MÜ’MİN KARDEŞİMİZİN DERDİYLE DERTLENMEK

Doç. Dr. Mustafa CANLI canli20@hotmail.com

 

BİR HADİS:

 

عَنِ النُّعْمَانِ بْنِ بَش۪يرٍ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللّٰهُ sallâllâhu aleyhi ve sellem :

 

«مَثَلُ الْمُؤْمِن۪ينَ ف۪ي تَوَادِّهِمْ ، وَتَرَاحُمِهِمْ ، وَتَعَاطُفِهِمْ مَثَلُ الْجَسَدِ
إِذَا اشْتَكٰى مِنْهُ عُضْوٌ تَدَاعٰى لَهُ سَائِرُ الْجَسَدِ بِالسَّهَرِ وَالْحُمّٰى»

 

Nûman bin Beşîr -radıyallâhu anh- tarafından nakledildiğine göre Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur: 

 

“Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirle­rini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.” (Buhârî, Edeb, 27)

 

BİR MESAJ: 

 

“Mü’minler kardeştir! Onun için kardeşlik hukuku gereği mü’min kardeşimizin derdiyle dertlenelim! ” 

 

“Mü’minlerin dertleriyle dertlenmeyen, onlardan değildir.” (Hâkim, IV, 352)

 

Mü’min; etrafına karşı, bütün mahlûkata karşı duyarlı olmalı, hususen mü’min kardeşlerine karşı hassas olmalıdır. Bu mânâda mü’min; mü’min kardeşlerini karşılıksız Allah için sevmeli, onların dertleriyle dertlenmeli, Allâh’ın rızâsını talep ederek mü’min kardeşlerinin sıkıntılarını hafifletmek veya ortadan kaldırmak için samimî gayretler göstermelidir.

 

Serlevhâ hadîs-i şerîfimizde Sevgili Peygamberimiz; mü’minleri bir vücuda benzetmiş, vücudun bir âzâsında bir ağrı olsa bütün bir vücudun o ağrıyı hissedeceğini bir misal ile ifade buyurmuştur.

 

Bir başka hadîs-i şerifte mü’minlerin birbirlerine olan alâkaları ile ilgili şöyle bir teşbih yapılmıştır: 

 

“Mü’minin mü’mine karşı durumu, bir parçası diğer parçasını sımsıkı tutan binalar gibidir.” (Buhârî, Salât, 88)

 

Büyük bir teessürle ifade etmeliyiz ki, günümüz dünyasında müslümanların yaşadığı coğrafyaların hemen hepsinde acı ve gözyaşı hâkimdir. Dünya kuruldu kurulalı, Hak ile bâtılın mücadelesi devam edegelmiştir. Elindeki maddî imkânları güç zanneden zavallılar; müslüman kardeşlerimizi ezmekte, anaların kucağındaki yavruları cânîce öldürmekte; anne-babaları yavrularından mahrum bırakıp, çocukları da yetim ve öksüz bırakmaktadırlar.

 

Özellikle Afrika’daki kardeşlerimiz; yer altı ve yer üstü tabiî zenginliklere sahip olmalarına rağmen, -sömürüye maruz kaldıklarından- ne gariptir ki, açlık ve susuzluk içinde kıvranmaktadırlar.

 

Böyle bir dünyada duyarsız kalmak mümkün olabilir mi? Hele Allâh’a ve âhiret gününe, hesap gününe îmân eden bir gönül, bu durum karşısında duyarsız kalabilir mi?.. 

 

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; 

 

“Mü’minlerin dertleriyle dertlenmeyen, onlardan değildir.” (Hâkim, IV, 352) buyuruyor. Öyleyse eğer müslüman isek, Allâh’a ve âhiret gününe îmânımız varsa; müslüman kardeşlerimizin dertleriyle dertlenmeliyiz. Zira müslüman kardeşimizin derdiyle dertlenmek, îmânımızın bir lâzimesidir.

 

Şems -rahmetullâhi aleyh-, talebesi Mevlânâ Hazretleri’ne şöyle öğüt vermişti: 

 

“Dünyada üşüyen biri varsa, sen Celâleddin, ısınma hakkına sahip değilsin!”

 

Evet, dünyanın bir ucunda mü’min bir kardeşimiz acı içinde kıvranıyorsa; bizim burada neşeli ve keyifli bir biçimde yiyip içmemiz, kahkahalar atmamız nasıl mümkün olabilir? 

 

Onun için mü’min, mü’min kardeşinin derdiyle dertlenmeli; mü’min kardeşlerinin acısını yüreğinde hissetmelidir. Fizikî olarak onların yanında olamasa da maddî yardımlar göndererek, en azından duâ ederek onların yanında olduğunu, onların yanında saf tuttuğunu göstermelidir. Îmânının gereği budur.

 

Zira mü’minler kardeştir, mü’min mü’mine zimmetlidir. Mü’min mü’mine emânettir; mazlumlar, yetim, dul ve yoksullar bize emânettir.

 

Müslümanın derdiyle dertlenmeyi biz, rehberimiz Fahr-i Kâinât Efendimiz’den öğreniyoruz. Zira O, bir sözünde şöyle buyurmuştur: 

 

“Ben; her mü’mine kendi nefsinden daha ileriyim, daha yakınım. Bir kimse ölürken mal bırakırsa, o mal, kendi yakınlarına aittir. Fakat borç veya yetimler bırakırsa, o borç bana aittir; yetimlere bakmak da benim vazifemdir.” (Müslim, Cum‘a, 43)

 

Yine Abdullah bin Ömer -radıyallâhu anh-’ten nakledildiğine göre Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: 

 

“Müslüman, müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, haksızlık yapmaz, onu düşmana teslim etmez. Müslüman kardeşinin ihtiyacını gideren kimsenin yüce Allah da ihtiyacını giderir. Kim bir müslümandan bir sıkıntıyı giderirse, Allah Teâlâ o kimsenin kıyâmet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim bir müslümanın ayıp ve kusurunu örterse, Allah Teâlâ da o kimsenin ayıp ve kusurunu örter.” (Buhârî, Mezâlim, 3)

 

Müslümanın müslüman üzerindeki haklarından bahseden yukarıdaki hadîs-i şerifte yer alan «onu düşmana teslim etmez» ifadesine dikkat çekmek isterim: Mü’min, mü’min kardeşini düşmanın eline bırakmaz. Onu kaderiyle baş başa bırakmaz, âmiyâne tabirle onu satmaz…

 

Zira bir başka hadîs-i şerifte şöyle buyurulmuştur: 

 

“Kim din kardeşinin ırzını/namusunu (ve şerefini) onun gıyâbında müdafaa ederse, Allah kıyâmet günü onu cehennem ateşinden uzaklaştırır.” (İbn-i Hanbel, VI, 449)

 

Bu noktada şunu da hatırdan çıkarmamak gerekir ki, zor durumda olan kardeşimizin yerinde biz de olabilirdik. Öyle ya bugün ona olan, yarın bana da olabilir. Onun için kendimizi, o kardeşimizin yerine koymalı, teknik tabiriyle empati yapmalıyız. Yapmalıyız ki onun acısını hissedebilelim, ona göre yapabileceklerimizi yapalım, bu konuya karşı duyarlı olalım.

 

Ebu’l-Hasan Harakānî Hazretleri; müslümanın gönül dünyasını, duyarlılığını şu sözleriyle ifade etmektedir:

 

“Türkistan’dan Şam’a kadar olan sahada bir din kardeşimin par­mağına batan diken, benim parmağıma batmıştır; birinin ayağına çarpan taş, benim ayağımı acıtmıştır. Bir kalpte hüzün varsa, o kalp benim kalbimdir.”

 

Velhâsıl bir mü’min olarak; başta Filistin, Suriye, Afrika ve Doğu Türkistan’daki kardeşlerimiz olmak üzere, bütün dünyada zulüm altında olan kardeşlerimizin acısını yüreğimizde hissetmeliyiz.

 

Bu vesileyle müslüman kardeşlerimizi zulüm altında tutan tüm zâlimlere sesleniyoruz: 

 

Zâlimin zulmü varsa mazlumun da duâsı vardır:

 

Ve bugün ümmet olarak içinde bulunduğumuz zor durumlardan kurtulma niyet ve niyâzıyla şöyle duâ ediyoruz:

 

اَللّٰهُمَّ أَصْلِحْ أُمَّةَ مُحَمَّدٍ

اَللّٰهُمَّ فَرِّجْ عَنْ أُمَّةِ مُحَمَّدٍ

اَللّٰهُمَّ ارْحَمْ أُمَّةَ مُحَمَّدٍ

 

Allâh’ım, ümmet-i Muhammed’in hâlini ıslah eyle!

 

Allâh’ım, ümmet-i Muhammed’in sıkıntılarını gider!

 

Allâh’ım, ümmet-i Muhammed’e rahmet eyle!

 

Rabbimiz; cümlemizi mü’min kardeşlerimizin derdiyle dertlenen, sıkıntılarına derman olmaya çalışan duyarlı mü’minlerden eylesin! 

 

Rabbimiz, dünyanın her tarafındaki mü’min kardeşlerimizin yâr ve yardımcısı olsun! Zulüm altında olanları felâha kavuştursun! Zâlimleri de kahr u perişan eylesin!

 

Âmîn…