DİJİTAL ÇAĞDA GENÇLERİ DÎNE NASIL YAKLAŞTIRABİLİRİZ?

Nurten Selma ÇEVİKOĞLU nurtencevikoglu@hotmail.com

 

 

 

Ülkemizde uzun senelerdir, her yaştan insanımızda bilhassa gençlerimizde; dîni yaşama hususunda bir gevşeklik, dînî kuralları kulak ardı edip, onlara karşı bir umursamazlık görülüyor. Şu açık bir gerçek ki; insanlar îman ve amel bakımından, ne zamandır çok zayıflamışlardır. İnanç, boşluk kabul etmez, îmanlar zayıflayınca -sözüm ona!- onun yerini doldurucu, inancı sıfırlayan ateizm, deizm gibi pek çok akım ortaya çıkmıştır. Yanı sıra ahlâkî çöküşteki savruluşlar, uyuşturucu ve alkol bağımlılığı, psikolog kapılarından medet uman hattâ intihara sürüklenerek hayatlarına son verenlerin acınası hâlleri, ülke insanı olarak bizi derinden yaralamaktadır. Ne yazık ki, dindar bir gençlik yetiştirilemedi. Esefle belirtelim ki, imam hatipliler de bu menfîliklerin dışında değil.

 

Nedir insanımızı, gençlerimizi dinden uzaklaştırıcı sebepler? 

 

DİJİTAL DEVRİ

 

Bilindiği üzere, çağ hızla akıyor. İletişim ağlarının geliştiği bir asırda elbette insanlar arası iletişim de kaçınılmaz. Yeni gelişen teknolojik gelişmeler, onların menfî veya müsbet etkileri, bırakın gençleri, olgun insanları dahî etkiliyor. Ama gençler teknolojiye daha çabuk hâkim olduklarından, menfî oluşumlar pek tabiî onlarda daha etkili durumda. Dijital iletişim araçlarının içindeki bilgiler, filmler, oyunlar vb. sosyal medya mecrâları, you tube kanalları, facebook ortamları, instagram hesapları… ister istemez gençleri sarmalayarak hemen içine alıyor. Büyüklerin; 

 

“–Bunlar zararlı, aman bu tür ortamlara girmeyin!” demesi, çözüm değil. Günümüz dünyasında özellikle gençlerin, böylesi iletişim ortamlarından ayrı kalmaları hakikaten zor. Eskiden televizyon vasıtasıyla; «Evlerimiz günah yuvası oldu.» derken, şimdi bu araçlar çok yönlü ve çeşitlenerek ceplerimize kadar girdi. 

 

Peki, bu menfîlikler karşısında neler yapılabilir? 

 

•Dijital âletleri şuurlu bir şekilde kullanma tavsiye edilebilir. Bu gayeyle okullara; «Medya okuryazarlığı» dersi kondu. Ne kadar etkili oldu orası tartışılır; fakat bu çalışma, sahanın menfîliklerini giderme adına bir tuğla koymaktır.

 

•Dijital âletlerin zararlarından korumak hedefli, filtre süzgeci getirilebilir. Ama bu da zaman zaman ters etki yapabiliyor. 

 

•Yapılacak en akıllıca çalışma, o mecrâlara müslümanların da girmesidir. Elbette bu iş için; büyük emek, gayret ve fedâkârlık sarf etmek gerekiyor. Popülist alanlarda dolaşan pek çok saçma ve sapkın görüşlere; derhâl karşı cevaplar oluşturucu, zihinleri iknâ edici, uygun ve doğru muhtevâya sahip bilgileri, küçük çaplı filmleri, videoları sosyal medya ortamlarında, şuurlu olarak müslümanlar da kullanmalıdır. Bu işe özel önem atfedilmelidir. Yapılan çalışmalar; gençlerin dilini kullanarak, sıkmadan, bunaltmadan, hem eğlendirici hem düşündürücü olmalı. Bunun için, işin dertlileri, oturup kafa yormalı, alın teri dökmeli. Kanaatimizce bu iş, devrin cihâdıdır. Çünkü geleceğimizin teminatı gençlerimiz, elimizden kaymamalı. Böylece gençlerin îmânî ve îtikādî olarak savrulmalarının önüne geçilmiş olunur. 

 

Bugün pek fark edilmiyor ama; gençlerle çok çabuk ve çok yakın temasa geçen, onlarla hızlıca maddî ve rûhî bağlar kuran din tahripçisi misyonerler, insanlarımızın dinden uzaklaşmasını temin ediyor. Çağdaşlık ve modernlik adına propaganda yapan, özellikle büyük şehirlerde kendini bu işe adamış kişiler var ve sahalarında oldukça başarılılar. Çünkü genç; değişimi seviyor, yeni arayışlar istiyor, dinsiz, keyfî, özgür davranışlar hoşuna gidiyor. 

 

Gençlerin dinden soğumasına yol açan olan sebeplere temas etmek istiyoruz. Bunları şöylece sıralamak isteriz:

 

•Meseleyi biraz geriden alarak hâdiseye bakalım; bir zamanlar «DEAŞ» bahanesiyle, -sözde din adına- gerçekleştirilen terör olayları (kafa ve kol kesme hâdiseleri), kişilerin dinden soğumasına sebep oldu. Kişi kendisi İslâm’ı bilmediğinden; mükemmel dînimizi, yanlı mihrakların lânse ettiği gibi algılıyor. Zaten adamların yapmak istedikleri tam da bu.

 

•Bazıları, İslâm’da savaşın emredilmesinden duyduğu rahatsızlık üzerine dinden nefret ediyor. Oysaki kişi; her şeyi sorguladığı gibi, bu konuyu da sorgulayıp, oradaki hikmeti kavrayabilir. Ama dinsizliğe kaymak daha işine geliyor. 

 

•Kimi gençler; düzgün bir rol model bulamadığından, neye inanıp neye inanmayacağının tespitini yapamıyor, neticede bunlar, ortama göre dînî tercih yapıyorlar. 

 

•Kimileri de insanların kader çizgisinde yaşadıklarına isyan ederek, dinden kopuyor. Hâlbuki insanların başına gelen sıkıntılar; onlarda mücadele azmini tetikliyor, hayata daha sıkı sarılmalarını temin ediyor. Hayatta iyilik ve güzelliklerin yanında, menfî hususların da bulunduğunu idrâk etmemek, hakikatten kopuştur. Dünyada problemsiz bir hayat yok. Hep dertsiz, sıkıntısız bir hayat isteyen gençlik, hayal dünyasında yaşıyor demektir.

 

•Diğer bir husus felsefî boyutta: 

 

“Allah vardır, yoktur…” -hâşâ- 

 

“Öldükten sonra hayat var mı?”… güya akıllı olduğunu iddia edenler(!) tarafından, bu konuların çok konuşulması ve tartışılması da saf zihinleri ifsâd ediyor. Oysaki bu uçuk nazariyeler, seneler önce çürütülmüştü. Ancak tabiî bu hususta yanlı takılmak isteyenler var. Bu tür kişiler, hayatı sadece dünyaya indirgemiş kişilerdir. 

 

•İnsanların bilhassa da gençlerin, dinden uzaklaşmasında din-bilim çatışmasının da etkisi var. Bu düşünceye sahip olanlar; dîni, mistik bir mitoloji olarak ele alıyorlar. Dolayısıyla dîni, akıl ve bilim dışı olarak görüyorlar. Oysa dinsiz bir hayat, insanlara bugün olduğu gibi bencillik telkin eder; bu ise, hem fert hem de toplum olarak insanlara felâket getirir.

 

Sosyal medya ortamlarında «dinsizlik» o kadar teşvik ediliyor, «ateizm ve deizm»in o kadar propagandası yapılıyor ki; gençlik bu kadar yaygın bir şekilde anlatılanlara hemen kendini bırakıyor, teslim oluyor. Böylesi gençler; ne din konusunda ne de kendisine sunulanlar konusunda, aslında tam bir bilgi sahibi değiller. Sorsanız, arkasından gittikleri saçmalıklar hakkında bir şey söyleyemiyorlar. Buradaki asıl mesele, yukarıda bahsettiğimiz konuların gençlere nasıl yansıtıldığıdır. O sapkın ideolojiler, öyle süslü kılıflarla anlatılıyor ki; genç o süslemeye, o özendirmeye aldanıyor, cilâlı ambalâjlara çabucak kanıyor, sonrasında kayıyor. 

 

Hâsılı; dinden uzaklaşan gençlerin genelinin, dînî bilgileri zayıf, eksik ve yetersiz. Bu kişiler; hayatı önemsemeyen, günübirlik takılan gençler. Daha açıkçası modernlik meraklısı olan bu grup; yeni yorumları öğrenme zahmetine girmeden, hızlıca dîni suçluyor, dînî hayatı şartlarına aykırı ve çağ dışı olarak görüyor, saçma buluyor. Şimdiye kadar insanlara hep özgür olma, kendi ayakları üzerinde durma gibi, popülist kültürün telkinleri yapıldığından, gençler dînin hayatlarına karışmasını istemiyorlar. Onlar canlarının istediği gibi, keyiflerince yaşamanın önünde, dîni engel görüyor. Bu sebeplerle dîni, çağdaş bulmuyor, eskilerin klâsik, demode söylemleri olarak değerlendiriyor… Tablo budur.

 

Evet, o zaman netice olarak; «Gençlerin inanç, îman ve îtikatlarını bozucu, zayıflatıcı hattâ ifsâd edici onca menfî sahaya, olumlu alternatifler sunulmalı.» diyoruz. Yüce İslâm dîninin güzellikleri, günümüzde inançlı olmanın mecburî doğru istikâmet olduğu, îmânın kişiye huzur sağladığı, ibâdetlerin kişiye nasıl bir ulvî güç kattığı, hayat enerjisi verdiği, güzel ahlâkın önemi, çağın son teknolojilerini kullanarak bazen açıkça, bazen çaktırmadan, muhatap fark etmeden verilmelidir. İnkârcı akımların sapkınlıkları da tüm netliğiyle gözler önüne serilmelidir. Çağımızın iletişim teknikleriyle gençlere ulaşmanın yolu, mutlaka ama mutlaka sağlanmalıdır. 

 

Bu dijital çağın bütün menfî getirilerinin yanı sıra, gençlerin alt yapıdan getirdiği inanç bozuklukları ve eksiklikleri, inançların zayıflamasında önemli bir âmildir. İnsanın çocukluk ve gençlik dönemindeki biyolojik ve rûhî değişimlerde, ilk eğitimin cereyan ettiği aile yuvasının etkisi, en ehemmiyetli faktördür. Ailelerdeki din bilgisi ve eğitiminin noksanlığı ve yetersizliği, evdeki çocukların inanç olarak zayıf yetişmesine sebep olur. Kezâ; ailede yetişen çocukların yaş ve seviyelerine göre, dînî vecîbelerin verilme şekli de çok önemlidir. Kimi çocuk, anne ve babasının dîni benimsetirken izledikleri olumsuz tavırlarından dolayı, dinden nefret eder; kimi de ebeveynin yaklaşımındaki şuurlu, sevdirici olumlu yaklaşımlarında ötürü, dindar olur.

 

İnsan hayatı; maddî ve mânevî yönden edinilen, her yeni bilgi ve tecrübe doğrultusunda gelişir ve değişir. Mâzîye ait bazı bilgiler aynen kalırken, bazıları yenilenir. Gencin inancı, çocukluktan o yaşa kadar basamak basamak gelen süreçlerin neticesinde birikenlerdir. Hemen her genç, ilk temel dînî ve ahlâkî bilgileri ailesinden alır. Genç, bu ilk temel bilgileri kafasında sorgular; mantığına yatmayanları sorar, doyurucu cevap alamadığında bocalar, kafasında şüpheler oluşur. Bu arada tabiî, okulda verilenlerle, aileden aldıklarının da çelişmemesi lâzımdır. Okul aile bilgi uyumu olmazsa; çocuk ikileme düşer, ne yapacağını bilemez ve büyüklerine olan güveni azalır. İlerleyen yıllarda yani şahsiyetinin geliştiği dönemlerde, gencin inancına karşı şüphe ve tereddütlerini giderici cevaplar verilmesi onu tatmin eder. 

 

Bazı dindar ailelerde şu problem dikkat çekiyor. Kimi aileler; çocuklarından, yaşlarından üstün şeyler bekliyorlar. Ölçüsüz beklentiler, çocukları dengesiz yapıyor, fazla yüklenmeler çocuğu bunaltıyor. Yaşadığımız şu hızla gelişen çağda ebeveynlerin, çocuk eğitimini bilmeleri gerekiyor. Hangi yaşta, ne verilir? Nasıl verilir? Bugün ana-babalar, bunun derdinde olmalı. Yoksa çocuk îmânî ve îtikādî açıdan noksan ve bozuk yetişir. Denebilir ki; eskiler ne de güzel çocuk yetiştirirlerdi, onlar çocuk eğitimi dersi mi almışlardı? Bu soruya cevap olarak biz de deriz ki: «Eskilerin zihinleri de, kalpleri de, bu kadar kirli bir ortamda olmadığından, onlarda ferâset ve basîret vardı.» Şimdinin büyüklerinde bunlar var mı? Neredeyse evleri, çokbilmiş çocuklar yönetiyor.

 

Anne ve babalar küçük yaştan temel dînî esasları; çocuğun anlayacağı tarzda sevecen bir dille, bol misaller vererek anlatmalı. Önce ana yani temel kaideler işlenmeli, detaylar sonra yavaş yavaş öğretilmelidir. Ebeveynler; îman ve inanç esaslarını, evlâtlarına şuurlu bir biçimde yerleştirmeliler. Bu konu için emek sarf edilmelidir. Emeksiz, rahmet tecellî etmez. Bilinsin ki; yanlışlar çabucak yerleşirken, doğrular için uğraşmak gerekiyor. Çocukların körpe yaşlarında aldıkları rûhî eğitim, yani inanç birikimleri onların hayatındaki en önemli birikimlerdir. Bu, okul tahsilinden daha ehemmiyetlidir. Zira çocuk, yetişkin bir fert olduğunda, karşılaştığı olumlu-olumsuz her türlü hâdiseye, temelde ailesinden aldığı îmânî düsturlarla göğüs gererek, tahammül gösterir. Îman öyle bir hazinedir ki, hayatın tüm zorlukları, îmân ile aşılır. Îman, bir hazinedir. Bu hazinenin verilmediği gençler; karşılaştıkları problemlerde, çok çabuk intihar derekelerine sürüklenebiliyorlar. Hayat; maddî tahsil ile değil, îmanla kıymet kazanır. Tabiî burada mânevî tahsilin önemi çıkıyor meydana. Orası ayrı bir mevzu, oraya girmiyoruz. Ama şunu söyleyelim ki; ebeveynler, çocuklarının hem kendilerine saygılı-sevgili olmalarını, hem de dînini-vatanını-bayrağını seven kişiler olmasını istiyorlarsa, çocuklarının dînî yönden, şuurlu yetişmeleri adına alın teri dökmeli, emek vermeliler. Aksi hüsrandır, üzüntülü bir âkıbettir.

 

Bugün genç, nasıl bir ailenin içine doğmuşsa, ister istemez onun kabulleri, kendi kabulleri oluyor. Eğer ailenin dînî eğitimde menfî yaklaşımları olmuşsa, genç aile dışında kendisine sunulan seçeneklere kayarak, yanlışlıkların kucağına düşebiliyor. Bilinmeli ki, her insan farklı bir dünyadır. Çocuklar ebeveynlerinin aynısı olmuyor, ana-baba yalnızca aynalık yapıyor. İnsanların çoğu tarafından kabul görmeyen davranışların gerisinde, o davranışı oluşturan âmiller vardır. Bu sebeple; çocuğun yanlış davranışları olduğunda, ebeveyn dönüp kendine bakmalıdır. Gençler; aslında geleneklerden gelen taklitçi yahut dayatılarak, zorla benimsetilmeye çalışılan dînî kaidelerden çok, kendi iradeleriyle seçtiklerini tercih ediyorlar. Tabiî bunun tersi olarak, mantıklı açıklamalarla, sevdirerek, samimî bir şekilde benimsetilen îman tezâhürlerinde zaten problem çıkmıyor.

 

Ailenin yanı sıra, okullarda verilen din eğitiminin yeterliliği, vasfı, kalitesi de çok önemlidir. Eğitim kurumlarında verilen din eğitimi, çocuğun kafasındaki sorulara cevap oluyor mu? Adı «millî» olan «Millî Eğitim», din eğitiminde ne kadar başarılı? Zira yetişen nesil ortada ve alârm veriyor. Haftalık bir-iki saatlik din kültürü dersleri, neslimize ne kadar hitap ediyor? Öğretmenler, bu konuda ne kadar samimî? Buralar da ayrı bir problem…

 

Memleketimizde ailelerin yetişme seviyesi bellidir. Gençlerin dînî hayattan uzaklaşmasının, hem aile hem müessese seviyesinde önemli sebepleri vardır. Ülkemizin eğitim sistemindeki inanç konusu, senelerdir ihmal edilmiştir. Ne yazık ki din derslerine, maddî dersler kadar ehemmiyet verilmiyor. Okullara yalnızca din kültürü dersinin konmasıyla, bu iş bitmez, bitirilemez. Neslimize eğitimin temel basamağı olan anaokullarından başlayarak, ilk-orta-lise hattâ üniversitedeki tahsil hayatında, tamamıyla inancı esas alan bilgiler ışığında dersler verilmelidir. Biyoloji dersinden, matematiğe kadar, tüm yollar Allah Teâlâ’ya çıkmalı ki; gencin kafasında inancına dair, hiçbir şüphe ve tereddüde mahal kalmasın. Böyle olursa; gençler, inançları bütün olarak yetişir. İnancı sağlam olan, hayatın zorluklarının üstesinden azimle gelir. Kimse gençlerin hayattaki en önemli enerjileri olan, îmanlı ve inançlı olmasından korkmasın, ürkmesin, çekinmesin. Bunun sağlanması adına yeni Türkiye zemininde, âcil çalışmaların yapılması elzemdir. 

 

Sonuç olarak şunları diyelim: “Bu iç acıtıcı problemlerin bitirilmesi için; bilhassa «Türkiye Yüzyılı» çağı idealiyle yola çıkılmışken, gençler en baş basamaktan başlayarak, son eğitim basamağına kadar şuurla, büyük bir idrakle, en ince detaylarına kadar düşünülmüş bir eğitim seferberliğiyle, tekrar dîne yaklaştırılmalıdır. Dolayısıyla ailesinden, Millî Eğitimine, sivil toplum kuruluşlarına kadar, çok yoğun bir çaba ve emek sarf edilmesi gerekiyor. Tabiî bu çalışmalar, kısa sürede cevap alınacak şeyler değildir. Ancak hem kısa süreli hem uzun vâdede çözüm odaklı çalışılmaların yapılması elzemdir.”

 

Gerek aile gerekse okullarda inanç eğitiminin verilmesi, neslimiz ve dahî gençlerimiz için hayâtî önemi hâiz bir çalışmadır. Şuurla, sevdirerek, nefret ettirmeden verilmesi, verilenlerin muhatapların yaş seviyesine indirgenmesi, kalıcı olması gibi faktörler, bu önemli çalışmada ehemmiyet arz eder. İnsan, duygularıyla değerlidir. İnanç eğitimi, duyguya hitap ettiği için çok kıymetlidir. Üzerine ne kadar çok düşülse yeridir. Gençlerin dînî değerlerden uzak yetiştirilmesi, onların geleceğini olumsuz etkiler. En ufacık bir olumsuzlukta -bugün olduğu gibi- hayata küsmeye, cana kıymaya kadar işi götürür. İnanç; zorluklar karşısında insanın, hayata tutunmasını temin eder. Fert; hayatı ve karşılaştıklarını, o zamana kadar inandığı değerler doğrultusunda değerlendirir. Gençleri dinle barıştırmanın yolu, eğitim alanında mutlaka bulunmalı ve onlara ulaşılmalıdır. Hızla dijitalleşen çağda, geleceğimizin teminatı gençlerimizi kaybetme gibi bir lüksümüz yoktur, vesselâm.