ÇİÇEKÇİ BABA

Dr. Halis Ç. DEMİRCAN cetindemircan2@hotmail.com.tr

Gül dedi ki: Ben hisliyim, 

Bülbül dilinde gizliyim,

Peygamberimin teriyim; 

Benden âlâ çiçek var mı?

 

 

 

Halil her sabah gün ışımadan Üsküdar Çiçekçi’deki evinden çıkıp, yürüyerek Kuşkonmaz Camii’nin karşısındaki çayevinde iş arkadaşları ile buluşuyordu. Orada simit-çay kahvaltı yapıp, servis aracı ile Tuzla tarafındaki fabrikaya çalışmaya gidiyorlardı.

 

O gün yine arkadaşı İlyas ile bir taraftan servis aracını bekliyor, bir taraftan kahvaltılarını yaparken sohbet ediyorlardı.

 

İlyas, Halil’e çıkışıyordu:

 

–Servise biner binmez uyumaya başlıyorsun, inene kadar deliksiz uyuyorsun, nasıl uyku bu böyle?

 

–Ne yapayım? Trafikte dur-kalk, en iyisi uyumak değil mi? Zaten sabahın köründe kalkıyoruz, uyku bastırıyor işte, ne yapayım?

 

–Bir şeyler oku, bir kitap al eline, güneşin doğuşunu izle, etrafı seyret!

 

Bu tatlı çekişme, hemen hemen her gün böyle sürüyordu.

 

Bir gün akşam iş çıkışında serviste Halil, İlyas’ın yanına oturdu:

 

–Biliyor musun bugün sabah ne oldu?

 

–Hayırdır inşâallah ne oldu?

 

–Senin de dediğin gibi, servise biner binmez deliksiz bir uykuya daldım… 

 

–Eeee?

 

–İşte o uyku sırasında rüyamda bir türkü işittim: 

 

Çiğdem der ki ben elâyım,

Yiğit başına belâyım,

Hepisinden ben âlâyım;

Benden âlâ çiçek var mı, 

çiçek var mı hey!

 

–O, Âşık Veysel’in türküsü değil mi?

 

–Evet, rüyamda ağaçlık bir yer gördüm ve bu türküyü işittim.

 

–Daha önce rüya görmüyor muydun?

 

–Yoo, servis hareket edince uykuya dalıyordum, dalış o dalış, inene kadar uyanmıyordum.

 

–Eee nasıl oldu bu iş?

 

–Bir tahminin var ama, dur bakalım. Yarın da deneyeceğim bakalım.

 

Ertesi gün sabah Halil; Tunusbağı’ndaki Nasuhi Baba Türbesi’nin önünden geçerken, dün sabah yaptığı gibi uğrayıp duâsını etti, o sırada sabah ezanı okunduğu için camisinde de sabah namazını kıldı. 

 

O gün fabrikaya vardıklarında yine İlyas, Halil’e sordu:

 

–Nasıl, rüya gördün mü bu sabah da?

 

–Evet, yine rüyamda aynı yerleri gördüm. Sonra şu mısraları işittim:

 

Sümbül der ki boyum uzun,

Yapraklarım dizim dizim,

Beni ak gerdana dizin;

Benden âlâ çiçek var mı, 

çiçek var mı hey!

 

–Allah Allah!.. Bir hayır var bu işte ama, bu arada bir değişiklik oldu mu hayatında?

 

–Evet, sabahları evden biraz erken çıkıyorum. Nasuhi Baba Türbesi’ne uğruyorum; duâmı ettikten sonra, sabah namazını kılıp Doğancılar’dan bayır aşağı Üsküdar’a iniyorum. Tek değişiklik bu oldu.

 

Ertesi gün İlyas daha sormadan Halil;

 

–Bu sabah da aynı rüyayı gördüm. Aynı ağaçlık yer ve çalıların arasında bir mezar vardı. Sanki arkadan da şu mısraları işittim:

 

Nevruz der ki ben nazlıyım,

Sarp kayalarda gizliyim,

Mavi donlu, gök gözlüyüm;

Benden âlâ çiçek var mı, 

çiçek var mı hey!

 

–Rüyanda gördüğün o yeri tanıyabilir misin?

 

–Denerim bakalım.

 

Ertesi sabah İlyas; 

 

“–Bu sabah uyuma, etrafına bir bakın. O yere benzer bir yer görecek misin bakalım.” dedi ve Halil’in yanına oturdu.

 

Halil, servis aracıyla fabrika yolunda bakına bakına giderken birden; 

 

“–Şurası işte şurası!..” diye bağırarak İlyas’a yolun kenarındaki ağaçlık yeri gösterdi. Akşam dönerken de o yeri iyice bellediler. Hafta sonu İlyas; arabasıyla Halil’i evinden aldı. O belledikleri yere gittiler, ağaçların arasında, çalılıkların içerisinde gezinmeye başladılar. Burada bir yerlerde olmalı idi ama bulamadılar.

 

İleride bir kulübe gördüler, hemen oraya koştular. Bahçede çalışan bir ihtiyar vardı: 

 

–Selâmün aleyküm amca!

 

–Aleyküm selâm!

 

–Burada bir mezar arıyoruz yerini bulamıyoruz, siz biliyor musunuz?

 

–Evet, bu yol yapılırken, orada bir mezar var idi. Onu yolun kenarına taşıdılar. Kendisi çiçekçi imiş, babam öyle söylemişti.

 

–Nerede, bize gösterebilir misiniz?

 

–Bakın, şu ilerideki meşe ağacının dibinde olması lâzım… 

 

Halil ile İlyas hemen oraya doğru koştular; yolun kenarında, çalılıkların arasında, kaybolmuş mezarı buldular.

 

Bir güzel temizlediler, yaşlı amcadan gül fidanı alıp diktiler, sulayıp gittiler.

 

Pazartesi günü Halil; artık alıştığı üzre Nasuhi Baba Camii’nde sabah namazını kılıp, türbede duâsını ettikten sonra, İlyas ile buluştu. Beraber servise bindiler, Halil her zamanki gibi uyumuştu.

 

İnerken İlyas sordu: 

 

–Rüya gördün mü yine?

 

Halil gülümseyerek cevap verdi:

 

“–Evet gördüm! O mezarda güller açmıştı ve şu mısraları işittim:

 

Gül dedi ki ben hisliyim, 

Bülbül dilinde gizliyim,

Peygamberimin teriyim; 

Benden âlâ çiçek var mı, 

çiçek var mı hey!

 

–Şimdiye kadar uyuyarak böyle değerleri görmezden gelmişiz; artık namaz var, duâ var, uyanık olmak, seyretmek var, bakmak var, görmek var.” dedi.

 

Ve beraberce fabrikaya girdiler.

 

Erenlerin himmet ve muhabbet nazarları üzerinize olsun.