NEREDEN GELİYOR?

Ömer Sâmi HIDIR samihidir@gmail.com

 

“–Dedeciğim sen kaç yaşındasın?” diye sordu Cüneyt. 

 

Dedesi torununu önce biraz süzdü, meraklı bir delikanlıydı. «Acaba biraz aklını karıştırsa anlamak için kafa yorar mı?» diye gözündeki ışığı aradı. Sonra;

 

“–Ben doğalı yaklaşık olarak 11 saniye oldu!” dedi. 

 

Cüneyt yanlış duyduğunu zannetti; 

 

“–Nasıl dedeciğim?” diye tekrar sordu. 

 

“–Kuzum tam 11 olmadı ama yuvarlak hesap 11 oluyor.” cevabını aldı bu sefer.

 

Cüneyt biraz durdu. Ne diyeceğini düşünmeye başladı. İtiraz mı etseydi, anlamak için tekrar mı sorsaydı. Bu bir latîfe miydi acaba? Aklını kurcalayan bir nokta vardı: 

 

“–Dedeciğim, anlayamadım saniye mi dediniz?” 

 

“–Evet, yavrucuğum doğru duydun. Dur sana îzah edeyim de merakta kalma. Şimdi beni cankulağı ile dinle! 

 

Allah Teâlâ biz kulları için, semâmıza şaşmaz takvimler koymuştur. 

 

Bir takvim var; «Kamerî» yani «ay»ın dünyamız etrafındaki dönüşünü esas alan takvim. Ay 12 defa doğup batınca bir yıl tamamlanmış olur. Bu, yılda 355 güne tekabül eder.

 

Bir takvim de «Şemsî»dir; yani «dünya»nın güneş çevresinde bir tur dönüşünü bir yıl kabul eder. Bu da 365 gün 5 saat 48 dakikadır. 

 

Bu takvimler, şaşmaz bir şekilde işlemektedir.

 

Benim sana söylediğim süre ise; yaklaşık olarak doğru olmasına rağmen, günlük hayatta kullanılması mümkün olmayan bir takvimdir. 

 

Nasıl bir takvim? 

 

Güneş de sabit değildir, o da bağlı olduğu Samanyolu galaksisinin merkezi etrafında dönmektedir. Yine şaşmaz bir sürede ve saatte 828 bin kilometre gibi müthiş bir hızla! Fakat o kadar geniş bir tur atar ki, bir tam dönüşü 230 milyon yılda tamamlanır. Yani bize göre 230 milyon yıl geçer fakat ona göre bir yıl dolmuş olur. Bu kadar uzun bir süre için kesin rakamlar vermek kolay olmadığı için «yaklaşık» diyoruz şimdilik. 

 

Hâl böyle olunca bu dervişin de 80 yıllık ömrü «Galaksi» takvimine göre sadece 11 saniye yapıyor.” 

 

Cüneyt; son cümle ile dedesinin yaşını öğrenmişti ama, bundan daha çok, ufkunu açan diğer bilgi hoşuna gitmişti. Yıllar, farklı nirengi noktalarına göre ne kadar da değişiyordu. 

 

NE KADAR BÜYÜK?

 

Teleskoplar geliştikçe, semâvî âlemde nasıl bir sanatın sergilendiğini daha net olarak görüyoruz. 

 

Şu âna kadar gözlem yapabildiğimiz alan içerisinde Samanyolu büyüklüğünde yaklaşık 225 milyar galaksi olduğu hesaplandı. Daha küçük galaksiler de var. Dolayısıyla var olanların sayısı trilyonlarla ifade ediliyor. 

 

Her biri büyükşehir diye tabir edebileceğimiz 225 milyar şehir. Biz ise dünya olarak, bu şehrin bir sokağının içindeki bir ev kadarız belki. 

 

Peki neden bu kadar çok galaksi var?

 

Kâinat, bizim için yaratılmış bir mekân. Allâh’ın lutfu olan aklımızı kullanarak, bu âlemi temâşâ ediyoruz ve sayısız hikmetleri idrâk etmeye çalışıyoruz.

 

On binlerce insan yıllar yılı emek verip; «Nasıl?» sorularının cevabını arıyor. 

 

•Bu kâinat nasıl oluştu? 

 

•Bu yıldızlar nasıl meydana geldi? 

 

•Bu dünya nasıl oluştu? 

 

•Dünyadaki yüzlerce element nasıl oluştu?.. gibi sayısız sorular var zihnimizde. Hep bir cevap arıyoruz. Bazı cevapları yaklaşık olarak buluyoruz. Bazılarında ise sessizliğe bürünüyoruz. 

 

Yıldızlar elementlerin üretildiği fabrikalardır.

 

Misal olarak;

 

Hepimizin kanında demir bulunur. Peki dünyada en yaygın dördüncü element olan demir nerede îmal edildi? 

 

Büyük yıldızlarda yüksek sıcaklık ve basınç ile hidrojenler birleşip iki elektrona sahip olan helyuma dönüşür. Yeterli basınç ve sıcaklık varsa, bu birleşmeler devam edip diğer elementler de sıra ile oluşur ve çok katmanlı bir yapı meydana gelir. En sonunda ise tâbiri câiz ise gümrük kapıları açılır ve ihracat başlar yani bir «Süpernova patlaması» ile bütün bu elementler uzay boşluğuna saçılır. Sonrasında kütle çekimin tesiri ile yine maddeler bir araya gelir ve gezegenler oluşur.

 

Milyonlarca yıl önce; ilâhî bir tesiste üretilen demir atomları, şimdi damarlarımızda gezmekte, orada üretilen titanyum, dünyada kullanılmaktadır. Orada üretilen diğer bütün elementleri, bugün günlük hayatta kullanmaktayız.

 

Bu üretim olmamış olsa, bizim bu elementleri üretme imkânımız asla olmayacaktı. 

 

Soruya dönelim:

 

NEDEN BU KADAR ÇOK?

 

Anlaşıldığı üzere büyük bir süpernova patlaması ile bildiğimiz elementlerin oluşması mümkün oluyor. Fakat binlerce yıldıza ev sahipliği yapan galaksi sayısı 10 değil, 100 değil, milyarlarca…

 

Tek bir kum tanesi için, dünyanın bütün sahilleri yaratılmış sanki.

 

Bu yaratılışın hikmetini tam olarak bilemiyoruz. Fakat sonsuz kudrete âşinâ olan gönüller, aynı ilâhî mührü temâşâ edebiliyor. Her bir galaksi bizler için bir kudret sergisi. Çünkü «O»nun için bir çakıl taşı yaratmak ile sayısız yıldızı yaratmak arasında bir fark yok. 

 

Bir de bu kadar çok galaksinin var oluşu, araştırmalarımızda bize fayda sağlıyor.

 

Bir galaksinin oluşup, büyümesi ve ömrünü tamamlaması çok uzun süreler alır. On yıllar boyu, hattâ asırlarca gözlem yapsak bile, bir galakside büyük bir değişim fark edemiyoruz. Beş milyar yıl süren bir galaktik çarpışmayı gözlediğinizi düşünün. Kısacık insan ömründe ne kadar bir değişim görebilirsiniz ki!

 

Ancak farklı galaksileri gözlediğimiz zaman; her birinden gelen ayrı ayrı bilgiler ile, genel bir kanaate sahip olabiliyoruz. Her safhaya ait onlarca resim çekip, mukayese edebiliyoruz. 

 

Hattâ şu var ki; kendi galaksimizin fotoğrafını çekebilecek bir teknolojimiz olmadığı hâlde, diğer çubuklu sarmal galaksilere bakıp, gerçeğine çok yakın bir Samanyolu resmi oluşturabiliyoruz. Yani bu zamana kadar gördüğünüz Samanyolu resimlerinin hiçbiri aslında gerçek değil. Ama hepsi doğru.

 

Galaksi sayısı daha az olsaydı, bu kadar bilgi elimizde olmayacaktı.

 

Elbette bu hususta, bizim bilemeyeceğimiz daha pek çok hikmetler bulunmaktadır. 

 

Öyle ise dünyaya her zaman hikmet nazarı ile bakalım. Çünkü bu âlem akıllı kimseler için, seyredip tefekkür edilecek muhteşem güzelliklerle dolu…