Şerde Saklı Hayırlar… VİCDÂNÎ İTİRAFLAR…

Ömer Sâmi HIDIR samihidir@gmail.com

 

Kātil İsrail 2 buçuk aydır abluka altındaki Gazze’de 53 bin ton bomba kullandı ve 52.500 ev yerle bir oldu. Bu saldırıda 10 bin çocuk şehîd oldu, 30 bin yavru ise yaralandı. 570 bin kişi açlığın son noktasında yaşıyor. 

 

Açlığa mahkûm edilen; bir kap yemek, bir dilim ekmek için uzun kuyruklarda beklemeye mecbur bırakılan mazlum Filistin halkı, temiz su bulamıyor, insânî yardım malzemelerine dahî ulaşamıyor. 

 

Bütün dünya bu cümleleri duyuyor, bu yürek yakıcı manzaraları görüyor. Bu kadar hazin tabloların yanında, farklı tecellîler de zuhûr etmekte. Daha önce pek görülmemiş şekilde, insanlar İslâm’a kanat açıyor. 

 

^

 

İngiliz bir gazeteci olan Lauren Booth, batının yalanları ile Filistin’in hakikatlerini görmüş bir kişi olarak şöyle söylemekte: 

 

 “Şu an batıdaki birçok insan, Filistin’de gördüğü mukavemetten / direnişten dolayı bir uyanış ve aydınlanma hâlinde. Londra’da, Paris’te, Berlin’de ve birçok batı ülkesinde insanlar yasaklara rağmen sokağa çıkıyor.”

 

^

 

Birçok hıristiyan; 

 

“–Filistin özgür kalana dek, Noel kutlaması yok!” diyor.

 

^

 

Birleşik Krallık merkezli Guardian gazetesinde yer alan bir haber de bu anlamda çok câlib-i dikkat:

 

“Genç Amerikalılar, müslüman Filistinlilerin direncini anlamak için Kur’ân-ı Kerîm’i inceliyor. Filistin’de gördükleri o inanılmaz sebâtı, inancı, ahlâkî gücü ve karakteri anlamak için Kur’ân-ı Kerîm’e yöneldiler.” (20 Kasım 2023)

 

^

 

Kucağında beyaz örtülere bürünmüş yavrusunu taşıyan bir Filistinli annenin sözleri, bunu ispatlar nitelikte:

 

“Biz Filistin’e sahibiz. Bu çocukların hepsi Filistin için hediye. Hepsi, Filistin için kurban olur. Çocuklarımız, şehidliği istediklerini başından beri söylüyor. Bütün çocuklarımız Filistin’e kurban olsun!..” 

 

Uzun yıllardır zaten rahat bir gün yüzü görememiş çilekeş anne, ciğerpare yavrusunu da bu yüce gaye uğrunda fedâ etmiş… 

 

NASIL BU KADAR GÜÇLÜLER? 

 

Bu manzaraları seyreden bir batılı ise, yaşadıklarını şöyle anlatıyor:

 

“Bir video gördüm. Anne, kucağında çocuğunu taşıyordu. Çocuğu ölmüştü. Kadın o esnada Allâh’a şükrediyor ve; «Allâhu Ekber!» diyordu. «Sen’den geldik ve dönüşümüz yine Sana’dır.» diyor ve yine şükrediyordu. Ben kendi kendime dedim ki:

 

«Ben olsam asla bunu yapamazdım. Böyle bir durum karşısında Allâh’a şükredecek kadar yüksek bir îmâna sahip değilim.»

 

Kendi kendime sordum: 

 

«O’nun îmânı nasıl bu kadar güçlü?!.» 

 

İşte beni Kur’ân okumaya teşvik eden şey bu oldu. 

 

Filistinli müslümanların dünyayı böylesine etkilemiş olmaları inanılmaz. O yüzden bu kitâbı okumalıydım. Bu kitâbı okuyup, bu insanların neye inandıklarını görmek istiyordum. Bu merak ile Kur’ân’ı açtım. 25 yaşındaki bir hıristiyan olarak daha ilk cümlede hayrete düştüm. 

 

Sanki kendimle konuşuyormuşum gibi hissettim. 

 

Sanki Allah bu kitâbı kelimeler aracılığı ile benimle konuşmak için göndermiş gibi hissettim. Bu inanılmazdı!”

 

İBÂDULLAH ONLAR! 

 

Amerikalı bir kadının şu ifadeleri de birçok batılıya tercüman olmakta:

 

“Bir ağacı meyvesinden tanıyabileceğinizi söylerler. Filistinlilerin de ne kadar tatlı meyveler verdiğini fark ettim. 

 

Eğer bir Tanrı varsa, Filistinlilerin ve müslümanların Tanrı’nın seçilmiş kulları olduğuna inanıyorum. Onların kalplerinde, şefkatli davranışlarında Tanrı’nın delillerini görüyorum. Onlar gerçekten çok güzel insanlar… 

 

11 yılımı muhafazakâr bir hıristiyan kilisesinde geçirdim ve hiç bu tür meyveler görmedim. Hayır, yanına bile yaklaşamazlar. Onlar kendilerince dinlerini yaşadıklarını zannederken, şeytânî güçler bu güzel insanlara zulmediyor. 

 

Bizi onların hak ettiği adâlet için daha çok mücadeleye iten sebep de bu.” 

 

AZAPTAKİ HİKMETİ İDRAK 

 

Bir diğer Amerikalı; Filistinlilerden özür dileyecek kadar mahcubiyet içerisinde, yaşadıklarını şöyle anlatıyor:

 

“Nisâ Sûresi’ni okuyorum. Bir âyet beni çok etkiledi. Önce size âyeti okuyacağım sonra da bununla ilgili hislerimi anlatacağım. Nisâ Sûresi 56’ncı âyet şöyle:

 

«Şüphe yok ki, âyetlerimizi inkâr edenleri gün gelecek bir ateşe sokacağız; onların derileri pişip acı duymaz hâle geldikçe, derilerini başka deriler ile değiştiririz ki, acıyı duysunlar. Allah daima üstündür ve hikmet sahibidir.»

 

Eğer 6 ay önce bu âyeti okuyup fikrimi sorsaydınız size çok farklı şeyler söyleyebilirdim. Bunun çok ağır olduğunu ve bunu bir Tanrı’nın yapmayacağını söylerdim. 

 

Fakat sonra Filistinlilere yapılanları gördüm. İsrail’in ve milyarlarca dolar harcayıp onlara bomba tedârik eden Amerikan hükûmetinin onlara uyguladığı dehşeti gördüm ve farkına vardım ki âyette geçen cezalandırma bence uygun. 

 

53 yaşında bir insanım. Her insanın özünde iyi olduğunu, geçmişte yaptıklarından dolayı affedilmeyi hak edebileceğini düşünürdüm. Ama şu noktada, hayır. Bu âyeti artık anlıyorum. Hükûmetimin Filistin halkına yaptıkları için üzgünüm. Biz de burada suç ortağıyız, gerçekten özür dilerim.”

 

^

 

Hakikat güneşinin bu derece parlak şekilde semâmızı aydınlattığı bir dönem tarihte az görülmüştür. 

 

Hükûmetlerin görmemek için yüzlerini başka tarafa çevirdiği, insanların ise bunun tam aksine yahudileri daha iyi tanıdığı bir dönemdeyiz. 

 

Küresel sermayenin fonladığı medya, gerçekleri saklama kabiliyetini kaybetti. Büyük medya kuruluşlarındaki vicdan sahibi gazeteciler bile, Filistin’den gelen haberler karşısında gözyaşlarını tutamayıp ağlıyorlar… 

 

Sosyal medya bu kadar yaygın değilken; kendilerini ana kaynak olarak görüyorlardı, fakat artık bunu kaybettiler. 

 

Vicdan ve iz‘an sahibi her insan, paylaşılan görüntüler ile sunulan yanlış haberler arasındaki çelişkiyi fark ediyor. 

 

Bu kadar gerçek açığa çıktığı hâlde; dünya çapında faaliyet gösteren batı merkezli medya, hâlâ aynı minval üzere çalışmakta. Tutundukları tek dal:

 

YALAN HABER

 

“Propaganda yaparken kullanılan yalanlar ne kadar büyük olursa; insanların onlara inanması kolaylaşır, yalanın tesiri artar.” 

 

Bu anlayışla kademe kademe yalan haber yapmaya devam ediyorlar. Söyledikleri yalan ortaya çıkınca; başka bir yalanla, o da anlaşılırsa daha başka bir yalanla vazifelerinin gereğini yapıyorlar. 

 

Şanlı ecdâdımızın izinden yürüyen ve İslâm’ı en güzel şekilde temsil eden insanlara, ne kadar büyük vazifelerin düştüğü bir kez daha görülüyor. Dünya hakikati aramaya başladı. Bütün soruların cevabı ise İslâm’da. 

 

Zâlimlerle en güzel şekilde mücadele eden güzel müslümanlara selâm olsun…