KUR’ÂN’IN KAPISI

Sami GÖKSÜN

 

Kur’ân-ı Kerîm’in giriş kapısı, sûre-i Fâtiha’dır. Kur’ân-ı Kerim onunla başlar. Her türlü iyilik, hayır ve rahmet kapılarını açar.

 

Ebû Saîd Râfi‘ İbn-i Muallâ -radıyallâhu anh- şöyle dedi:

 

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bana;

 

“−Mescidden çıkmazdan önce sana Kur’ân’daki en büyük sûreyi öğreteyim mi?” buyurdu ve elimi tuttu. 

 

Çıkmak istediğimizde ben;

 

“–Yâ Rasûlâllah! Bana Kur’ân’daki en büyük sûreyi sana öğreteyim mi demiştiniz?” dedim. 

 

Bunun üzerine;

 

“−Elhamdülillâhi Rabbi’l-âlemîn’dir. O seb‘ul-mesânîdir; bana verilen Kur’ân-ı Azîm’dir” buyurdular. (Buhârî, Tefsîr, 1; Fezâilü’l-Kur’ân, 9)

 

Kur’ân-ı Kerîm’in ilk sûresi olduğu için Fâtiha ismini alan bu bereketli ve kıymetli sûre yedi âyettir. 

 

Kitapların girişinde bir mukaddime olur. Kitabın ana hatlarıyla mevzuları orada hulâsa edilir. 

 

İşte Kur’ân-ı Kerîm’in mukaddimesi, yani özetinin sunulduğu sûre, Fâtiha Sûresi’dir. 

 

Bu sûrede; 

 

•Allâh’ımıza olan inancımızın ifadesi olan tevhid, 

 

•O’na karşı sorumluluklarımızı ifade eden ibâdet ve 

 

•Yaptıklarımızın karşılığını alacağımız yer olan âhiret gibi Kur’ân’ın esas konuları yer almaktadır. 

 

Diğer taraftan Fâtiha Sûresi rahmet kapılarının açılmasına vesile olacak güzel bir duâ örneğidir.

 

Sevgili Peygamberimiz’in ifadesiyle yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

 

“–Allah Teâlâ Hazretleri (bir hadîs-i kudsîde) buyurdu ki:

 

«−Ben kıraati kulumla kendi aramda iki kısma böldüm, yarısı Bana ait, yarısı da ona. Kuluma istediği verilmiştir.» 

 

Kul;

 

«−Elhamdülillâhi Rabbi’l-âlemîn. (Hamd âlemlerin Rabbine aittir.)» deyince, Aziz ve Celîl olan Allah; 

 

«–Kulum Bana hamdetti.» buyurur.

 

«–er-Rahmânirrahîm.» deyince, Allah -celle celâlühû-; 

 

«–Kulum Bana senâda bulundu.» buyurur.

 

«−Mâliki yevmiddîn. (Âhiretin sahibi.)» deyince, Allah -azze ve celle-;

 

«–Kulum Beni tebcîl ve ta‘zîz etti (izzet ve azametimi dile getirdi) buyurur.

 

«−İyyâke na‘büdü ve iyyâke nestaîn. (Yalnız Sana ibâdet eder, yalnız Sen’den yardım isteriz.)» deyince, Allah -celle celâlühû-; 

 

«–Bu Benimle kulum arasında bir taahhüttür. Kuluma istediğini verdim.» buyurur.

 

«−İhdina’s’sırâta’l-müstakîm, sırâtallezîne en‘amte aleyhim gayri’l-mağdûbi aleyhim ve la’d-dâllîn. (Bizi doğru yola sevk et; o yol ki kendilerine nimet verdiğin kimselerin yoludur, gazaba uğrayanların ve dalâlete düşenlerin değil.)» dediği zaman, Allah -azze ve celle-; 

 

«–Bu da kulumundur, kuluma istediği verilmiştir.» buyurur.” (Müslim, Salât, 38; Muvattâ, Salât, 39)

 

Her doğru ve güzel işte olduğu gibi Kur’ân-ı Kerim okumaya da; 

 

«Kovulmuş şeytanın kötülüklerinden Allâh’a sığınarak» yani istiâze ile ve; 

 

«Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın adıyla» yani besmele ile başlarız. Böylece kötülüklerden Allâh’a sığınır, iyilik ve güzelliklerin ancak Allah’tan geldiğini kabul eder ve bundan kuvvet alırız. Kulluğumuza engel olan mâsivâdan arınır; sonra da Allâh’ın adıyla iyi, güzel ve doğru olanın kapılarını açmış oluruz. Tıpkı kelime-i tevhidde olduğu gibi…

 

Çünkü kelime-i tevhîdi okurken; «lâ ilâhe» dediğimizde önce bütün sahte ilâhları ve tanrıları zihnimizden sileriz. Sonra da; «illâllah» diyerek hakikî, tek, eşi benzeri bulunmayan Allâh’ımızı kalbimize ve zihnimize yerleştiririz.

 

Sonra; «Hamd, âlemlerin Rabbi Allâh’a mahsustur.» âyetini okuyarak yüce Rabbimiz’e şükreder, O’nu över, O’nun verdiği sayısız nimetleri hatırlar ve onların ziyadesini dileriz. Çünkü sayısız nimetler veren ve bizi doğru yola ileten yalnızca Allah’tır. Hamd, yalnızca Allâh’a mahsustur ve O’nun dışında hiçbir varlığa yapılması uygun olmayan bir çeşit şükürdür. Yaptığımız ibâdetlerle O’na şükrederiz. Çünkü yüce Rabbimiz, Mâbûdun bi-hak / hakkıyla kendisine kulluk edilen yegâne ilâhtır. O, âlemlerin Rabbi; yani yer-gök ve bu ikisi arasında bulunan her şeyin, insanların ve cinlerin, görünen ve görünmeyen her varlığın yaratıcısıdır.

 

Hamd, O’na mahsustur. Çünkü; «O, Rahmân’dır, Rahîm’dir.» Yüce Allâh’ımızın Rahmân sıfatıyla; dünyada kulları arasında inanan ve inanmayan, müslüman, gayr-i müslim ayrımı yapmaksızın hepsine rızık verir. 

 

Meselâ yüce Rabbimiz; Hazret-i Musa’ya rızık verdiği gibi, bütün isyankârlığına rağmen Firavuna da rızık vermiştir. O, Hazret-i İbrahim’i mancınığa koyarak ateşe atan Nemrud’a da rızık vermiştir.

 

Allâh’ımız, Rahîm sıfatıyla kıyâmet gününde sadece mü’minlere merhamette bulunacak; kâfirler ve inançsızlar için merhamet ve acıma söz konusu olmayacaktır.

 

Âlemlerin Rabbi, Rahmân ve Rahîm olan «Din gününün tek sahibi» yöneticisi ve hâkimidir. O gün O’ndan başka kimse söz sahibi değildir. Herkes, O’nun vereceği hüküm sonucu zerre kadar haksızlığa uğramayacaktır ve amellerinin karşılığını görecektir. Böylece yüce Rabbimiz’in emirlerine uygun olarak hareket edenler cennete kavuşurlarken, inanmayanlarla Allâh’ın emir ve yasaklarına uymayanlar ise cehenneme gireceklerdir.

 

Müslümanlar olarak Rabbimiz’e şöyle duâ ederiz:

 

−Rabbimiz! Ancak Sana kulluk eder ve yalnız Sen’den yardım dileriz. Ey Allâh’ım! Sen’den başka hiç kimseye kulluk etmeyiz. Sadece Sana boyun eğer ve itaat ederiz. 

 

Ey Rabbimiz! Sana itaat etmek ve Sen’in rızânı elde etmek için yalnız Sen’den yardım dileriz. Çünkü her türlü tâzim ve hürmete lâyık olan ancak Sen’sin. Bize ancak Sen yardım edersin.

 

Ey Rabbimiz! Bizi doğru yola ilet! Bize doğru yolunu ve Hak dînini göster ve bizi ona ilet. Bizi tüm peygamberlerine inanan ve son peygamberine gönderdiğin İslâm dîni üzere sabit olan kullarından eyle!

 

Ey Rabbimiz! Bizi nimetine erdirdiklerinin yoluna ilet! Azâba uğramışların ve sapmışların yoluna değil. Kendilerine ihsan ve ikramda bulunduğun peygamberlerin, sıddîkların, şehidlerin ve sâlihlerin yoluna girenlerden eyle! Onlar ne güzel arkadaştırlar.

 

Ey Allâh’ım! Bizi doğru yoldan sapanların topluluğuna katma! Onlara benzetme!.. Yani bizi peygamberlerine karşı gelip, onları öldüren yahudilerin ve peygamberlerini ilâhlaştıran hıristiyanların veya onlar gibi hak yoldan sapanların arasına katma!”

 

Fâtiha Sûresi’ni bu minval üzere okuyan ve anlayanlar; Kur’ân-ı Kerîm’in açılan, selâmet dolu kapısından girerek, dünya ve âhiretin huzurunu yaşamış olurlar.

 

Yüce Rabbimiz; bizlere, Fâtiha Sûresi’ni böylece anlamayı ve yaşamayı nasip ve müyesser eylesin. Âmîn…