EN «SERλ ZAFERDEN, SANATIMIZA YANSIYANLAR…

Hasan TOPBAŞ hasantopbas87@gmail.com

 

Ağustos ayları… 

Cenâb-ı Hak; tarihe damgasını vuran muhteşem zaferlerimizi, Anadolu’nun münbit ve bereketli topraklarında büyük gayretlerle gerçekleşen hasat mevsimine tevâfuk ettirerek; sanki bizlere şöyle bir ince mesaj vermekte:

“İşlerinizde muvaffak olmak istiyorsanız, gayreti ve fedâkârlığı elden bırakmayın!”

Dolayısı ile;

Müdafaa ve fetih bahisleri fark etmeksizin, bu hissiyâtını her dâim diri tutmak iştiyâkında olan ecdâdımız; hânelerinden fersah fersah uzaktaki bir diyara, aylar süren meşakkatli bir seferden sonra vâsıl olmuş; bugün hâlen Macaristan hudutları içerisinde yer alan «Mohaç Ovası»nda, 20 Zilkāde 932 günü (29 Ağustos 1526) Macar ordusunu birkaç saat içerisinde bozguna uğratarak, dünya harp tarihine adını; 

«En kısa zamanda kazanılan meydan savaşı»nın galibi olarak yazdırmıştır.

Elde edilen bu fevkalâde zafer ile Üngürüs Krallığı’nın -Macarlara o devirlerde verilen isim- büyük bir kısmı topraklarımıza ilhâk olunarak, Orta Avrupa’da Osmanlı hâkimiyeti perçinlenmiş ve hemen ardından da Budin’in fethi müyesser olmuş idi.

İşte, makalemizin başlığında belirtmiş olduğumuz üzere, ilim muhitlerince en «serî» galibiyet olarak kabul gören bu meydan muharebesi, gerek edebiyatımızda ve gerekse kitap tezyîninde büyük bir ustalıkla icrâ ettiğimiz «minyatür» sanatında da kendisine yer bulmuştur;

«FETİH-NÂME» ESERLERİNDE MOHAÇ

İslâm devletlerinin, fethettikleri beldeler ile kazandıkları zaferlerinden bahseden eserlere/vesikalara «fetih-nâme» denilmekte olup; mektup veya ferman yoluyla diğer devletleri (resmî) haberdar etme vasıtası olarak değerlendirilmiş, ayrıca eser şeklinde de işlenerek, edebiyat sahasında hususî bir dalın meydana gelmesi sağlanmıştır.

Belirli bir tertip ve düzen içerisinde yazılan edebî fetih-nâmeler, ekseriyetle şu kısımlardan oluşur:

1. Tevhid, münâcât, na‘t ve hulefâ-yı râşidîn (dört halîfe efendilerimizin) methiyesi, 

2. Sebeb-i te’lif (yazılma gerekçesi), tanınmış İslâm kahramanları ile devrin hükümdarına ve sefere katılan orduya duâ, 

3. Savaşa hazırlık ve ordunun teçhizatlanması, 

4. Sefer bahsi: Düşmanla karşılaşma, düşmanın askerî durumu, silâh ve teçhizatı, 

5. Harbin cereyanı ve akabinde müslümanların zaferi, 

6. Dönüş seferi hakkında bilgi ve muzaffer kumandanın karşılanma töreni, 

7. Umûmî duâ ve hâtime.

İlk örnekleri mîlâdî 15. asra tarihlendirilen fetih-nâmeler içerisinden, Mohaç Meydan Muharebesi’ne has mâlûmat bulunan kıymetli eserleri kısaca zikretmek isteriz:

(El yazması bir fetih-nâmeye ait başlangıç kısmı)

 

Nâme-i Fütûhât-ı Memâlik-i Üngürûs: Eser iki bölümden müteşekkil olup, bunlardan ilki Belgrad’ın, ikincisi de Budin’in fethiyle alâkalıdır. Ancak, kadılara gönderilen fetih-nâme sûretlerini ihtivâ etmesi sebebiyle, yukarıda kısaca açıkladığımız resmî fetih-nâmeler grubuna dâhildir.

Zafer-nâme-i Sultan Süleyman: Meşhur şeyhülislâm ve tarihçi Kemalpaşazâde (İbn-i Kemal) tarafından yazılan «Tevârîh-i Âl-i Osman» isimli tarih kitabında, Kanunî döneminin anlatıldığı onuncu cildin, Üngürûs seferine ait son bölümünde zikredilmektedir.

Enîsü’l-Guzât: 16. asrın mühim şairlerinden Fütûhî’nin (Hüseyin Çelebi) Mohaç Savaşı ve Budin’in fethine dair kaleme aldığı fetih-nâmedir.

Kıyâmet-nâme: Hayatıyla ilgili fazlaca bir bilgi bulunmayan Bahârî (Kadı Ali Efendi, v. 958/1551) tarafından te’lif edilmiş olup; eser, mesnevî ve kasîde biçimlerinde yazılmış toplam 305 beyitten oluşmaktadır.

16. asrın ilk yarısında yaşadığı tespit edilen ve özellikle tarihî hususlarda yazdığı kasîdelerin yanı sıra, Süleyman-nâme adlı eseri ile tanınan usta şair Mahremî’nin, Mohaç Meydan Muharebesi’ni bütün tafsilâtıyla anlattığı 260 beyitten oluşan fetih-nâmesi.

TASVİRLİ ESERLERDE MOHAÇ

El yazması kitapların muhtevâsındaki metni ve bu metinde yer alan bilgileri daha açık hâle getirmek maksadıyla icrâ edilen tasvir sanatına umûmî olarak «minyatür» denilmekle beraber, medeniyetimizde söz konusu sanat dalı, 19. asra kadar;

«Tasvir, tasvîr-i hümâyun, şebih, suver, nakış» gibi, değişik isimlerle zikredilmiştir. 

Nitekim, tarihimizin şanlı zaferleri arasında bi-hakkın yerini alan Mohaç Meydan Muharebesi’ne ait nakışlar da, hünerli nakkaşların emekleri sayesinde, en güzîde yazma eserlerimizin içerisinde kendine yer bulmuştur.

Yazımızın başlık kısmında görülen ve Sultan Süleyman’ın; zafer neticesi, savaş alanında ilerleyişini tasvir eden minyatürümüz ise, yaklaşık elli sene süren devlet tarihçiliği vazifesinde yazdığı geniş hacimli eserler ile devrine damgasını vuran «Seyyid Lokman Çelebi»nin (v. 1010/1601) «Hüner-nâme» adıyla meşhur kitabından iktibas edilmiştir.

Mevzumuz ile alâkalı diğer minyatürlerden bazılarına temas edecek olursak;

 

(Savaş öncesi gerçekleştirilen bir mübâreze «teke tek vuruşma» tasvîri. 

Kaynak: Topkapı Sarayı Arşivi)

 

 

 

(Kanunî Sultan Süleyman’ı harp meydanında ele geçirmek üzere hücuma geçen şövalyeleri, yaylım ateşi ile püskürten yeniçeriler. 

Eser: Ârifî Çelebi, «Süleyman-nâme»)

(Zafer sonrası sultana takdim edilen, Macaristan Krallığı’na ait tâcın;
yeni kral olarak belirlenmiş Yanoş Zapolya’ya teslim edilmesi. 

Kaynak: Topkapı Sarayı Arşivi)

YAKIN DEVİR EDEBİYATIMIZDAN BİR MİSAL

Yazımızı, büyük üstad Yahya Kemal’in kaleme aldığı ve bizlere Mohaç Zaferi’ni âdeta yeniden yaşatırcasına resmettiği o veciz şiiri ile nihayete erdirmek istiyoruz:

MOHAÇ TÜRKÜSÜ

 

Bizdik o hücûmun bütün aşkıyla kanatlı;

Bizdik o sabâh ilk atılan safta yüz atlı.

Uçtuk Mohaç ufkunda görünmek hevesiyle,

Canlandı o meşhûr ova at kişnemesiyle!

Fethin daha bir ülkeyi parlattığı gündü;

Biz uğruna can verdiğimiz yerde göründü.

Dünyâya vedâ ettik, atıldık doludizgin;

En son koşumuzdur bu! Asırlarca bilinsin!

Bir bir açılırken göğe, son def‘a yarıştık;

Allâh’a giden yolda meleklerle karıştık.

Geçtik hepimiz dörtnala, cennet kapısından;

Gördük ebedî cedleri, bir anda yakından!

Bir bahçedeyiz şimdi şehidlerle berâber;

Bizler gibi olmuş o yiğitlerle berâber.

Lâkin kalacak doğduğumuz toprağa bizden;

Şimşek gibi bir hâtıra nal seslerimizden.

Cenâb-ı Hak, cümle şühedâya ve guzâta rahmetiyle muâmele buyursun!