Mesnevî’den Beyitler -26- RABBİM, BANA KENDİNİ GÖSTER!

Z. Özlem ABAY o.abay@hotmail.com

 

“Ey aşk! Aşk, Tûr Dağı’na ruh gibi tesir etti. / Tûr mest oldu. Musa da kendinden geçti de düştü.”

 

Musa -aleyhisselâm-; İsrailoğulları’nı Kızıldeniz’den geçirip mukaddes topraklara yerleştirince, kavminin uyacağı ilâhî buyrukları almak üzere ilâhî bir emir ile Tûr Dağı’na çağırıldı. Âyet-i kerîmelerde Rabbimiz’in Musa -aleyhisselâm- ile konuşması şöyle anlatılır.

 

“Tûr Dağı’nda ibâdet etmesi için Musa ile otuz gece için sözleşmiş, sonra ona on gece daha ilâve etmiştik. Böylece Rabbinin belirlediği süre, kırk geceye tamamlanmış oldu. Musa, kardeşi Harun’a; 

 

«–Kavmim içinde benim yerime geç, onların hatalarını düzelt; sakın ha bozguncuların yoluna uyma!» dedi. 

 

Nihayet Musa; belirlediğimiz zamanda, buluşma yerine geldi. Rabbi kendisiyle konuşmaya başlayınca; gerek bunun verdiği şevk ve heyecan, gerekse O’nu görme aşk ve cezbesi içinde; 

 

«–Rabbim! Kendini bana göster de Sana bakayım!» dedi. Allah ona; 

 

«–Sen Ben’i asla göremezsin! Fakat şu dağa bak; eğer dağ yerinde durabilirse sen de Ben’i görürsün.» buyurdu. Rabbi dağa tecellî edince, onu paramparça ediverdi. Musa da bayılıp düştü. Kendine gelince; 

 

«–Rabbim! Sen’i noksan sıfatlardan tenzih ederim, affına sığınarak Sana yöneliyorum, Sana îmân edenlerin ilki de benim.» dedi.” (Âl-i İmrân, 142-143)

 

Musa -aleyhisselâm-’ın Allah Teâlâ ile konuşmasından önce, âyette de belirtildiği gibi kırk gece geçmesi gerekmişti. Günümüzde bu kırk günlük süreye çile denilmektedir. Musa -aleyhisselâm- da bu kırk günlük süreyi, tefsirlerde yazıldığı üzere ibâdet ve riyâzetle geçirmişti. Bugün de bu âyete dayanarak çile uygulaması yapılmaktadır. Eyyûb el-Ensârî’nin rivâyet ettiği bir hadîs-i şerifte Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

 

“Kırk günü Allah için ihlâs ve samimiyetle geçiren kimsenin dili, hikmet pınarlarıyla beslenir.” (Deylemî, 3, 546) buyurmuştur.

 

İlâhî feyizler ârifin gönlüne gece sâdır olur. Bu yüzden; Allâh’a yaklaşmak isteyen kulların, gece ibâdetlerine özellikle devam etmesi, gündüzün de bunun feyzinden istifade edebilmesi tavsiye edilir. 

 

Musa -aleyhisselâm- bu kırk gecenin sonunda Rabbi ile perdesiz ve vasıtasız konuştu. Bu ilâhî tecellî ile Musa -aleyhisselâm- Allah Teâlâ’yı görmek diledi. (Kelîmullah ismi özel olarak ona verilmiştir. Rivâyet edilir ki; bu konuşmada, Musa -aleyhisselâm-’ın bütün bedeni, kulak gibi, Allah Teâlâ’yı her yönden duymuştur.)

 

İbn-i Abbâs -radıyallâhu anhümâ-’nın şöyle dediği rivâyet olunmuştur:

 

“Musa -aleyhisselâm-; 

 

«Rabbim bana kendini göster, Sana bakayım.» deyince; Allah Teâlâ perdeleri açıp dağı, Musa -aleyhisselâm-’a göstererek; 

 

«Bak!» buyurdu. Musa -aleyhisselâm- baktığında; 124 bin peygamberin, ihramlı olarak; 

 

«Yâ Rabbî! Bana kendini göster! Yâ Rabbî! Bana kendini göster!» diye telbiye getirdiklerini, yalvardıklarını gördü.” (Bursevî, Rûhu’l-Beyân, c. 6, s. 223)

 

Musa -aleyhisselâm-’ın bu talebi üzerine, Allah Teâlâ dağa bakmasını ve o yerinde durursa, kendisini görebileceğini buyurdu.

 

Mevlânâ Hazretleri; dağın mest olarak un-ufak olduğu bu tecellî ânını beyitte dile getirmiştir. Dünyada yaratılan her şey Allah Teâlâ’yı zikretmektedir. Ve zikredenler içinde birinci sırada cemâdat bulunmaktadır. Buna rağmen Hak Teâlâ’nın tecellîsinde dağ parçalanmış; Musa -aleyhisselâm- baygın düşmüştür. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in mîrac hâdisesinde Allah Teâlâ’yı gördüğü an ise âyet-i kerîmede şöyle geçmektedir:

 

“Peygamber bunları görürken; gözleri ne kaydı, ne de sınırı aştı.” (en-Necm, 17)

 

İnsanlar içinde Allah Teâlâ’yı görme şerefine; mîrac gecesinde, bu yüce makamda, sadece Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ulaşmıştır. Hadîs-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:

 

“Ben yüce Rabbimi gördüm.” (Tirmizî, Tefsîr, 53/3281)

 

Allah Teâlâ, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e bu şerefi lutfetmiştir. Mîrac gecesinde öyle bir edep, metânet ve vakar vermiştir ki; gözü kaymamış ve sınırı aşmamıştır Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in. En ufak füyûzât-ı ilâhîde bile yerinde duramayan bizler için ne güzel bir örnektir Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-. 

 

Musa -aleyhisselâm-, Allah Teâlâ’nın izni olmadan;

 

“Rabbim Sen’i göreyim.” demiştir. 

 

Peygamber Efendimiz -sallâl­lâhu aleyhi ve sellem-’e mîrac gecesi, Rabbini görme lutfedilmiştir. 

 

Allah Teâlâ’nın tecellîsi ile un-ufak olan dağı gören Musa -aleyhisselâm-. Baygın düşmüş ve ayılınca Allah Teâlâ’ya tenzih, tevbe ve istiğfarda bulunarak îmân edenlerin ilki olduğunu ifade etmiştir. 

 

Sehl bin Sa‘d es-Saîdî’den şöyle rivâyet edilmiştir:

 

“Allah o dağa, yetmiş bin perdenin (hicâbın) arkasından dirhem büyüklüğünde bir nur izhâr etmiştir.”
(Rûhu’l-Beyân, c. 6, s. 229)

 

Allah Teâlâ’nın kelâmı ile vecde gelen Musa -aleyhisselâm-’ın aşk hâli, mecâzî aşk yaşayanlarda da benzer şekilde tezâhür etmektedir. Konuşma, görme isteğini; görmek de kavuşma isteğini artırmaktadır. Bu yüzden Allah Teâlâ âyet-i kerîmede;

 

“Mü’min erkeklere söyle: Gözlerini harama bakmaktan sakınsınlar; iffet ve nâmuslarını korusunlar. Bu, onlar için daha temiz ve daha nezih bir davranıştır.” (en-Nûr, 30) buyurmaktadır. 

 

Haddi aşmak, Allâh’ın koyduğu sınırları ihlâl etmek; bir haramla sonuçlanmaktadır. Görmek, kalbe açılan en büyük kapıdır. Günümüzde Allâh’a duyulan ilâhî aşk ile kişinin nefsinin diğer cinse duyduğu heves ve arzu karıştırılmakta, aşk için her yolun meşrû olduğu gibi bir kanaat oluşmaktadır. Allah Teâlâ da bu âyetle kullarını uyarmakta ve haddi aşıp günaha girmekten sakındırmaktadır. Bu da aşk konusunda unutulmaması gereken önemli bir husustur. 

 

Kıyâmet günü hesaba çekilirken, kişinin bütün uzuvları ve arz, aleyhinde şâhitlik edecektir. 

 

“Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz ashâbına;

 

“–Kıyâmet gününde arzın anlatacağı haberler nelerdir?” diye sordu. Onlar da;

 

“–Allah ve Rasûlü daha iyi bilir.” diye cevap verdiler. Bunun üzerine Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:

 

“–Arz, kadın ve erkek herkesin üzerinde işlediği amellere şâhitlik edecek ve; «Şu gün, şu vakitte üzerimde şu şu işleri yaptı.» diye konuşacaktır.” (Tirmizî, Kıyâme, 7/2429; Tefsîr, 99/3353) buyurmuştur. Bu yüzden nerede, ne zaman, ne yaptığımıza çok dikkat etmeliyiz. Çünkü tüm uzuvlarımız ve mekânlar aleyhimizde şâhitlik edecekler. 

 

“O gün onların ağızlarını mühürleriz de; işlemiş oldukları günahları bize elleri söyler, ayakları da buna şâhitlik eder.” (Yâsîn, 65)

 

Uzuvlarımız konuşacak, me­kânlar konuşacak, aleyhimizde şâhitlik edecek. Rabbimiz’den o zor günde bizi Arş-ı Âlâ’nın altında gölgelenen kulları arasına alması ve ilâhî aşkı bu dünyada nasip etmesi duâ ve niyâzıyla yazımıza Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in müjde niteliğindeki hadîs-i şerîfi ile son verelim:

 

“Ayın on dördünde kameri görür gibi Rabbinizi göreceksiniz.” (Buhârî, Tevhîd, 24; Müslim, Mesâcid, 37)