Rasûl-i Ekrem Efendimiz’in Son Vasiyeti: NAMAZ

Doç. Dr. Mustafa CANLI canli20@hotmail.com

 

BİR HADİS:

عَنْ أَنَسٍ قَالَ : قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمَ :

 

« حُبِّبَ إِلَىَّ النِّسَاءُ وَالطّ۪يبُ وَجُعِلَتْ قُرَّةُ عَيْن۪ى فِى الصَّلاَةِ »

 

Enes bin Mâlik -radıyallâhu anh- tarafından nakledildiğine göre Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur: 

 

“Bana (dünya nimetlerinden sâliha) kadın ve güzel koku sevdirildi. Namaz ise gözümün nûru kılındı.” (Nesâî, Işratü’n-nisâ, 1)

 

BİR MESAJ: 

 

“Ey mü’min kardeşim! Gözümüzün nûru olan namazın kıymetini bilelim, gönlümüze huzur verecek bir namaz kılmaya çalışalım!” 

 

 

 

Namaz dînin direği,

Kulun Hakk’a ereği,

Mü’min namazsız olmaz;

Budur sözün gerçeği!.. (Gülzâr-ı İrfan)

 

 

 

 

 

Ebû Huzeyfe Hazretleri’nin naklettiğine göre, Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- sıkıntılı bir işle karşılaşınca namaz kılardı. (Ebû Dâvûd, Tatavvû, 22)

 

Yine namaz vakti yaklaştığı zaman Bilâl -radıyallâhu anh-’ı çağırır; 

 

“Ey Bilâl! Kalk namaza (çağır da) bizi namazla ferahlat!” buyururdu. (Ebû Dâvûd, Edeb, 78)

 

Evet, namaz ferahlatır. Namaz insana huzur verirGünlük koşturmaca içerisinde insan; kavga, gürültü vs. gibi gönlünü daraltan şeylerle karşılaşabilir. İşte bütün bu kargaşa içerisinde namaz, sakin bir liman gibidir. İnsana huzur ve sekînet verir.

 

Namaz; daralmış, bunalmış gönülleri ferahlatan, huzur bahşeden bir ibâdettir. Zira bir hadîs-i şerifte belirtildiğine göre mü’min, namazda iken sanki Rabbiyle özel olarak konuşmaktadır. (Buhârî, Salât, 36)

 

Namaz, insana huzur verir çünkü onda secde vardır. Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: 

 

“Kulun Rabbine en yakın olduğu (an) secde hâlidir. Öyleyse (secdede iken) çokça duâ ediniz.” (Müslim, Salât, 215)

 

Namaz serlevhâ hadîs-i şerîfimizde de geçtiği üzere göz aydınlığıdır. Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, dünyadan kendisine sevdirilen şeyleri sıralarken namaz için; «göz aydınlığım namaz» diyerek müstesnâ bir ifade kullanmıştır. 

 

Namaz zikirdir. Allâh’ı anmak, hatırlamak, O’nu gönülde tutmak mânâsındaki zikir, kalbe huzur verir. 

 

Namaz, her türlü kötü söz ve davranıştan mü’mini uzaklaştırır ve bu yönüyle de kişiye huzur verirÂyet-i kerîmede şöyle buyurulmaktadır: 

 

“Rasûlüm! Sana kitaptan ne vahyediliyorsa onu okuyup başkalarına da anlat. Namazı da dosdoğru kıl! Çünkü bütün şartlarına riâyet edilerek hakkıyla kılınan namaz; insanı her türlü hayâsızlıktan, dînin ve aklın kabul etmediği şeylerden alıkoyar. Allâh’ı zikretmek ise en büyük ibâdettir. Allah, bütün yaptıklarınızı bilir.” (el-Ankebût, 29/45)

 

Namaz günahlara keffâret olur, günahları hafifletir, bu vesileyle de namaz insana huzur verir.

 

Ta‘dîl-i erkâna uyarak huşû ve sekînet içerisinde kılınan namaz, insana huzur verir.

 

Yüce Allah mahşer günü kurtuluşa eren mü’minlerin sahip oldukları vasıflardan bahsederken ilk vasıf olarak şöyle buyurmaktadır: 

 

“Onlar namazlarında tam bir tevâzu, teslîmiyet ve derin bir saygı içindedirler.” (el-Mü’minûn, 23/2)

 

Bu bakımdan mü’min; ta‘dîl-i erkân ile bir yandan uzuvlarını zâhirde sükûnet içerisinde tutarken, bir yandan da kalbine sahip olmaktadır. İşte böyle kılınan namaz, insana huzur verir. Yoksa yasak savma kabîlinden yatma ve kalkmadan ibaret kılınan bir namaz, kişiye faydadan çok zarar verir, sevap elde etmeyi bırak -Allah korusun- günah bile kazandırır. 

 

Nitekim Fahr-i Kâinât Efendimiz şöyle buyurmaktadır:

 

“Kul; namazında etrafıyla ilgilenmediği sürece, Allah kuluna yönelir. Kul; namazında etrafıyla ilgilenmeye başladığında, Allah da ondan yüz çevirir. (Ebû Dâvûd, Salât, 160)

 

Gafletle kılınan namazlar hususunda âyet-i kerîmelerde şöyle buyurulmaktadır:

 

“Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, onlar namazlarını ciddiye almazlar. (Gafletle kılarlar.) (el-Mâûn, 107/4-5) 

 

Yine Hazret-i Mevlânâ, gaflet içerisinde namaz kılanlara şöyle seslenir:

 

“Aklını başına al da namazdan yalnız zâhiren değil, mânen de istifâdeye bak! Tane toplayan bir kuş gibi Allâh’ın büyüklüğünden habersiz bir şekilde sadece başını yere koyup kaldırma!..”

 

Namaz, gönüllerimiz için bir huzur kaynağı olduğu gibi bedenlerimiz için de şifâdır. Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh- anlatıyor: Bir keresinde Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i nâfile namaz kılarken gördüm. Ben de kalkıp biraz namaz kıldıktan sonra oturdum. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bana döndü ve; 

 

“–Karnın mı ağrıyor? buyurdu. 

 

Ben de; 

 

“–Evet, ey Allâh’ın Rasûlü!” dedim.

 

Bunun üzerine Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bana şu tavsiyede bulundu:

 

“–Kalk, namaz kıl! Çünkü namazda şifâ vardır. (İbn-i Mâce, Tıb, 10) 

 

Dosdoğru bir şekilde namazını kılan, bu dünyada huzurlu olduğu gibi âhirette de huzurlu olur ve ebedî kurtuluşa nâil olur. Rasûl-i Ekrem Efendimiz şöyle buyurmaktadır: 

 

“Namaz, devam eden kimse için kıyâmet gününde nûr, delîl ve kurtuluş sebebi olur. Namaza devam etmeyenin ise kıyâmet günü nûru, delîli ve kurtuluşu olmayacaktır.” (İbn-i Hanbel, II, 169)

 

Zira namaz ibâdetlerin en mühim olanıdır. Namaz; mîraç gecesi, bizzat Cenâb-ı Hak tarafından farz kılınan bir ibâdettir. 

 

Yine hadîs-i şerifte buyurulduğu üzere kıyâmet günü kulun hesaba çekileceği ilk amel, namaz ibâdetidir. (Tirmizî, Salât, 188)

 

Âişe -radıyallâhu anhâ-’dan rivâyet edildiğine göre Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

 

“Sabah namazının iki rekât sünneti, dünya ve dünyadaki her şeyden daha hayırlıdır.”
(Müslim, Müsâfirîn, 96)

 

Onun için mü’min namazın kıymetini bilmeli. Mü’min, namazı hafife almamalı, ona lüzum eden ehemmiyeti vermelidir. 

 

Mü’min; huşû içerisinde, ta‘dîl-i erkâna uyarak; gerek uzuvlarının gerekse kalbinin sükûnetini sağlayarak kalp ve beden âhengi içerisinde Rabbinin huzûrunda olduğunun şuuruyla namazını kılmalıdır. 

 

Bu şekilde namazına devam eden mü’min; Allah Teâlâ’nın emânında olarak gönlünde huzura, hayatında da bir düzene kavuşur. Aksi durumda namazı terk ettiğinde ise Allah Teâlâ’nın emânından uzak olarak gönlü karanlıklar içerisinde kalır, hayatındaki düzen de altüst olur.

 

Ebû’d-Derdâ Hazretleri şöyle anlatıyor: 

 

Canımdan çok sevdiğim Halîlim Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bana şu tavsiyede bulundu: 

 

“Paramparça edilsen, ateşlerde yakılsan bile, sakın hiçbir şeyi Allâh’a şirk koşma! Hiçbir farz namazını da kasten terk etme! Kim namazı bile bile terk ederse, o kişi Allah Teâlâ’nın himayesinden ve hıfz u emânından uzak kalır. (İbn-i Mâce, Fiten, 28)

 

Yine bir hadîs-i şerifte geçtiği üzere; 

 

“(Farz) namazını (bilerek) geçiren kimse, ailesini ve malını kaybetmiş gibidir.” (İbn-i Hanbel, V, 429)

 

Namaz öyle mühim bir ibâdettir ki, Sevgili Peygamber Efendimiz’in vefâtından önce bizlere bıraktığı son vasiyet ve emânetlerinden biridir. Hazret-i Ümmü Seleme Vâlidemiz anlatıyor: 

 

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in son vasiyetlerinden biri şu oldu:

 

Aman namaza dikkat ediniz! Aman namaza dikkat ediniz! Emriniz altındaki kişilerin haklarına riâyet ediniz!” 

 

Rivâyete göre Rasûl-i Ekrem Efendimiz; bu sözleri o kadar tekrarladı ki, mübârek lisânı söyleyemeyecek hâle gelince, bunları içten içe mırıldanır gibi tekrar etmeye başladı. (İbn-i Hanbel, VI, 290)

 

Bu bakımdan mü’minler olarak; Sevgili Peygamberimiz’in bize bıraktığı son emânetlerden biri olan ve gönüllerimize huzur, hayatımıza intizam verecek olan namazı hakkıyla îfâ etmeye çalışmalıyız. Böylece aynı zamanda yüce Rabbimiz’in emânı içerisinde de olmuş oluruz inşâallah.

 

Ne mutlu namazını ta‘dîl-i erkâna göre huşû içerisinde kılabilenlere!

 

Rabbimiz, cümlemizi namazın kıymetini bilip hakkıyla edâ edenlerden eylesin!

 

Rabbimiz; hepimizi namazla ferahlayan, namazla huzur bulan ve namazı özleyen sâlih kullarından eylesin!

 

Âmîn…