GÜNÜMÜZ GENÇLİĞİNE HAKİKAT BAKIŞI

Nurten Selma ÇEVİKOĞLU nurtencevikoglu@hotmail.com

 

 

 

Bugünkü gençlerde müthiş bir mâneviyat boşluğu mevcut. Her gün pompalanan popüler kültür ile kalpleri karmakarışık duygularla dolu. Bu durum; onları, ne istediğini bilmez sıkıntılı bir hâle sokuyor. Yürek bahçelerine îman rahmeti yağmadığı için, o bahçede güzel davranışlar filizlenemiyor, fazîlet çiçekleri açamıyor

 

Gençleri cezbeden; «modern ve çağdaş hayat», onlara mutluluk ve huzur vermedi, vermiyor. Kuaförlerden çıkmayan, aynen kızlar gibi arz-ı endâm eden, kulakları küpeli, kolları dövmeli, saçları yapılı, rengârenk giysili, kız kılıklı erkekler, bütün gün nefsânî arzularının peşinde koşuyor. Tıpkı bir manken gibi görünebilmek adına, kendilerini vitrin malı hâline getiren kızlar da, bedenlerini piyasaya nefsânî bir obje olarak sunmak için ellerinden geleni yapıyor. Gençler bu şekilde birbirlerine hoş görünmek maksatlı epey bir mesai harcıyorlar. Aralarında sadece menfaat arkadaşlığı var. Gerçek sevgi yok, samimî dostluk yok. Moda denen «çılgın salgın», gençleri amansız bir «israf seline» sürüklüyor.

 

Böylesi gençlerin gözlerinde kara gözlükler olduğundan, bir türlü îman boyasıyla boyanamıyorlar. Ruh âlemleri; varlığının asıl maksadına yönelemediğinden, boşluklar içinden, hiçlik âlemine doğru yuvarlanıyorlar.

 

Yalnızca yemeye, gezmeye, eğlenmeye, sosyal medyada oyalanmaya odaklanmış olan bu gençler; hayatın gerçeklerinden uzak yaşıyorlar. Kendi keyiflerinin peşinde koşan, isteklerinin tatmini için olmayacak şeyler yapan, maddî hazların kölesi durumuna gelmiş olan bu genç nesil; maalesef kudsî hakikatlerden habersiz yaşıyor. 

 

Peki, o zaman hakikat ne? 

 

El-cevap: Sonsuza dek ebediyen mutlu olarak var olmak… 

 

O hâlde, bunun için ne yapmalı? 

 

Cevap açık: Ebedî var olan «Sonsuz Mutlak»ın emirlerine teslim olmak.

 

İşte ancak bu hakikat, ebedî mutluluk ve huzur temin edebilir. En büyük lezzet, îmân etmektir. Bunun sadece hissedilmesi yetmez. Îmânın gerektirdiklerini yaparak, tam mânâsıyla Kâinâtın Sahibi’ne yönelerek; gerçek mutluluk ve huzura kavuşulur. Böylesi bir insanı; Allah Teâlâ, hiç yalnız bırakmaz. Engin rahmetiyle onu kucaklayarak, şahsî sıkıntılardan kurtarır, devrin fitnelerinden korur.

 

Hayat, îmanlı insana yük gelmez. Gördüğü basit şeyler bile onu mutlu eder, aynı zamanda kâinâta dair fikir yürütmeye meylettirir. Hakikatin; Hakk’ın yolunda yürümek ve O’nun yolundan ayrılmamak olduğunu idrâk eden kişinin, kendisine olan öz güveni artar. Ölüm dahî, ona güzel gelir ve şair gibi şöyle der:

 

Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber? (Necip Fazıl)

 

Îmansızlar ve îmânı zayıflar için ölüm bir kâbusken, îmanlılar için; «Hayat da güzel, ölüm de!» Daha ne kaldı? «Hayat ve ölüm!» Bu hakikat, yaşamak için en büyük hedef ve hayat sırrının kilit noktası…

 

İşte bu sebeple; gayesiz, başıboş, günübirlik hayat girdabının içinde bocalayan gençler; îmânı, İslâm’ı tanımalıdır ki; hayatı gerçek şekliyle yorumlayıp, kendilerine doğru bir rota çizebilsinler ve orada mevcut hakikî mutluluğu yudumlayabilsinler.

 

Ancak onlar; aile, okul, arkadaş çevresi tarafından yıllardır kendilerine sunulan «gaflet dolu» hayata aldanarak, medyanın da pompaladığı gerici-yobaz… çeşitli yaftalarla, dinden, îmandan, İslâmiyet’ten davranış ve duygu olarak uzaklaştılar. 

 

Genç demeli ki: 

 

“Ne olacak şu hayatımız? 

 

Daha ne kadar zevklerimizin peşinde koşacağız? 

 

Hakikî hayat bu olmasa gerek! Hayatı büyük bir istekle, huzurla yaşamanın mutlaka başka bir yolu olmalı?” 

 

İşte o yol, İslâm’dır ve onun hakikatlerine uyulduğunda, yaşamanın tadına varılır. Yoksa hayatta kişinin her isteği yerine gelirse, bu insanı sıkar, doyumsuzlaştırır.

 

Ya da genç demeli ki: 

 

“Nedir bu devamlı derse ve teste boğulan hayatımız?”

 

 Daha 6-7 yaşından başladığımız hummalı ders çalışma programımız, hep daha kaliteli bir diploma için. Hayat standardı daha yüksek bir hayat için! Bunları elde etmek adına bir ömür harcayan insanlara hele bir bakın, acaba hakikaten mutluluğu elde edebilmişler mi?

 

Bu diplomalar ve rahat bir hayat alışkanlığı, gerçek mutluluğu temin ediyor mu?

 

Sorun o insanlara, yüzde sekseni mutluysa tamam. Ama maddî imkânları yerinde olan insanların çoğunluğunda hep mutluluk noksandır.

 

Dünyanın câzibesi ve aldatıcı güzellikleri değil; Cenâb-ı Hakk’ın insanlara sunduğu huzur dolu bir hayat, insana hakikî mutluluğu temin eder. Yağdırdığı rahmet dolu yağmurlarla tohumları yaran, çiçekleri açtıran, ağaçları meyveye durduran Allah -azze ve celle-, iç âleme bir ışık gibi doğduğunda; ruhlarda Hak adına çözülmeler başlar. Kalabalıklar arasında dahî olsa; hidâyetin ışığı rûhunda doğan kişinin içinde var olan yalnızlık, Hak’la beraber olma isteğine (vuslata) dönüşür. Bu tarifi imkansız duygu seli oldukça, ruhta müsbet hazlar belirir. İşte bunun adı, «hakikî saâdet»tir. Bu his anlatılamaz, ancak yaşanır.

 

Bugün ne yazık ki; fakülteler, îmânını kaybetmiş gençlerle dolu. Dünyanın âlâyişine aldanmış gençlerin arasına şöyle azıcık îmânı olan bir kişi düşmeye görsün. Güya çağdaş-modern(!) gençler, böylesi kalbinin kıyısında kırıntı olarak îmânı kalmış bulunan gence karşı hemen çeşitli menfî yakıştırmalarla taarruza geçerler. O genci dinden, îmandan uzaklaştırmak için ellerinden ne gelirse yaparlar ve nihayet genç, nefsine uyar ve hislerine teslim olur. Bu şekilde o da, modernistlerin şeytânî ağına düşer, yüreğindeki mevcut olanı bırakır, yokluk âlemine dalar, eskiye boş verir ve yaptığı bütün yanlışlar ona hoş gelir. 

 

Bu sebeple; insanların bilhassa da gençlerin, sağlam bir îmâna sahip olmaları ve doğru ortamlarda bulunmaları şarttır. Kişilerin hayat basamaklarını çıkarken; ne yaptığını, nereye gittiğini bilerek adım atmaları gerekiyor. Yoksa sahteliklerin, yanlışlıkların kol gezdiği ortamlarda, ayağımız kayarak düşmemiz her zaman mümkündür. Büyüklerin dediği gibi; sokaklar cam kırıklarıyla dolu, böyle bir ortamda yalın ayak nasıl yürünür? Îmandan yoksun, kupkuru bir yürekle mutluluk yolunda yürünemez.

 

Güzel dînimiz İslâmiyet’in sadece zâhir kaidelerine takılarak, onu özümüze sindirmezsek; o zaman o dış kabuğu çok çabuk silkip atabiliriz (bugün olduğu gibi). Çağdaşlığın gösterişli kâr câzibesine aldanıp; hakikat elbisesini çıkaranlara, bugüne kadar çok rastladık. Bunun sebebi ise îmânı, İslâm’ı taklîdî olarak yaşayıp; kudsî güzellikleri yakînen idrak edememektir. Batı, aç kurtlar gibi İslâmiyet’e meylederken; bizim, en mükemmelin içindeyken, güzelden nasiplenmememiz, ne içler acısıdır! 

 

Soruyorum size: 

 

Dünün medenîleri, şimdinin çağdaşları, dillerinden düşürmedikleri «ilericilik» yolunda hangi başarıyı sağlayıp, bugüne kadar ne çeşit bir mutluluğu elde etmişlerdir? Onlar bir defa kendi içlerindeki yangını söndürseler, bu, onlara yeter. 

 

Kalbinde hidâyet güneşi parlayan gençlerimiz; kendi gelecekleri için gayretler sarf etmeli, yüce Yaratıcı’ya duâ duâ yalvarmalı, doğru ortamlarda bulunmalıdır. Elbette Hakk’a ulaşmak, hakikate erişmek seçkin bir hâldir. Yeni nesilde bugün var olan iç sıkıntısı birikimini, ruh yangınını hiçbir öğretmen veya hiçbir ders-test kitabı söndüremez. 

 

Hayatın dağdağasından daha şimdiden bıkmış, kendini aynen yaşlı bir insan gibi hisseden gençler, ne yazık ki, çoğalıyor. Günümüzde gençler; maalesef ne yapacaklarını, neyle uğraşacaklarını bilmez hâldeler. O kadar uğraşmaların ve didinmelerin sonucu; kendilerine va‘dedilen hayatın, onları tatmin etmediği bütün netliğiyle ortadadır. Yaşadığımız devirde yaratılış gayelerini bilmeyen gençler, hayatın akışı içinde bilmeyerek, pek çok girdaba sürükleniyorlar. 

 

Bu kalp, hayattan ne bekleyebilir?

 

Hayatımın gayesi ne? 

 

Niçin yaşıyorum? 

 

Bilmiyor, düşünmüyor genç. Çünkü o, çok hızlı bir şekilde günübirlik yaşıyor. Anlık lezzetler, gence yetiyor. Fakat o anlık lezzetler, hayatını kirletebiliyor, hattâ geleceğini yok edebiliyor. Sonrası gözyaşı, hüsran, ümitsizlik, içki, uyuşturucu belki de intihar…

 

Oysa genç bilse ki, îmânın okyanuslara benzeyen derin, ulvî güzelliklerinden bir damlacık yüreğine ışık düşse, hayat onun için bambaşka güzellikte olacak. Belki sıcacık candan bir ilgi, güzel bir nasihat, bir gülümseyen yüz, ona farklı duygular yaşatacak. Dünyası cennete dönecek. Bunun için gencin; yüreğinin, rûhunun, zihninin, İslâmiyet’le tanışması ve buluşması gerekiyor. Bugün, bu, herkes için şartken; genç için elzemdir.

 

Ebedî hayatın, müjdeci hidâyet ışıklarını, her gencin tatması ve îmânıyla barışık olması temennîsiyle…