228. Sayı Takdim

 

Kıymetli Okuyucularımız,

 

Kabuk ve öz… 

 

Kışr ve lübb… 

 

Şekil ve mâhiyet…

 

Lafız ve mânâ…

 

İç içeler… 

 

Birincisi olmadan ikincisi olmaz. Kabuk, muhtevânın koruyucusu. 

 

Fakat ikincisi yoksa, birincisinin de ehemmiyeti kalmaz. 

 

Kim, sadece saman olsun diye boş başaklar yetiştirmeye çalışır? Gaye de buğdayın kendisi, tanesi. Kuvvet ve besleyicilik de onda. Güzellik ve ağırlık da onda… 

 

Lâkin sineğin, sünenin, zararlı haşerâtın hedefi de o içtir, o özdür. Bazen kabuğa zarar bile vermeden içi tahrip eder. 

 

Bir nevi ibâdet kampı olan üç aylarda, Ramazân-ı şerîfe hafta ve gün sayarken ibâdetlerin özü ve içi olan rûhâniyete dikkat çekmek istedik. 

 

İbâdetlerimiz ne kıvamda?

 

Mîrâcın sene-i devriyesinde; mîrac hediyesi namazlarımız da, mîrâcın zemini Kudüs gibi işgal altında mı? 

 

Oruçlarımız, aç kalmaktan ibaret mi kalıyor yoksa bizi melekleştiren bir boyuta ulaştırıyor mu? 

 

İnfaklarımız her mânâsıyla doyurucu mu? Gerek muhtacı, gerek rûhumuzu?

 

Haclarımız ve umrelerimiz; inanç turizmi mi, asr-ı saâdete yolculuk mu? 

 

Hâsılı, mü’mini tarif eden âyette geçtiği üzere: 

 

Allah deyince kalplerimiz ürperiyor mu? 

 

Genel Yayın Yönetmenimiz M. Ali EŞMELİ; o kalp ürperişi seviyesinde bir kulluk için, Allâh’a ve o ibâdetlere muhtaçlığımızı idrâk etmemiz gerektiğini hatırlatıyor:

 

Bu idrâke eren kişi;

 

“Bilir ki, Allâh’ın namaza ihtiyacı yok! Oruca da ihtiyacı yok! İnfâka da ihtiyacı yok! Hacca da ihtiyacı yok! Hiçbir ibâdete de ihtiyacı yok! O sadece es-Samed. Tüm ihtiyaçlar, ancak kullara ait. Ârifâne ibâdetlerde işin özü, daima bu şuurdan ibaret.”

 

Muhterem Osman Nûri TOPBAŞ Hocaefendi; «İbâdetlerin Rûhâniyeti» başlıklı makale ile dosya mevzumuzun özünü hulâsa etti.

 

«Mîracdan Kalan Hâtıralar» başlıklı makale ise, sahne sahne o şanlı ve ibretli yolculuğu tefekkür ettirmekte.

 

Yazarlarımız; ibâdetten inanca tasallut eden hücumlar karşısında, firâsetli duruşa dair tavsiyelerini zikrettiler. Ehl-i sünnet îtikādımıza yapılan içeriden saldırılara karşı îkaz ettiler. 

 

Dr. Ahmet Hamdi YILDIRIM Hocamız, hayat-kulluk-fıkıh ve ilim üzerine bir tefekkür yolculuğuna çıkarıyor bizi. 

 

Ahmed Zerrûk Hazretleri; tasavvufu fıkıh titizliğinde kaideleştirirken, ibâdetlerin özünü ve İslâm’ın rûhunu koruma hususunda bizleri ehl-i beytin rehberliğine çağırıyor. 

 

Sırât-ı müstakîm, üç ayların derinden idrâki ve ihyâsı, rûhâniyet ve mâneviyâtın lisânın kifâyet ettiği ölçüde mısralara döküldüğü şiirler…

 

Gazze’de maalesef kan kurumuyor. Cinayetler durmuyor. Bize yardım feryâdına ve boykot çağrısına devam etmek kalıyor. Bilhassa üç aylarda rûhâniyetli ibâdetlerle rakîkleşen kalplerimizle… 

 

 

Kültür-sanat, tarih ve eğitim üzerine de öze îtinâ, kaideye riâyet bakımından yüz akı bir hassâsiyetle işlenmiş yazılar sizleri bekliyor. 

 

Yüzakıyla…