«Son Hükümdâr»ın Devrinden BAYRAM İNTİBÂLARI…

Hasan TOPBAŞ hasantopbas87@gmail.com

 

«Muhteşem Bir Mâzîden İhtişamlı Yarınlara» şiârı ile yola çıkan dergimizin gayesine uygun olarak teşkil ettiğimiz bölümümüzde; Türk-İslâm medeniyetinden tevârüs eden güzîde örnekleri, anekdotları sizlerle paylaşmaya devam ediyoruz.

 

Ancak, şunu da ifade etmeden geçmemek gerekir ki; bugüne kadar neşredilen makalelerimizden maksat, basit bir geçmiş avuntusu veya mâzî güzellemesi yapmak değildir.

 

Nasıl ki, bir okun süratini geriye çekilme miktarı belirler ise; biz de ecdâdımızdan mîras kalan köklerimize sahip çıkarak, aynı gök kubbe altında yaşadığımız insanımıza duyurmak ve istikbâlimizin selâmeti için gerekli olan mânevî kuvveti ve motivasyonu bu güzel kaynaklardan sağlamak gayretindeyiz. 

 

Çabalarımızın bereketli olması temennîsi ile, dilerseniz bu ay da gündemimiz ile alâkalı bahsimize bismillâh çekelim:

 

Malûm, dolu dolu geçen bir rahmet ayına; gerek getirdiği türlü güzelliklerden ayrılacak olmanın burukluğu gerekse ümmetin başına gelenlere hüzünlenmiş bir hâlde vedâ etmekteyiz. Fakat Rabbimiz’e şükürler olsun ki, yine bizi huzur dolu bir bayrama daha ulaştırmakta…

 

İşte, yine tarihimizde mü’min gönülleri, sürûra gark eyleyen bir bayram idrâkine de; birçok tarih âlimi tarafından yeryüzünün «gerçek mânâda son hükümdârı» tâbirine lâyık görülen, cennetmekân «Sultan İkinci Abdülhamid Han» (saltanatı: 1876-1909) devrinde rastlıyoruz.

 

Mîlâdî 1905 senesinde tes‘îd edilen Ramazan Bayramı ile alâkalı bilgilere, bu defa uzak bir diyardan; Alman Devleti bünyesinde 1871-1938 yılları arasında faaliyet göstermiş «Germania» adlı bir cerîdeden (gazeteden) ulaşılmış olup;

 

Yukarıda belirttiğimiz sene içerisinde, henüz bilinmeyen bir sebeple payitahtta bulunan Erwin Rüschkamp adlı muharririn, gazetenin 6 Mart 1906 tarihli sayısında; «Fastenzeiten Und Religiöse Feste Bei Den Türken» (Türklerde Ramazan günleri ve dînî bayramlar) başlığı altında neşrettiği makalesinde, Ramazan ayı ile bayramlarımıza ait gayet öz ve bir o kadar da hayranlık ifade eden bir bakış açısı ile yazdığı intibâları câlib-i dikkattir.

 (Söz konusu gazeteye ait bir nüsha örneği)

 

Yakın tarihimize ait objektif bir malûmat olması bakımından kayda değer bulduğumuz bu metnin, Ramazan Bayramı ile alâkalı kısmını istifadelerinize arz ediyoruz;

 

OSMANLILARDA RAMAZAN BAYRAMI

 

Normalde Ramazan ayı otuz gün sürer. Devletin herhangi bir yerinde yeni ay görüldüğünde, haber sultana telgrafla bildirilir ve bunu takip eden güneş batımında ise pek çok top atışıyla Ramazân’ın bittiği ilân edilir. Orucun bittiğinin ilân edilmesiyle duyulan sevinç, bu ayı takip eden Şevval’in ilk üç gününde kutlanan bayramda çok canlı bir şekilde ifade edilir.

 

Söz konusu günler dînî ve aynı zamanda halk bayramıdır. Her yerde heyecanlı bir hayat gözlemlenmektedir. Yüzlerce araba caddelerden alaylar hâlinde geçmektedir. Kibar Türk hanımları ve beyleri güzîde kıyafetler içerisinde arabaları ile bayram ziyaretlerini yaparlar. Müslüman süvarilere ise özel üniformaları ile rast gelinir.

 

Gençler de boş durmamaktadır. Bu günlerde ata binmek en büyük eğlenceleridir. Zengin çocukları ufak Arap atları ile, az gelirli ailelerin çocukları ise katır ve merkepleri ile eğleşirler.

 

Ayrıca renkli, yeni bayram elbiseleriyle ve saçlarındaki çiçekleriyle; saatler boyunca şarkılar söyleyerek etrafta gezinen küçük kız çocuklarının neşelerini seyretmek oldukça keyiflidir. Sık sık, yirmi-otuz çocuğun mesut bir şekilde kağnılara binerek dolaştıkları görülür.

 

Hizmetkârlar için de bayram son derece mühimdir. Çünkü, bunlara bayramda helva veya şeker hediye edilmez; aksine yeni elbiseler ve ilâve olarak bütün bir mecîdiye (o dönemin Alman parası mukabili 3.60 mark) verilmektedir.

 («Iydiniz saîd olsun» yani; «Bayramınız kutlu olsun» mânâsında, Osmanlı devrinde bir tebrik kartı)

 

Bugünlerde fakirler de aynı şekilde özel bir şefkatle hatırlanmaktadır. Nitekim, Ramazân’ın sonunda fakirler için tahsil edilen ve İslâm’a has bir zekât vardır. (Fıtır sadakası kastedilmektedir.) Böylelikle bütün Türk halkı için bayram, bir sevinç kaynağı hâline gelir ve yabancılar da bu umumî neşeli ortamın havasına kapılıp, ellerinde olmadan sürüklenip giderler…

 

Bilinmelidir ki bu bayramda, tatlı ikrâmı da mühim bir rol oynar. Türklerin evinde misafire ya reçel ya da ufak bir fincanda «kahve» sunulmaktadır. Ziyaretin devamında ise bir hizmetkâr; yapışkan malzemeden mâmul, çok tatlı ve şarkta önemli bir yere sahip «lokum»dan ikrâm eder ve hemen ardından diğer bir vazifeli de elleri yıkamak için gerekli eşyalar ile gelir.

 

İlâveten, sarayda da büyük bir merasim yapılmaktadır. Dolayısı ile bütün sivil, askerî, dînî ve dünyevî rütbe sahipleri; emsalsiz bir şekilde süslenmiş olan saltanat salonunda toplanmakta, sultan yerini aldıktan sonra şeyhülislâm da; 

 

“Allâh’ın rahmeti hükümdârın üzerine olsun!” diye duâ etmektedir. Akabinde, millî marş eşliğinde hazır bulunan herkes tahta yaklaşır ve eğilerek sultanı selâmlar.

 

Son olarak, sultanın askerî birliklere hediyeler göndermesi ve ilân edilen umumî af da söz konusu günlerde halkın saâdetini yükselten hususlar arasındadır.

 

Rabbimiz bu ümmete; yeniden, hakikî bayram sevinçleri lutfeylesin! Âmîn!..