İSRAİLOĞULLARI ve BAKARA KISSASI

TÂLÎ (Mustafa Asım KÜÇÜKAŞCI)

 

-Tefsîrî Şiir-
Bakara Sûresi 67 ilâ 71’inci Âyetler

 

Bir «Sığır Kıssası» var, kudret-i Mevlâ’ya delil;

Okuyup fikredelim bizlere bildirdi Celil…

 

Firavun zulmünü ardında bırakmış o kavim, 

-Müteşekkir olacak yerde katıksız mücrim- 

Yolda bir baktı da şirk ehline, mâbutlarına,

Oldu hayran, puta, bilhassa sığır putlarına. 

“–Bize yapsan şu kavimlerdeki puttan?” dediler. 

Arsız arsız o büyük zattan ilâh istediler,

“–Olacak şey mi?” deyip tersledi, Mûsâ, talebi,

“–Bu mudur, sizdeki îmân ile tevhîd edebi?!.”1

 

O devir tam da zirâatteki ikbal devri, 

Tarla sürmekte mahâretli mükemmel «Sevr»i, 

Saydılar tanrıya, derhâl dikerek heykelini, 

Hint’te hâlâ sürüyor hayvana tapmak dîni.

 

Vahy-i Tevrât’a koşan Hazret-i Mûsâ, meftun;

Yaramaz kavme vekil, hilmile mâruf Hârun. 

Sâmirî fırsatı bulmuştu, kurup her tuzağı,

«Put mu lâzım idi, buyrun!» dedi: «Altın buzağı…»

 

Döndü Mûsâ ve hemen aldı asâsın eline… 

Putçu sürgün edilir, put gider âteş seline!2

 

Mâzîde bu gaflet ve dalâlet ile mahkûm,3

İsrâil’in evlâtları, isyân ile mâlûm.

Ukbâya inanmakta tereddüt de doğunca, 

Bir desteği gönderdi Hudâ haşre inanca. 

 

Mûsâ dedi: “Allah size emreyledi ey halk:

Kesmek gerekir bir sığır, îfâsı için kalk!”

“–Sen bizle alay etmedesin, belli ki Mûsâ!”

“–Câhil biri olmak mı? Sığındım O’na, hâşâ! 

Hak emrini, eğlenceye kim malzeme yapsa;

Câhildir o, ciddiyyete sığmaz.” dedi Mûsâ.

 

İsrâil’in evlâtları, birçok soru sordu. 

Zannetti ki çok sorması, takvaydı, şuurdu. 

Çok sâde olan bir işi, ayrıntıya boğdu. 

Sordukça Hudâ’dan da emir yağdı da yağdı. 

En başta bulup bir sığır, ihlâs ile kesse, 

Gerçekleşecek emr-i ilâhîdeki hisse!

 

“Rabbin bize anlatsa, duâ eyle ki Mûsâ!”

Mâsum değil aslā bu tereddüt dolu dâvâ!

İmlâ için evrâkı çevirmek gibi bir hâl,

İmzâya niyet yoksa, arar eksiği derhâl. 

 

Yaşı kaç, rengi nasıl, tarla da sürmüş mü acep?

Belki imkânsıza döndürmeye gayretti sebep…

Kıyar insâna şu gāfil kıyamaz hiç putuna, 

Mâsivâ âşığı bir kalp çıkamaz Hak katına!

Yapamaz hâle düşer, mağlup olan vesveseye,

Pür-tevekkül yapıver, gönle huzurdur hediye… 

İşi sürdükçe riyâkâr yahûdîler yokuşa,

Sığırın kütlesi altın ödemek geldi başa. 

 

Nice zahmetle nihâyette kesilmişti sığır,

Bir cinâyetteki ispât idi kurbandaki sır!

Kaç asır önceden Allah, veriyor ufku bize,

Dokular, hücreler, izler, bedel olmakta söze…

Alarak parça sığırdan, dokunun maktule!.. 

Kalktı mevtâ dedi: «Kātil şu, cinâyet şöyle…»4 

 

Cinâyet işleyip örtbas habislerin modası, 

Sorun bakın kime ait şu mel‘anet adası?.. 

Yığıp cürümleri mâsum acep nasıl olunur?

Nasılsa yükleyecek bir günah keçim bulunur!

 

Ölen nasıl dirilirmiş, gözüyle gördü kavim, 

Haşirle suçlu nasıl enselendi, ey mücrim! 

Kalır mı sandın o cürmün, bilinmeden sana kâr, 

Dirilme hak ve mükemmel hükümlü mahkeme var!

 

Suallerin sana zahmet getirdi Hakk’a değil,

Teferruâta boğulma! Sen emr-i Hakk’a eğil… 

Sığır, inek dediğin şey, Hudâ’ya kul-köledir, 

Cenâb-ı Hakk’a yönel, kurtuluş O’nun iledir. 

 

Ne kadar süslü, pürüzsüz ve mükemmel gûyâ,

Yine ukbâya fedâdır, yine kurban dünyâ.

Mâsivâ aşkını kes, hakkı ferâgatte ara… 

Söyletir Hak, yüce gerçekleri söyler Bakara…

_____________

Bkz. el-A‘râf, 138.

Bkz.Tâhâ, 83-98.

Bkz. el-Bakara, 93.

Bkz. Taberî, Câmiu’l-Beyân, I, 507.

 

 

Vezinler:

feilâtün / feilâtün / feilâtün / feilün

mef’ûlü / mefâîlü / mefâîlü / feûlün

mefâilün / feilâtün / mefâilün / feilün