BU GÜZEL ÜLKENİN İNSANLARI ARTIK DİN İLE BARIŞMALIDIR

Nurten Selma ÇEVİKOĞLU nurtencevikoglu@hotmail.com

 

Günümüzde çocuk psikolojisi alanında yapılan araştırma ve incelemeler; çocukların iki-üç yaşlarından itibaren, dış çevreyle ilgilendiklerini belirlemiştir. İnsan psikolojisi üzerinde gerçekleştirilen araştırmalarda, insanlarda iki temel duygu bulunduğu tespit edilmiştir. Bu iki ana duygu «sevgi» ve «bağlılık» duygusudur. İnsan fıtratında var olan sevgi duygusu, daha bebeklikteyken ortaya çıkar. Ufacık bir gülücük, bebeklerde hemen karşılık buluverirken; yetişkinlerde ise kişi, kimden sevgi görürse, ona doğru meyleder. Doğduğunda anneye sıkı sıkıya bağlı olan bebeği düşününüz. Bu temel duygulardan hareketle; insanlarda daha bebekken başlayarak devam eden sevme ve bağlanma duygusunun, «Kâinâtın Biricik Sahibi Yüce Yaratıcı»ya yönlenmesi, insanın fıtratına en uygun olan bir eğitim şeklidir. Tam bu noktada, yeni başlayan eğitim ve öğretim senesinde; «Din Eğitimi»nden bahsetmek yerinde olacaktır. 

 

Zira;

 

İlk çocukluk yıllarından başlayarak, ferdin beden ve ruh sağlığı dikkate alınarak uygulanan bir din eğitiminin, insanı hayat boyu zinde ve güçlü tutacak yegâne kuvvet olduğunu, bütün araştırmacılar tespit etmiştir. Çünkü din eğitimi, insanların birbirini sevmesini ve birbirine güvenmesini temin eder. Bunu sağlarken de; insan önce en yüce varlık olan Allah Teâlâ’yı severek, O yüce Yaratıcı’ya bağlanarak hislerini ortaya koyar. Bugün mevcut olan şiddet, saldırganlık, vurma, yaralama, yakıp-yıkma duyguları, yine hayata dair endişe ve korkular, ancak küçük yaştan erişkin olana kadar verilecek din eğitimi ile giderilebilir. 

 

Batılı psikologlar da; 

 

“Din, kültürümüzün ta derinlerine kadar kök salmıştır. İsterse lâik kökenli olsun, ahlâkımız ve erdemlerimiz üstünde dînin etkisi vardır. İşte bu üst üste gelen problemler yüzünden; teknik olarak dîne bağlı olsun olmasın, insanların dinden etkilenmeleri mümkündür. Bu yüzden de ahlâka dayanan davranışlarımızın; din eğitiminden, ne dereceye kadar etkilendiklerini ortaya çıkaramıyoruz.”* diyorlar. 

 

Anlaşılacağı üzere dünya dîne, doğrusu bizim gibi yanlı bakmıyor.

 

Bizdeki din eğitiminin; ailede, toplumda ve eğitim kurumlarında yeterli olmadığını, hattâ bilgisizliklerle dolu olduğunu; bunların yanı sıra doğrulardan çok yanlış ve hurâfelerle şekillendiğini, hepimiz biliyoruz. 

 

Bir dönem de dînî eğitime yasaklar getirildi. Dolayısıyla zaman içinde hakikî din eğitiminden yoksun, sağdan-soldan duyulan yalan-yanlış hurâfe dînî bilgilerle eksik yetişen, vuran-kıran, saygısız ve sevimsiz bir nesil ortaya çıktı. Bu tür yanlı ve yanlış uygulamalardan bilhassa gençler olmak üzere, insanımız doğrusu çok zarar gördü. Etrafını acımasızca eleştiren ve çılgınca saldıran bugünkü gençlik ile; «Çanakkale Geçilmez!» diyen gençlik arasında, dağlar kadar fark var. 

 

Unutulmasın ki dinsiz, îmansız, inançsız hayat sürmez; hayatı anlamlandıran, dindir.

 

Ülkemizdeki dînî eğitime, şöyle bir bakmak istiyoruz:

 

Bizim ülkemizde din eğitimi adına verilen bilgilerin çoğu, genelde ilk yıllar anne ve babadan ya da sağdan-soldan duyulan ve doğruluk derecesinden emin olunmayan kulaktan dolma bilgilerdir. 

 

Güzel dînimizde insana verilen değer, hiçbir dinle mukayese edilemeyecek kadar mükemmeldir. Kişinin hür düşünceleri; inancı kabul etmede kullandığı irade gücü, hoşgörüsü, ahlâkî erdemleri, Rabbi ile arasındaki kopmaz sevgi bağı, en yakınından uzağına kadarki insanlarla iletişimindeki sınır ölçüsü, çevresine olan duyarlılığındaki dengesi, her toplumu en üst düzeye çıkarabilecek muhteşemlikte, ideal sınırlardır. Fertlerin yaptıkları yanlışlıklar, dîne mal edilemez. Mü’minlerden sâdır olan yerilen davranışlar, müslümanların tümüne yüklenemez. 

 

Bize düşen; doğruları yanlış uygulamak değil, doğruları insanlara nasıl vereceğimizin şeklidir. 

 

Uygun ortam ve uygun zamanda doğru bir şekilde verilen din eğitimi, gerek fert gerekse toplum adına en büyük kazançtır. Zira din eğitimi, insanı moralli tutar. İnsanın çevresiyle olan münasebetlerini düzgün bir nezâket ve saygı çerçevesine sokar. Toplum olarak sosyal bütünleşmede, dînin katkısı büyüktür. Davranışlarımıza din kardeşliği anlayışı hâkim olduğunda, pek çok problem kendiliğinden çözülebilir.

 

Din hiçbir zaman ayrıştırıcı değil, bilâkis birleştiricidir. Büyük-küçük, yaşlı-genç, çoluk-çocuk herkese din eğitimi; kendi anlayacağı ölçüde bıktırmadan, sevdirilerek mutlaka verilmelidir. İnsanların şimdiye kadar bir köşeye ittikleri «din», artık bir şekilde hayata girmelidir. Başka bir deyişle, bu güzel ülkenin insanları din ile barışmalıdır.

 

Din eğitimi vesilesiyle insana kazandırılan «Allah -celle celâlühû- sevgisi» yolu ile ana-baba, akraba, komşu, arkadaş, kardeş sevgisi daha çabuk kazandırılabilir. «Allah korkusu» ile de kötülüklerden uzaklaşılır, çirkine yaklaşılmaz, başkalarına zarar verici davranışlar işlenmez. Ferdî ve içtimâî pek çok problemin çözümünde, hattâ dünyada var olan buhranların giderilmesinde, doğru ve maksada uygun biçimde verilecek «din eğitimi», en etkili rolü oynar. Bugün gençlerimizin icrâ ettikleri bütün taşkınlıklar, ancak temelden verilmesi gereken bir din eğitimiyle önlenebilir.

 

Yeni yetişen nesillerin, ruh ve beden sağlığını koruyabilecek duygu, fikir ve davranışlarını huzurlu ve mutlu kılacak en ideal kaideler, din eğitiminde mevcuttur. Gencinden yaşlısına, insanlarımızın sürekli şikâyet psikolojisinden kurtulmaları, hayata dair korku ve endişelerini gidermeleri, başarısızlık ve ümitsizlik deryâsında boğulmamaları için din eğitimi şarttır. Ancak bu iş, ehil olmayan kişilere bırakılmamalıdır. 

 

Şimdilerde her şeyden öte, bir de «yapay zekâ» konusu çıktı. Hâlbuki hep söyleriz; eğitimden gaye, insandır. İnsan makine değildir; ona insânî özellikler, ancak insânî davranışlarla yerleştirilebilir. İnsanda akıl vardır; şuur vardır ve insan şuurlu bir varlıktır, yani o etrafında olan bitenin farkındadır. Ama yapay zekâda akıl, şuur, ruh yoktur; o ruhsuz bir makinedir. Ruhsuz bir araç; insana ancak ruhsuz, tekdüze ve yalnızca bilgiler verir, daha ötesi olamaz. Oysa bugün bizim insanımıza fazîletkâr, lütufkâr davranışlar verilmeli. Zira bugün buna ihtiyaç zarûret mesâbesindedir. Bu hakikat, bütün eğitim basamaklarında geçerlidir. Ruhsuz makineler, ancak ruhsuz nesiller yetiştirir. Biz zihniyle olduğu kadar, rûhuyla da verilen bir eğitimin, yeni nesle hikmet ve irfanla verilmesini arzu ediyoruz. Bunu yapay zekâ sağlayamaz vesselâm.            

 

______________________

 

* Arthur T. Jersild, Çocuk Psikolojisi (Çev: G. Günce), A.Ü.E.F. Yay, Ank, 1979, s. 613.