PARA ve DÜDÜK

Mustafa Asım KÜÇÜKAŞCI  tali@yuzaki.com

 

Artık savaşlar sadece meydanlarda yapılmıyor. 

 

Savaşların taştığı mühim alanlardan biri de ekonomi. 

 

Çünkü dünyanın her yerinde, idareciler halka kalkınma va‘dediyor. Kraliyeti de, diktatörü de, demokrasiyle yönetileni de… Çünkü kapitalizm bütün dünyaya yayılmış. Ekranlardan seyredilen konfora ulaşmak için, batıya doğru göç de bu işin kaçınılmaz neticelerinden… 

 

Kalkınmak için yatırım lâzım. Yatırım için sermaye… Sermaye kimde? Zamanında suyun başını tutanlarda. Dünya ekonomisinin muslukları birtakım azınlıklara akıyor. Onların depolarına. Meşhur tabirle fakir ve geri bırakılmış milletlerin yer altı ve yer üstü kaynaklarının kaymağı bile bu adamlara oluk oluk akıyor. 

 

Parayı elde tutmak bir güç. Fakat para yatırıma dönüşürken bir muazzam güç hâline daha geliyor:

 

Impact investing: Etki yatırımcılığı veya etki odaklı yatırım… 

 

Sağlam ve güzel fikirlere sahip müteşebbisler / girişimciler yatırım arıyor. Sermayedarlar da yatırım yapacak güçlü ve parlak fikirler… 

 

Fakat parayı veren düdüğü çalar prensibiyle, şartlar koşuyor:

 

İmalât sürecinde çevreye duyarlı olacaksın…

 

Mazotlu değil elektrikli araba kullanacaksın…

 

Karbon izini azaltacaksın…

 

Çocuk işçi çalıştırmayacaksın…

 

Ne güzel!.. 

 

Aslında İslâm’ın prensiplerine de uygun. İslâm’da içki içmek günah olduğu gibi, içki üretmek de günah. Sunmak da günah. Şarap üreticisine üzüm satmak da günah. İçkili lokantaya dükkân kiralamak da günah. 

 

Helâl olmayan bir ürünün sizin plâtformunuzda satılmasına izin vermeniz de vebal. Çünkü günahta yardımlaşmış olursunuz. 

 

Fakat etki odaklı yatırımlar, sadece çevre veya çocuk duyarlılığında kalmıyor. Cinsiyet eşitliği, feminizm, veganlık, SJW (sosyal adâlet savaşçısı), LGBT kısaltmasındaki cinsî yönelişlere destek gibi sahalara uzanıyor. 

 

Yani yapmak istediği işe yatırım desteği / sermaye arayan kişi, önüne konulan şartları kabul etmek zorunda kalıyor. Meselâ kadın istihdamının en az yüzde elli olması gibi şarta; «Evet!» diyor. Şirketinin yatırımını korumak için; sürekli o dünyanın sembollerini, sosyal duyarlılıklarını taklit etmek vaziyetinde kalıyor. 

 

Belki bir süre sonra, zihniyet olarak da ele geçiriliyor. 

 

Zaten kapitalizmin «piyasanın kaideleri» diye bastırdığı hususlar, reklâm, pazarlama vb. sahalardaki hep hegemonya vardı. Fakat şimdi, çok daha güçlü bastırmış oluyorlar. 

 

Etki yatırımcılığının en meşhur yüzleri; Gates, Soros ve Ford adına kurulan ve devam eden vakıflar… Fakat bir şekilde kılcal damarlara kadar o anlayış sürüyor. Bir programın filân plâtformda yayınlanabilmesi için, muhtevâsına şu şu mel‘aneti koymak şart. 

 

Müslümanlar buna üç şekilde karşı durabilir: 

 

Sermaye Oluşturmak 

 

Yani ahlâksızlığı, aileye dinamit koymayı şart koşana; 

 

“–Paran da düdüğün de senin olsun!” diyebilecek bir güç. Aslında geçmişte yeşil sermaye gibi teşebbüsler oldu; fakat intizamsızlığın, tamahkârlığın, kötü niyetli ihtirasların ve hesap sorulamaz davranışların neticesinde neredeyse bir daha açılamayacak şekilde o kapılar kapandı. 

 

Günümüzde para biriktirmeye dayalı bir başka yapı da benzer bir duruma düşecek iken, intizam tedbirlerinin alındığı söyleniyor. Umarız önceki gibi bir yıkımla sonuçlanmaz. 

 

Borsa. Katılım endeksi gibi yönlendirmelerle müslümanların birikimlerinin, aynı duyarlılığa sahip müteşebbislere yöneltilmesi mümkün. Fakat borsa çarşısının da ağası biz değiliz. 

 

İkinci çare:

 

Tüketicileri Teşkilâtlandırmak 

 

Birilerinin elinde milyar dolarlar olabilir. Diğer tarafta yüz milyonlarca sıradan insanın elindeki bir miktar dolar da, aynı gücü sergileyebilir. 

 

İsrail’in zulmü karşısında eli kolu bağlı kalan milyarlarca insanın aklına ilk gelen boykot oldu. Bu sefer daha öncekiler gibi kopyala/yapıştırdan ibaret bir tavır değildi. Daha sistematik idi. Meselâ şu ve benzeri siteler kuruldu:

 

• www.boycotzionism.com/tr

 

• denetle.net 

 

• bilinclituketim.com

 

Ödeme sistemleri üzerinden çok daha geniş bir tavır daha alındı. 

 

Sembol değeri taşıyan bazı markalara karşı ciddî aktivizm faaliyetleri yürütüldü. 

 

İnşâallah bu küresel sermaye ürünleriyle, mazlum kanı arasındaki irtibat zihinlere kazınmıştır. Çünkü İsrail; Amerikalı bir araştırmacının söylediği gibi «nüfus budama» faaliyetini, ileride tekrar başlatmak için bir yerde durduracak. Mühim olan boykotun, en az etki odaklı yatırımcıların sergilediği hassâsiyette devam etmesi… 

 

Bunun yolu da;

 

Sadelik ve Zühd 

 

Elbette paraya hükmedenler, üretime, kaliteye, lisanslara, en kabiliyetli mühendislere vs. de hâkimiyet kuruyorlar. Onların ürettiği ürünler gerçekten piyasanın en iyisi olabiliyor. 

 

Burada zühd kültürünün bir alt başlığı olarak sadeliğin devreye girmesi gerekiyor. 

 

Varsın üçüncü nesil kahve zevkimiz olmasın! 

 

Varsın renkli kıyafetlerimiz, canlılığını uzun süre korumasın!

 

Zaten ürettiğimizden fazla tüketmeye kalktığımız müddetçe, ümmet / millet bilânçosuna «etkisizlik» zararını bizzat veriyoruz. Türkçesi, hak etmeden tüketenler; yönetilmeye mahkûm, yönetmekten mahrum… 

 

Bu şuuru artırdıkça; bütçemizde de gerek ihtiyaç sahibi müteşebbise sermaye olacak, gerek kardeşlerimize yardım diye yollayacak bakiyeler birikecek… 

 

Bu şuuru artırdıkça, zihin ve gönül hürriyetimiz olacak. 

 

Masasında meşhur Amerikan sigarası duran, uzun saçlı, kot pantolonlu, antiemperyalist müslüman fotoğrafını yırtıp atmanın zamanı gelmedi mi? 

 

Şair; «Söylesem te’sîri yok, sussam gönül râzî değil!» demiş. Bu prensiplere uysak; biz sussak bile; bilânçolar konuşacak, sanayi haykıracak, tröstler inleyecek… 

 

Ne mutlu başarabilene!..