NE TÜKETTİĞİNİ SÖYLE, SENİN KİM OLDUĞUNU SÖYLEYEYİM

Dr. İlham SOVGATOV ilhamsovqatov@gmail.com 

 

Son iki asırda kapitalist sistemin dünyayı sarması sonucunda, bazı insanlarda tüketim çılgınlığı artmıştır. Tüketim alışkanlığı, bir nevi kimlik alâmetine çevrilmiştir. İnsanlarda tüketim çılgınlığı had safhaya ulaşmış ve dünya hayatının bütün zevklerini ölçüsüz tatma yarışına girilmiştir. İnsanlar tüketim kültürü ile statü, makam ve mevkilerini nümâyiş ettirmeye çalışmaktadırlar. Böylece insanlar arasında sınıf farklılığı artarak, büyük bir uçuruma yol açmaktadır. Tüketim çılgınlığının israfa dönüşerek; Allâh’ın insanlara sunduğu nimetlerin ölçüsüz tüketilmesi, dünyada binlerce insanın açlık sınırında kalmasına sebep olmaktadır.

 Dînimiz bize ölçülü yaşamayı, tüketim yaparken bile mûtedil olmayı öğretmektedir. İslâm dîni, hayatın bütün safhalarında; israf etmemeyi, ihtiyaçtan fazlasına sahip olmamayı tavsiye etmektedir. Ama modernleşmekle birlikte; batıda ortaya çıkan kapitalizmin sınırsız üretim ve tüketim çılgınlığı, insanlar arasında israfa sebep olmaktadır.

İslam dîni zengin olmayı engellememiştir. Aksine zenginlik ibâdet için bir vasıtadır: Zengin olanlar; zekât vermeli, hac ibâdetini yapmalı, bunun yanı sıra sadaka vermeli ve infâk etmelidir. Zenginlik ve fakirlik, dünya hayatında nisbî bir ölçüdür. Allah katında insanların zenginliği ve fakirliği önemli ölçü değildir. Allah katında önemli ölçü takvâdır. Eğer zengin bir insan; Allâh’ın ona nimet olarak bahşettiği bu malı, sırf Allah rızâsı için harcarsa, yani takvâlı olursa Allâh’ın yanında bir değeri vardır. Fakir de, Allâh’ın onun için uygun gördüğü bu geçici sıkıntılarına şükredip âsî olmazsa ve takvâsını korursa, o zaman Allah katında bir değeri vardır.

Maalesef, günümüzde zenginlik hayatı, israf safhasına gelmiştir. Zenginlik; tüketim yarışına girilerek, bir kimlik kazanma seviyesine ulaşmıştır. İnsanlar; tüketim hususunda ihtiyaç sınırını aşarak, ifrâta varmaktadırlar. Bununla bir statü, bir kimlik arayışına girdiklerine şâhit olmaktayız. Bencillik, kendini düşünmek, zevkin peşinden koşmak, eğlence, helâl ve harama dikkat etmemek, kul hakkı yemek gibi hususlar, hepsi tüketim sisteminin içerisinde yer almaktadır. Diğergâmlık, cömertlik, îsâr gibi dînî değerlerden uzak bir hayat yaşamak tüketim hayatının olumsuz yönleridir. 

“Komşusu açken, kendisi tok yatan bizden değildir.” (Hâkim, Müstedrek, 4/183, h. no: 7307) düsturunu bize öğreten dînimize göre, Allâh’ın verdiği nimetlerini paylaşmak zorundayız. 

 Günümüzdeki olumsuz yönlerden biri de; zengin olmayanlar bile tüketim çılgınlığının kurbanlarıdır. Zengin gibi görünmek, zenginlerle bir safhada olmak için tüketim yarışına girmektedirler. Biz bunu; «Ne tükettiğini söyle, senin kim olduğunu söyleyeyim.» diye ifade etmek istiyoruz. Yiyecekler, içecekler ve giyimlerin hepsi tüketimin önemli nesneleridir. İnsanlar; yedikleriyle, içtikleriyle, giydikleriyle kendi kimliklerini sunmaya çalışıyorlar. Kendi statülerini, makamını nümâyiş ettirmek yarışındadırlar. Sonuçta toplumda ister istemez israf kültürü hâkim olmaya başlar. İhtiyacı kadar tüketmek yerine, başkasına kimliğini tezâhür etmek için tüketmek yarışına girilir. 

Dînimiz; yediğimiz, içtiğimiz yemek ve içeceklerin markasına, pahalılığına, hangi mekânda pişirildiğine değilonun helâl ve haram olduğuna dikkat etmeyi emretmektedir. Yine giydiğimiz elbiselerin markasına, pahalılığına, hangi kumaştan olduğuna, hangi mekânda satıldığına değil, temiz olduğuna, tevazua yakın ve kibirden uzak durmaya dikkat etmeyi emretmektedir. Tüketim bir ihtiyaçtır, ancak bunu israf haddine getirmek günahtır.