RAMAZAN’DA NEFİSLE MÜCADELE HAKİKATİ

Nurten Selma ÇEVİKOĞLU nurtencevikoglu@hotmail.com

 

 

 

Ramazan ve diğer aylarda îfâ edilen ibâdetlerden, tutulan oruçlardan, asıl gaye; nefsin dizginlenmesi, iradenin kontrol altına alınmasıdır. Böylece nefsin isteklerinin yerine getirilmesine ket vurularak, onunla mücadele edilmiş olunur. Biz müslümanlar olarak dünyadaki en önemli mücadelemiz, nefsimizle yaptığımız mücadeledir. Bu; bilindiği üzere, büyük cihaddır. Nefis, insanın tam kendisi ve özüdür. Nefis; kişinin canı-rûhu, gizli ve açık dünyaya bakışı, hisleri, maddî-mânevî becerileri, arzu-heves ve ihtiyaçları, isteklerinin birleşimidir. İnsanın şeklen mânevî cephesi yani rûhudur. 

 

Hayatın ikāmesi ve devamı için elbette ki, bedenin bazı ihtiyaçları vardır. İşte nefis, bu ihtiyaçların çıktığı yerdir. İnsanın; dünya yaşantısını sürdürebilmesi için, nefsinin zarûrî ihtiyaçlarını gidermesi lâzımdır. Bu noktada; her hususta aşırıya kaçtıkları için, nefislerin beslenmesi konusunda da, insanların mübalâğa derecesine varan hadsizlikleri olmuştur. Dünya bir yandan açlıktan ölenlerle, bir yanda obezitenin pençesinden kurtulamayanlarla doludur. Bu sebeple, nefisler asla başıboş bırakılmamalı, mâkul ölçülerin dışına çıkılmamalıdır. İşte bereket ve feyiz dolu Ramazan ayı, bu çıkmaz sokakta bunalan insanın yarasına merhem olur. 

 

Dünya hayatının hakikî anlamı, nefsin isteklerine karşı mücadeleyle biçimlenir. Yüce dînimizin getirdiği ölçüler, insanın nefsinin arzularını olumlu yönde şekillendirir. Ancak bazen nefis, şeytanın kışkırtmasıyla, kendini büyük görür ve doyumsuz istekler üretmeye başlar. Bu hâl; sahibini isyana, azgınlığa ve fücûra sürükler. İnsan bu konuda sınanır. Cenâb-ı Hak mukaddes kitâbımızda buyurur ki: 

 

“Kişiye ve onu şekillendirene, sonra da ona iyilik ve kötülük kabiliyeti verene and olsun ki: Kendini arıtan saâdete ermiştir. Kendini fenalıklara gömen kimse de, ziyâna uğramıştır.”1 

 

İnsan bu duygularla imtihan edilmektedir Mübârek Ramazan ayı; mü’minin kendini doğru motive etmesinde, nefsini olumlu anlamda şekillendirmesinde, kendini düzeltmesinde önemli bir âmildir. 

 

İnsanın dünya hayatını ikāme ettirirken, nefsin arzu ve istekleri hayâtiyet taşır; ama bitmek bilmeyen hevâ ve hevesler, kişiyi, hataya düşürür. Neticede, mü’min bazen Hak Teâlâ tarafından çizilen, ilâhî çizginin dışına çıkabilir. 

 

Meselâ; insanın yeme-içme ihtiyacı vardır ama bunda aşırıya kaçmak, hastalıklara yol açar ve bu hâl, kişinin sağlığına zarar verir. Veya kişinin mal-mülk edinmesi tabiîdir fakat, meşrû çerçevenin dışında, gayr-i meşrû, haram yollarla yapması, hadde tecavüz olur. Veya insanın birbirini yönetmesi; hakkı îmâr etmesi, hakkı tutup kaldırması adına olursa, güzeldir. Ancak bu yön, zulüm olarak tecellî ederse; o zaman bunun sonu hüsrandır. İslâm, insanın nefsi ile isteklerinin arasına kutsî bir sınır koyar. Ramazan bu dengenin muhafaza edilmesinde ehemmiyetli bir rol oynar. 

 

Şurası kesindir ki, nefis daima kötülüğü emredicidir. Yûsuf -aleyhisselâm-’ın dilinden; 

 

“Ben nefsimi aklamam, çünkü nefis muhakkak kötülüğü emreder.”2 buyurulur. Bu hakikat göz önünde bulundurularak; nefis eğitiminde, Ramazân-ı şerîfin nurlu, huzurlu, nefisleri dizginleyici, gönülleri teskin edici ikliminden istifade etmek, akıllı müslümanın harcıdır. Zira nefislerinde sükûnu sağlayanlar; işte onlar kurtuluşa, felâha erenlerdir. Kādir-i Mutlak buyurur ki: 

 

“Ey huzur içinde olan can! O, senden, sen de O’ndan hoşnut olarak Rabbine dön! Ey can! İyi kullarımın arasına gir. Cennetime gir.”3

 

Mübârek Ramazan ayı inşâallah, bu hakikatleri idrâk etmemize vesile ve zemin olsun efendim. Hayırla kalınız. 

 

______________________

 

eş-Şems, 7-10.

 

Yûsuf, 53.

 

3 el-Fecr, 27-30.