Yeryüzünün Halîfesi Olarak Yaratıldığı Hâlde AŞAĞILIK OLMAYI SEÇEN SEFİL

Dr. Halis Ç. DEMİRCANcetindemircan2@hotmail.com.tr

 

“Kurt besleyenin düşmanı koynundadır.”

 

Senai Bey ile sohbetimizden;

 

“–Hocam ne diyorsunuz bu -Kur’ân azîmüşşân’a- karşı yapılan hakaretlere?”

 

“–Bakın Senai Bey! Bizim mahallede Hilmi Bey adında yaşlı bir komşumuz vardı; hanımı vefat etmiş, yalnız başına bahçeli müstakil bir evde yaşıyordu, hâli vakti yerinde, kendi hâlinde sakin bir hayatı vardı. 

 

Bir gün evinin bahçe kapısının önünde bir köpek bağlı olduğunu gördük, kendisine sorduk; 

 

«–Hayrolsun Hilmi bey, bu köpek de neyin nesi?» diye.

 

«–Yazlıktan gelirken yolda buldum; acıdım, aldım, getirdim.» dedi.

 

Bir süre sonra köpeği salıvermeye başladı; köpek evin önünden geçenlere havlıyor, insanları yollarından ediyordu.

 

Kendisini uyardık, fakat o; «Evi koruyor bana yardımcı oluyor.» diyerek köpeği bağlamaya yanaşmadı.

 

Günlerden bir gün, Hilmi Beyin feryâdını duyduk. Koşarak yanına gittik, bir de baktık ki o köpek Hilmi Beyi ısırmış. 

 

Tabiî hemen hastahâneye kaldırdık. 

 

Bu arada köpeği bağladık ve belediyeye haber verdik.

 

Ertesi gün köpeğin kuduz olduğu ortaya çıktı.

 

Tabii hemen Hilmi Beyin tedavisine başlandı.

 

Hilmi Bey köpeği serbest bıraktığı için; hayvan, kimlerle düşüp kalktıysa kuduz kapmıştı.

 

Mahallede büyük panik yaşandı tabiî, ama çok şükür başka kimseyi ısırmamıştı.”

 

Evet, Senai Bey kıssadan hisse, Hazret-i Mevlânâ Mesnevîsi’nde de köpeği daha çok; yaratıcısını tanımayan, nefsinin hevâ ve hevesine takılıp kalmış, dînî ve mânevî değerlere saldıran bu tip sefil insanları karakterize etmek için kullanmış.

 

Yine Mevlânâ Hazretleri, Mesnevî’sinde şunları söylüyor:

 

İnsan öfkelendiğinde kendisini kontrol etmeyi başaramaz. Öfkesi onu çirkinleştirir ve etrafını da kendisine çirkin gösterir. Çünkü öfke içini de dışını da karartmıştır. O ruh hâliyle hem kendine hem de etrafına zarar verebilir. Çünkü nefsi, kudurmuş bir köpek gibidir. İçindeki köpeği ise o kimse dışarıda görmektedir ve de saldırmaya hazırdır.

 

Ve şöyle devam ediyor:

 

Köpekler bile köpeklere; «İlk kapına bağlan!» diye nasihat edip; «Oranın kemik hakkı vardır. Ey kaltaban, o kapıya git!» derler. İlk kapısına vefâkâr olsun diye ona, te’dip için cefâ ederler.

 

Ve derler ki: 

 

«A azgın köpek, git, hizmet et. Velînimetine isyan etme.»

 

Halka gibi o kapıya bağlan. O kapıda bekçilik et, o kapıda çevik davran, o kapıda sıçra.

 

Vefâsızlığını apaçık gösterme, beyhûde yere vefâsızlığı fâş etme.

 

Köpeklerin âdeti vefâkârlıktır. Yürü be, bari köpeklerin adını kötüye çıkarma, derler.”

 

İşte böyle Senai Bey, Hazret-i Mevlânâ bu sefiller için bu benzetmeleri yapıyor.

 

“–Ne kadar doğru tespitler bunlar Hocam?”

 

Birkaç gün sonra Senai Bey ile buluşmamızdan;

 

“–Hocam size bir haberim var.”

 

“–Hayırdır Senai Bey?”

 

“–Benim mahdum biliyorsunuz Danimarka’da. Ben bir telefon sohbetimizde sizinle olan konuşmamızı ona anlatmıştım, o da bu konuyu mahallî bir dergide çalışan Danimarkalı bir arkadaşına anlatmış ve bu bir makale hâline getirilmiş, makalenin başlığını da;

 

«Kurt besleyenin düşmanı, koynundadır» demek olan bir Danimarka atasözünü;

 

«Who feeds a wolf has his enemy in his bottom.» olarak kullanmış. 

 

“–Bakalım yayınlanacak mı Hocam?”

 

“–Görelim, bakalım Senai Bey, görelim ve müslüman bir ülkede yaşadığımız için de şükredelim.”

 

Yine Mevlânâ Hazretleri’nin temsîlî anlatımıyla bitirelim. 

 

Mevlânâ; bize, nimette de mihnete de Allâh’a sığınıp O’nu hatırlamamızı tavsiye ediyor. Aksi takdirde köpeğin hâli gibi tedbirsiz ve şükürsüz kimseler olacağımızı söylüyor.