Medine’de İLK İCRAATLAR -4-

Âdem SARAÇvardisarac@yahoo.com.tr 

 

Rasûlullah -aleyhisselâm-; çocukluğunun ikinci yarısı ve gençliğinden itibaren ticaretle uğraştığı için, ticârî işleri iyi biliyordu.

 

Medine’ye hicret ile başlayan yeni yapılanmalar ve yine ilk icraatlardan biri de çarşı-pazar ve alışveriş yerini oluşturmasıydı.

 

Bunun için; yahudilerden ayrı olarak, önce küçük bir yer tesbit edip, oraya yine küçük bir «Pazar Yönetim Çadırı» kurdurduktan sonra, şöyle buyurdu:

 

–Sizin çarşı-pazar ve alışveriş yeriniz, şimdilik burasıdır!1

 

Ancak burası, daha ciddî bir şekilde faaliyete geçmeden sabote edildi! Hâin yahudilerin önde gelen liderlerinden biri olan Kâ‘b bin Eşref, pazar yerindeki yönetim çadırının iplerini kesip, orayı dağıttı!

 

Rasûlullah -aleyhisselâm-; daha ilk günlerde onlarla problem yaşamak istemediği için, bu hâin saldırıyı, o an için sessiz geçiştirdi. Hâin yahudilerin bütün işleri entrika olup, ilk günlerde bile kriz çıkarmak istiyorlardı. Sahâbîlerden biri, çok daha uygun bir yer teklif edince, oraya yöneldi. Teklif edilen yerin gerçekten çok uygun olduğunu görünce, bu sefer de şöyle buyurdu:

 

–Sizin çarşı-pazar ve alışveriş yeriniz artık burasıdır! Burada kimse yer kapıp orayı sahiplenmesin! Her taraf, herkese açık olacak. Burası alınıp satılmadığı gibi, buradan vergi de alınmayacak.2

 

Muhâcir-ensar bütün müslümanlar için oluşturulan bu pazar yeri, kısa zamanda kendini gösterdi.3

 

Rasûlullah -aleyhisselâm-, hicretten hemen sonra çokça icraatlarda bulunuyordu. Bunların içinde öne çıkan en önemli icraatlardan biri de meşhur Medine Vesikası’nın hazırlanması ve hemen uygulanmaya konmasıdır. İlk anayasa hükmünde olan vesikanın; tam olarak ne zaman, yani ilk yılın hangi ayında tespit edilip yürürlüğe konduğu net değildir. Ancak anlaşılan şudur ki; hicretten hemen sonra hazırlanmaya başlanmış olup, zaman içinde ve ihtiyaç duyuldukça yeni ilâveler de yapılmış gibi görünüyor.

 

Mekke dönemi esnasında görüldüğü ve daha önceki konularda geçtiği gibi, hicret esnasında Medine’de bütün toplumu idare edecek şekilde, herhangi bir yönetim yoktu. Her kabîle, kendi reisi tarafından idare ediliyordu.

 

Peygamberimiz -aleyhisselâm-; hicretten sonra birçok icraat yaparak, önce müslümanlar için problem olabilecek hâdiseleri çözdü. Ondan sonra çok ciddî bir hamle yaptı. Hem öyle ki; sadece Mekke değil, Yesrib tarihinde de hiç örneği olmayan büyük bir teşebbüste bulundu.

 

Hicretin birinci yılı gibi çok erken bir dönemde; hem müslümanlar ve hem de orada yaşayan diğer milletler de içinde olmak üzere, yepyeni sosyal ve siyâsî bir yapı oluşturdu. Medine’de yaşayan bütün unsurları bir arada tutacak ve tek elden yönetecek bir yapılanmaya geçti.

 

“Rasûlullah -aleyhisselâm-’ın bu hareketi, o zamana kadar alışılagelmiş olan din temsilcisi, tebliğcisi ve müslümanların en yüksek din yetkilisi sıfatlarından da öte bir gelişmeydi. Öyle ki çeşitli ırk, din ve kabîlelerden oluşan bir şehir topluluğunun tek yöneticisi oluyordu. Arap Yarımadası’nda evvelce hiç görülmemiş; çok değişik bir içtimâî yapıya, siyâsî başkan olma ve onlara en yüksek devlet iktidarını temsilen emirler verip, hukukî, askerî ve yine vesikada gösterilen oldukça geniş sahalarda da başkanlık etme imkânını kendisine temin etmiş oluyordu. Diğer bir deyişle; bu hukukî ve siyâsî hamle sayesinde, Peygamberimiz -aleyhisselâm-, Allâh’ın kendisine vermiş olduğu elçilik vazifesinin yanında, Medine şehir devletinin başkanlığını dahî, kendi şahsında bir araya getirmiş oluyordu. Hazret-i Musa ve Hazret-i Dâvud peygamberlerden sonra, bir peygamberde hem dînî ve hem de dünyevî yetkilerin toplanması hususunun ilâhî dinlerde az rastlanan sonuncu örneğini de vermiş oluyordu.”4

 

Rasûlullah -aleyhisselâm-; Medine’de yaşayan toplulukları bir araya getirmiş olup, bugünkü dille ifade edecek olursak, «Medine Site Devleti’nin Anayasası» denilebilecek, Medine Vesikası adlı çok yönlü bir yazılı metin ortaya koymuştur. Daha doğrusu, orada yaşayan herkesin temsilcilerini topladıktan sonra, hemen orada oluşturduğu gibi, yazdırarak kayıt altına almıştır. Bu vesikaya aynı zamanda «Kitâb» veya «Sahîfe» de deniyordu.5 Bu ifadeler, vesikanın ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır.

 

Medine Vesikası; çok mühim çalışmalardan biri olduğu için, inşâallah onu ayrı bir başlık altında, özel olarak inceleyeceğiz. Burada sadece genel hatlarla bilgi verip geçiyoruz.

 

Mescid-i Nebî inşaatı devam ederken, bu arada başka icraatlar da yapılıyordu tabiî. Bunlardan biri de uhuvvet dediğimiz kardeşlik hâdisesi idi.

 

Medine Vesikası ile bir yandan herkes arasında vatandaşlık uygulaması oluşturulurken, diğer yandan da îmân eden mü’minler arasında kardeşlik tesis ediliyordu. Bu çerçevede, Rasûlullah -aleyhisselâm-; hicretten beş ay sonra, Mekkeli bir muhâcir ile Medineli bir ensar arasında kardeşlik tesis etti. Bizzat kendileri; 

 

“–Filân, filân ile kardeştir.” diye buyurarak, isim isim verdi.

 

Bu hâdise; sadece bir defa ve özel bir ders değil, dört beş ders hâlinde işlenmesi gereken çok önemli bir konudur. Ancak burada kısaca değinip geçiyoruz. İleride müstakil bir konu olarak anlatmaya çalışacağız inşâallah.

 

Rasûlullah -aleyhisselâm-’ın bizzat katılıp yönettiği savaşlara Gazve, bizzat katılmayıp vazifelendirdiği komutanlarla sevk ve idare ettiği seferlere de Seriyye denir malûm.

 

Daha önce de geçtiği ve yeri geldikçe tekrarlanacağı gibi; Rasûlullah -aleyhisselâm-, hicret ile beraber daha birçok teşebbüslerde bulundu. Bunlardan biri de, Mekke ile Medine arasında kalan bazı kabîlelerle karşılıklı saldırmazlık anlaşması yaparak, karşılıklı barış içinde yaşamaktı. Aynı şekilde; Mekke müşrikleri ile aralarında vukû bulacak herhangi bir çatışma esnasında, onların tarafsız kalmalarını sağlamak gibi önemli bir gayeyi hedefliyordu. İşte bunlar, ilk seriyye ve gazvelerin sonucuydu.

 

Mekke müşrikleri için ticârî açıdan oldukça ehemmiyet taşıyan yollarda hâkimiyet sağlamak, keşif yapmak, gerektiğinde de düşmana gözdağı vermek için, etrafa seriyyeler gönderdi.

 

İlk seriyyelerin en temelde dört vazifesi vardı:

 

1. Mekke-Şam ticaret yolu başta olmak üzere; kritik yol güzergâhlarını tutup, kontrol ve denetim altına almak.

 

2. Mekke müşrikleri başta olmak üzere, çevredeki bütün müşrik kabîlelere gözdağı vermek.

 

3. Müslümanların sürekli teyakkuz hâlinde olduklarını açıkça belirtmek maksadıyla, her an karşılarına çıkabilecek bir güce sahip olduklarını ortaya koymak.

 

4. Müslümanlar için; Mekkelilerin ve çevre kabîlelerin aleyhte neler düşünüp plânladıklarını sürekli takip edip, ona göre strateji geliştirmek.

 

Yani ilk seriyye ve gazvelerin en temel vazifeleri; teftiş, gözdağı verme, gözetleme, haber toplama şeklinde özetlenebilir.6

 

Bu konular «İlk Seriyyeler ve İlk Gazveler» başlıkları altında müstakillen inceleneceği için, burada sadece değinip geçtik.           

 

Peygamber Efendimiz, adım adım yeni sistemi oluşturuyordu.

 

-Sallâllâhu aleyhi ve sellem…- 

 

________________

 

Semhûdî, Vefâü’l-Vefâ bi Ahbâri Dâri’l-Mustafâ, c. 1, s. 334, c. 2, s. 747; Mustafa Âsım KÖKSAL, İslâm Târihi, c. 3, s. 143-146.

 

Ahmed bin Hanbel, el-Müsned, c. 4, s. 6; Beyhakî, Sünenü’l-Kübrâ, c. 5, s. 266.

 

Semhûdî, Vefâü’l-Vefâ, c. 2, 748; Mustafa Âsım KÖKSAL, İslâm Târihi, c. 3, s. 143-146.

 

İbn-i Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye, c. 2, s. 147; Muhammed Hamîdullah, İslâm Peygamberi, c. 1, s. 118-135; Salih TUĞ, İslâm Ülkelerinde Anayasa Hareketleri, s. 31; Hüseyin ALGÜL, İslâm Târihi, c. 1, s. 440-441.

 

5 İbn-i Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye, c. 2, s. 148; Hüseyin ALGÜL, İslâm Târihi, c. 1, s. 440-441.

 

Vâkıdî, el-Meğâzî, c. 1, s. 5-8; İbn-i Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye, c. 2, s. 176-179; İbn-i Sa‘d, et-Tabakātü’l-Kübrâ, c. 2, s. 5-6; Ebu’l-Fidâ İbn-i Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 2, s. 363; Diyarbekrî, Târîhu’l-Hamîs, c. 1, s. 355-356; Mustafa Âsım KÖKSAL, İslâm Târihi, c. 3, s. 182-183.