Mesnevî’den Beyitler -29- GÜL GİTTİ, GÜLİSTAN HARAP OLDU

Z. Özlem ABAY o.abay@hotmail.com

 

-Gül bitti, gül mevsimi de geçip gitti /Artık bülbülün âşıkâne sedâsını duyamazsın.-

 

Mevlânâ Hazretleri bu beyitte, Şems Hazretleri’ni güle, birlikte geçirdikleri zamanı da gül mevsimine benzetmektedir. Şems Hazretleri ile tanışan Hazret-i Pîr, bambaşka bir ummâna dalmış ve birlikteliklerinin bitmesiyle derin bir hasretle kavrulmuştur. Pirinççiler çarşısında başlayan ilk buluşma ile, iki dost derin bir vecd içinde dilsiz-dudaksız konuşmuş; bu vuslat, Şems Hazretleri’nin halkın baskı ve dedikodusuna dayanamayarak kaybolmasına değin sürmüştü. Mevlânâ Hazretleri’nin oğlu Sultan Veled; Şems Hazretleri’ni Şam’dan tekrar Konya’ya getirmiş, lâkin bu vuslat da uzun sürmemiş, Şems Hazretleri tekrar kaybolmuş, bir rivâyete göre de şehîd edilmiştir.

 

Bu ayrılık Mevlânâ Hazretleri’ni derinden üzmüş, geri kalan hayatında Şems Hazretleri’nin özlemi ile yaşamıştır. Birçok şiirinde Şems Hazretleri’ne olan hasretini dile getirmiştir. Mevlânâ Hazretleri’nin gönül dünyasına nüfûz eden, onun konuşmasını sağlayan Şems Hazretleri idi. Gitmesiyle beraber, artık Mevlânâ Hazretleri bülbül gibi susmuştur. Hüsâmeddin Çelebi’nin ricası ile Mesnevî-i şerif yazılmış ve Mevlânâ Hazretleri’nin hikmet dolu sözleri bugüne kadar ulaşmıştır.

 

Allah -celle celâlühû-, kullarının ihtiyacına göre ihsanda bulunur. Mevlânâ Hazretleri’nin gönül dünyasının ihtiyacı da Şems Hazretleri idi. Çünkü Mevlânâ Hazretleri, babasından aldığı ilk eğitim ve devamında aldığı eğitimler ile dönemin en önemli âlimlerinden idi. Gönül dünyası öyle bir kıvamdaydı ki, bir kıvılcım ile Şems Hazretleri onu tutuşturmuş ve derin bir ilâhî aşk ile yanmasına vesile olmuştur.

 

Mevlânâ Hazretleri der ki:

 

“Varlıkların kemendi ihtiyaçtır. Allah, kuluna ihtiyacı nisbetinde âlet verir ve sebep halkeder.” (Tâhiru’l-Mevlevî, c. 8, 7213. beyit)

 

Cûd u keremi nihayetsiz olan Rabbimiz’in ihsânı, ihtiyaçlarımız ile coşar. Kul; “Rabbim «ver»!” diye niyâz ettikçe, Rabbimiz nimetlerini yağdırır da yağdırır. Âyet-i kerîmede buyurulduğu üzere;

 

“Her şeyin hazinesi Bizim yanımızdadır, ancak Biz onu belirli bir ölçüye göre indiriyoruz.” (el-Hicr, 21)

 

Cenâb-ı Hak, kullarını bütün ihtiyaçlarını temin etmek için yaratmıştır. Sadece insanoğlu değil hayvan ve bitkiler de yeryüzünde rızıklanır. Bütün hazineler Allâh’a aittir ve tüm yaratılmışlara ihtiyaca binâen indirilir. Bu Allâh’ın lütf u keremidir. Lâkin bu hazineler gizli tutulmuş, bir kısmı meccânen kul daha talep etmeden verilmiş, bir kısmı da kulun Allâh’a duâ ve niyâzı ile verilmektedir. Hazret-i Pîr, Fîhi Mâ Fîh’te şöyle buyurmaktadır:

 

“Malûm olsun ki; her kimse her nerede bulunursa bulunsun, kendi hâcetinin yanındadır, hiç ondan ayrılmaz. Her bir hayvan kendi hâcetinin yanında bulunur. Şöyle ki; hâceti ona babasından ve anasından daha yakındır ve ona mültasıktır. Ve onun hâceti bir yular gibi kendisini o tarafa bu tarafa çeken bir bağdır. Hâlbuki bir kimsenin kendisini bağlaması muhaldir (imkânsızdır). Şu hâlde bi’z-zarûre onu başka birisi bağlamış olur. Meselâ sıhhati isteyen bir kimse, kendisini hasta etmemiş olur. Zira o kimsenin hem hastalık hem de sıhhati istemesi imkânsızdır.” (Avni KONUK, c. 4, 3268. beyit şerhi) 

 

İşte bunun gibi kişinin ihtiyacı kendine bir kemenddir ve ihtiyacını kendisi göremeyeceği için, kemendin çekip götüreceği mercî Hak katıdır. Bu yüzden bütün ihtiyaçlarımızı Hak Teâlâ’dan niyâz ederiz. Kulun ihtiyaçları maddî olabileceği gibi, mânevî de olabilir. Şems Hazretleri’nin, sırlarına mahrem bir dost istediği ve kendisine Mevlânâ Hazretleri’nin bulunduğu yer ilham olunduğu da Sipehsalar’da beyan buyurulmaktadır. 

 

Mânevî ihtiyaçlarımızın en önemlilerinden biri de; bize örnek olacak, gönül dünyamızı coşturacak, içimizdeki ateşi yakacak bir dost ile buluşabilmektir. Onu kaybettiğimiz zaman ise, hazan mevsiminde solan güller gibi oluruz. Mevlânâ Hazretleri de bu beyitte bülbül gibi şakıyabilmek, yani hikmetli sözler söyleyebilmek için, sırrına mahrem dostunu ister. Onun yokluğu sükût mevsimidir. Yüreğinde ayrılık derdi vardır. 

 

Gül solup gülistan harap olunca, gülün kokusu nereden öğrenilir? Ancak gül suyundan. Mevlânâ Hazretleri için Şems Hazretleri gül, Hüsâmeddin de Şems Hazretleri’ne göre gül suyu gibidir. Nitekim Mesnevî’de Mevlânâ Hazretleri der ki: «Şu söylediklerim, senin idrak ve anlayışına göredir. Ben, sözü doğru anlayanın hasretiyle gidiyorum.»” (Dinle Ney’den, s. 289, Hasan Kâmil YILMAZ) 

 

İnsanların akılları, firâsetleri farklı farklıdır. Dünyayı kazanmak isteyenlere, dünyayı kazandıracak akıl; âhireti talep edenlere ise, âhireti kazandıracak akıl nasip edilir. Kimin ihtiyacı neye ise, o verilir. Terziye iğne, iplik, makas yerine; ameliyat yapacak doktorun âletleri verilmediği gibi, ruh dünyasını coşturacak bir dost isteyene de Allah, kulu Allâh’a yaklaştıracak, âhiretinin mâmur olması için gönlünde aşk ateşini yakacak dostu nasip eder. Mevlânâ Hazretleri’nin buyurduğu gibi:

 

“Çünkü Aziz ve Gālib olan Allah, ihtiyacı olmaksızın bir şey vermez.” (Tâhiru’l-Mevlevî, c. 8, 7208. beyit)

 

“Bugün size dîninizi tamamladım ve nimetimi ikmâl ettim.” (el-Mâide, 3) 

 

Nâzil olduğunda bütün sahâbî sevinmiş, Allâh’ın üzerlerindeki nimetini tamamlamasından mutlu olmuşlardı. Hazret-i Âdem -aleyhisselâm-’dan, bu güne değin insanların ihtiyacı olan din; Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile kemal bulmuştu. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e nâzil olan Kur’ân-ı Kerim ile hayatın bütün alanlarındaki ihtiyaçlar tanzim edilmiş, kulun dünya ve âhiret saâdeti için gerekli olan kanunlar, âyetler ile bildirilmişti. Kendinden önceki dinlerin hükmü ve geçerliliği kalmamıştı. 

 

Ashab bu kadar mutlu iken, hüzünlenen tek kişi var idi: Hazret-i Ebûbekir. Bu âyet ile Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’den ayrılık vaktinin geldiğini idrâk etmiş, derin bir hüzne gark olmuştu. Dînin kemâle ermesi, Efendimiz’in de ölüm vaktinin yaklaştığının habercisi idi. Bu aynı zamanda bir an bile olsun Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’den ayrı kalmaya dayanamayan Hazret-i Ebûbekir için, derin bir hasret ateşinin de yüreğine düşmesi idi. 

 

İnce düşünmek, firâsetli olmak Allâh’ın nimetlerinden bir nimettir. Allah dostları da ince düşünen, duygulu, rakîk bir gönle sahiptirler. Bu yüzden; dosttan ayrılmak, onlar için, dünya hayatında derin bir gamdır. Çünkü insanın gönlündeki çiçekler, anlaşıldığı zaman açar.

 

Rabbimiz’den; cümlemize, iki cihanda kendisine yaklaştıracak dostlar ihsân etmesi duâ ve niyazıyla…

 

“Dil, dudak deprenmeden sözden anlayan gelsin.” (Eşrefoğlu Rûmî)