla olduğunu; hattâ rivayetle ilgili olarak neshin cereyan ettiğini bile söylemek zorunda kalmışlardır.

İkincisi ise, eğitim açısından önemli bilgi ve belgeler ihtiva eden, hadis tekniği açısından bilgi değeri olan ve apar-topar reddi mümkün olmayan bir hadîsin reddedilmesi.

Her iki yaklaşım tarzının da esası olan hadisteki ibareyi «dövünüz» şeklinde anlama, hem problemin kaynağı olmuş hem de çözümü zorlaştırmış ve doğurduğu mahzurları telâfî edememiştir.

NETİCE VE TAVSİYE/TEKLİF

Yukarıda tespit edilen ilmî sebeplerden dolayı herhangi bir savunma refleksi olmadan, ifade edilen hadîsi, dilbilimin vaz’ ettiği kurallar ışığında edatlar dikkate alınarak ve aile ve eğitim geleneklerinin dayatmalarından uzak, objektif bir bakışla anlayıp yorumladığımızda bahsedilen problemlerin kendiliğinden ortadan kalktığı görülmektedir.

Mesele bu şekilde çözüldüğünde, ne klâsik dönem müelliflerinin içine düştüğü ikna edici olmayan izahlara ihtiyaç duyulmakta, ne de kabul edilemez mükellefiyet sonucunda hadîsin apar-topar reddedilmesi aceleciliğine düşülmektedir.

Bilinen bir gerçektir ki, hemen hiçbir çocuk öğrenim konusunda disipline edilmez, kendi hâline bırakılırsa kendi isteğiyle bu kadar soyut, uzun ve yorucu bir mesaîye gönüllü olarak talip olup devam etmez. Bu sebeple çocuklar bir plân ve proje dâhilinde çeşitli müeyyidelerin de uygulanmasıyla eğitime tâbî tutulur. Basit bir tespitle çocukların örgün eğitime tâbî okullarda okutulması bile bir müeyyide ve empozedir.

Biz hiçbir ilâve yorum ve te’vile ihtiyaç duymadan, hadîsi, incelememizin ilk satırında olduğu gibi tercüme ettiğimizde, ne dilbilim açısından ne hadis ve hukuk bilimi ne de ahlâk açısından herhangi bir problemin oluşmadığını düşünmekteyiz.

Hadisteki ikinci fıkranın belirleyici fiili «D-R-B» fiil-i mâzî-sülâsîsinden üretilmiş olan «FE-DRİBÛ» emir kipiyle zikredilen fiildir. Arap dilinde yaygın biçimde kullanılan ve «dövmek» mânâsına gelen bu kelime, daha başka pek çok anlamı olan fiillerin başında gelmektedir.

Her fiilde olduğu gibi bu fiilin de cümle içinde kullanıldığı edata göre farklı anlamlar yüklendiği gözden ırak edilmemesi gereken hayatî öneme sahip bir mevzudur. Aksi takdirde edebî kullanımlara riayet etmeyen bir anlama ve yorum, telâfîsi mümkün olmayan yanlışlara yol açmakta ve konuşanın maksadını anlamaya da mânî olmaktadır. İfade edilen fiilin onlarca anlamı vardır. Edatlarla yapılan kullanıma göre de anlamları farklılaşmaktadır. Yaptığımız araştırmaya göre hadîsin ikinci fıkrasında yer alan «FE-DRİBÛ» fiili istisnasız bütün kaynaklarda «AL» harf-i cerri yani «AL» edatı ile kullanılmaktadır. Bu kullanım oldukça önemli ve sonuç bakımından da fevkalâde etkilidir. Söz konusu kelimenin başka harf-i cer ve edatlarla anlamı çok değişmektedir. Mesela; «D-R-B»-«AN», «D-R-B»-«MİN», «D-R-B»-«Lİ», «D-R-B»-«Fλ, «D-R-B»-«MESELEN» ilh. kullanımların hiçbirisinde dövme mânâsı söz konusu değildir.

«Dövmek» anlamı yüklenmek istendiğinde daha çok yalın biçimde veya «B» edatıyla kullanılan bu kelime, «AL» edatıyla dövmek mânâsına değil; «sıkıştırmak», «zorlamak», «yaptırmak», «kuşatmak», «empoze etmek», «mecbur etmek», «sorumlu ve yükümlü tutmak» ilh. anlamlarına gelmektedir. Klâsik ve çağdaş hiçbir sözlük müellifi bu kelimeye böyle bir anlam yani «dövmek» anlamı vermemektedir. İlgi çekicidir ki, sözlüklerde dövmediklerini tercüme ve metinlerde dövmektedirler.

Araştırmanın başında hiçbir te’vil ve yorum yapmadan zikrettiğimiz metnin, hadîsin aslına uygun, şâriin maksadını anlatan, başkaca problemler de üretmeyen doğruya en yakın tercüme olduğu kanaatini taşımaktayım.

Nasları mümkün olduğunca dış etkenlerden arındırılmış arı-duru bir zihnî yapıyla idrak ettiğimiz sürece, kusurlarımızın asgarîye ineceği umut ve temennisini de dile getirmekte yarar görmekteyim.

Kur’ân-ı Kerim, D-R-B’nin
kullanımları için bkz.

DURİBE; İbrahim, 24; Nahl, 75; Hac, 73; Rum, 28; Zümer, 29; Zuhruf, 17, 57; Tahrim, 10;

DARBEN; Bakara, 273; Saffat, 93;

DURİBET … ALÂ; Âl-i İmran, 112;

DARABTÜM; Nisâ, 94, 101; Mâide, 106;

DARABNÂ; Furkan, 39; Rum, 58; Zümer, 27;

DARABNÂ …ALÂ; Kehf, 11;

DARABÛ; Âl-i İmran, 156; İsrâ, 48; Furkan, 9;

DARABÛHU; Zuhruf, 58;

FA-DRİBÛ; Enfal, 12;

IDRİB; Bakara, 60; A’raf, 160; Şuarâ, 63;

IDRİBÛHU; Bakara, 73;

FA-DRİB; Tâ-Hâ, 77; Sâd, 44;

FA-DRİBÛ; Enfal, 12;

FE-DARBE; Muhammed, 4;

FE-DURİBE; Hadid, 13;

FE-DARABNÂ …ALÂ; Kehf, 11.

Kaynaklar

Ebû Dâvud, salat, 26;

Ahmed bin Hanbel, Müsned, II, 187;

Tirmizî, mevâkit, 182.

Mehmet Zihni, Ni’meti İslâm, 126

Ahmet Naim, Tecrid Tercümesi, II, 941

Mehmet Ârif, Binbir hadis, s. 216

Kandemir, Çakan, Küçük, Riyazü’s-Sâlihin, II, 389

Ömer Nasuhi BİLMEN, Büyük İslâm İlmihali, s.104

Topaloğlu-Karaman, Arapça-Türkçe Yeni Kāmus, D-R-B md.

Begavî, Şerhu’s-Sünne, II,403-406, 408; IX, 22

Serdar MUTÇALI, Arapça-Türkçe Lügat, D-R-B mad.

Hans WEHR, A Dictionary of Modern Written Arabic, D-R-B md.

El-Mu’cemu’l-vasit, D-R-B md.

Antonio BERKİNS, el-Müncidu’l-Ebcedi, D-R-B md.

İbn Manzur, Lisanu’l-Arab, D-R-B md.

Azimabadî, Avnu’l-Ma’bud, II, 115