Mânevî Cihad RAMAZAN ORUCU -1-
Âdem SARAÇ vardisarac@yahoo.com.tr
Rasûlullah -aleyhisselâm-; gelen her âyet-i kerîmeyi, sevgili ashâbına tebliğ ediyor, beyan edilmesi gereken yerleri de açıklıyordu. Ramazan1 orucu ve ardından gelen Ramazan bayramı namazı da bunlar arasındaydı.
Ramazan, hicrî yani kamerî yılın Şâban ayından sonra, Şevval’den önce gelen dokuzuncu ayının adıdır. Genellikle «şehr» (ay) kelimesine izâfe edilip «şehr-i Ramazan» şeklinde kullanılır.
Kur’ân-ı Kerim’de adı geçen ve değerine vurgu yapılan yegâne ay Ramazan ayıdır.
Orucun farz kılındığını bildiren âyetlerin hemen ardından Ramazân’ın; «insanlara doğru yolu gösteren ve Hakk’ı bâtıldan ayıran Kur’ân’ın indirildiği ay» olduğu belirtilmiş ve bu aya ulaşanların oruç tutması emredilmiştir.2
Hadis kaynaklarında da Rasûlullah -aleyhisselâm-’dan nakledilen; Ramazan ayının fazîleti, başlangıcının ve sonunun nasıl tespit edileceği, süresi ve bu aya mahsus ibâdetlerle ilgili çok sayıda rivâyet yer almaktadır. Temel kaynakların çokluğu yanında, günümüz çalışmalarında Ramazân’a dair hadisleri derleyen müstakil eserler mevcuttur. Rasûl-i Ekrem; «mübârek bir ay» olarak nitelendirdiği bu güzel günler hakkında, şöyle haber vermektedir:
“Ramazan ayı girdiğinde, cennet kapıları açılıp cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar zincire vurulup bağlanır!”3
Ayrıca;
“İnanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutan kişinin, geçmiş günahları bağışlanır.”4 gibi, güzel haberlerin yanında, büyük müjde de vermiş oluyor.
Nitekim rivâyetler; Ramazan geldiğinde Rasûlullah -aleyhisselâm-’ın mânevî yaşantısında fark edilecek derecede bir değişiklik meydana geldiğini; bu ayda Cebrâil -aleyhisselâm- ile buluşup, karşılıklı Kur’ân okuduklarını (mukabele), özellikle bu günlerde O’nun cömertliğinin doruk noktasına ulaştığını;5 Ramazan ayının son on günü girdiğinde, geceleri ihyâ edip ev halkını uyandırdığını ve kendisini çokça ibâdete hasrettiğini6 bildirmektedir.
Oruç;7 İslâm’ın şartlarından biri olup, sözlükte; «bir şeyden uzak durmak, bir şeye karşı kendini tutmak» anlamına gelen Arapça «savm»ın (sıyâm) Farsça karşılığı olan «rûze» kelimesinin Türkçeleşmiş şeklidir. Savm ve sıyâm ile müştakları Kur’ân-ı Kerim’de on üç yerde, hadislerde ise çok sayıda geçmektedir.8
Terim olarak oruç; niyet ederek, tan yerinin ağarmasından güneşin batmasına kadar şer‘an belirlenmiş ibâdeti yerine getirmek niyetiyle; yeme, içme ve cinsî münasebetten uzak durmayı ifade eder. «Belirli kimselerin, belirli zamanda, belirli fiillerden, belirli bir maksatla uzak durması» şeklindeki tarifi de meşhurdur.9
Süresi içinde, kişinin kendini oruç yasaklarına karşı tutmasına «imsak» denir ki, bu kelime aynı zamanda «oruca başlama, orucun başlangıç ânı» mânâsında da kullanılır. Vakti gelince orucu usûlüne göre açmaya, yani orucu sonlandırmaya «iftar» adı verilir.10
Yüce Allah -celle celâlühû-, şöyle buyuruyor:
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَۙ ١٨٣
“Ey îmân eden mü’minler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, sizin üzerinize de farz kılındı. Umulur ki, (oruç sayesinde) sakınıp (korunarak) müttakî (takvâ sahibi) olursunuz.”11
İlâhî hayat düzenini yeryüzünde hâkim kılmak, insanlığa önder ve örnek olmak gayesiyle kendisine Allah yolunda cihâd etmesi farz kılınan ümmete, oruç tutmanın da farz kılınması oldukça düşündürücüdür. Çünkü oruç; azmi ve kesin iradeyi geliştirme alanı, insanın yüce Allah ile itaat ve boyun eğme irtibatı kurma ortamıdır. Bunların yanında oruç; bütün organik zarûretlerin üzerine yükselme, yüce Allah katındaki hoşnutluğu ve nimetleri tercih ederek, bu organik zarûretlerin baskısına ve ağırlığına dayanmak, sabır ve sebat ortamıdır.
Orucun asıl büyük gayesi ihlâs sahibi olmaktır. Çünkü kalplerde uyanış meydana getirerek, Allâh’a itaat etmek ve O’nun rızâsına, hoşnutluğuna öncelik tanımak üzere, bu ibâdetin yapılmasını sağlayan faktör takvâdır. Ayrıca günahların, hattâ insanın içinden hızla gelip geçen kışkırtmalar biçimindeki günah meyilli duyguların; orucu bozmasını, zedelemesini önlemek maksadıyla, bu kalplerin koruyuculuğunu üstlenen faktör de yine takvâdır. Bu yüzden takvâ; onların ruhlarının göz diktiği, özlemle ulaşmak istediği bir hedeftir. İşte oruç, takvâ gayesinin bir vasıtası ve ona götüren bir yoldur. Böylece olduğu içindir ki; bu âyet, takvâyı oruç yolu ile yönelebilecekleri aydınlık bir hedef hâlinde, mü’minlerin gözleri önüne sermektedir.
Oruç, her şeyden önce yüce Allâh’ın emridir. Orucun nasıl tutulacağı ve Ramazan ayının nasıl ihyâ edileceği, Peygamber Efendimiz’in şahsında ortaya konmuştur.
-Sallâllâhu aleyhi ve sellem…-
___________________________________
1 رمضان Ramazan; oruç tutmanın farz olduğu hicrî yılın dokuzuncu ayı olan Ramazan ayı ile ilgili, daha geniş malûmat için, bakınız lütfen: İbnü’l-Esîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, «rmd» maddesi; Mes‘ûdî, Mürûcü’z-Zeheb, c. 2, s. 204-208; Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, c. 4, s. 201-202; Süheylî, er-Ravdu’l-Unûf, c. 1, s. 247-250; Ebu’l-Ferec İbnü’l-Cevzî, el-Mevzûât, c. 2, s. 187; Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-Ğayb et-Tefsîru’l-Kebîr, c. 5, s. 89-90.
2 el-Bakara Sûresi, 2/183-185.
3 Buhârî, Savm, 5; Müslim, Sıyâm, 1-2.
4 Buhârî, Savm, 6; Müslim, Müsâfirîn, 175.
5 Buhârî, Savm, 7; Müslim, Fezâîl, 50.
6 Buhârî, Leyletü’l-Kadr, 5; Müslim, Îtikâf, 7-8.
7صوم Savm-oruç kelimesi hakkında, ayrıntılar için, bakınız lütfen: İbn-i Manzûr, Lisânü’l-Arab, «svm»; Şemseddin Sâmi, Kāmûs-i Türkî, s. 200; Muhammed Fuâd Abdulbākî, el-Mu‘cemü’l-Müfehres li-Elfâzi’l-Kur’âni’l-Kerîm, «svm»; Heyet, el-Mu‘cemü’l-Müfehres li Elfâzi’l-Hadîsi’n-Nebevî, «svm» maddeleri.
8 Ahmed bin Hanbel, el-Müsned, c. 5, s. 251, 363; Dârimî, Savm, 10; Buhârî, Îmân, 1, 34, 40, Savm, 2, 4, 8, 9, 10, 24-27, 30, 40, 51, 67, Nikâh, 84, Keffârât, 2-4; Müslim, Sıyâm, 55-58, 62, 76, 81, 126-134, 161, 181-182, 187-192, 196-197, 204, Zekât, 84; İbn-i Mâce, Sıyâm, 5, 12, 17-18, 41-42, Talâk, 16; Ebû Dâvûd, Sünnet, 16, Savm, 23, 28, 31, 33, 34, 37, 39, 50, 60, 67, Tahâret, 104; Tirmizî, Cuma, 80, Savm, 21, 24, 25, 27, 29, 31, 33, 38, 68, Zühd, 64; Nesâî, Îmân, 23, Sıyâm, 1, 39, 51, 62, 68; İbn-i Sa‘d, et-Tabakātü’l-Kübrâ, c. 1, s. 242, 248; Belâzûrî, Ensâbu’l-Eşrâf, c. 1, s. 272.
9 Serahsî, el-Mebsût, c. 3, s. 54.
10 Ömer Nasuhi BİLMEN, Hukûk-i İslâmiyye ve Istılâhât-ı Fıkhiyye Kāmûsu, «Oruç» Maddesi.
11 el-Bakara Sûresi, 2/183.