KONUŞMANIN EDEBİ

Sami GÖKSÜN

 

Yüce Mevlâ’mız bizleri sayısız nimetleriyle donatmıştır. İnsanlara ihsân ettiği en büyük nimetlerden biri de dildir. 

 

Dil yani lisan; kendisiyle; 

 

Şahâdet getirilen, 

 

Kur’ân-ı Kerim okunan, 

 

Allâh’a zikir ve niyazda bulunulan, 

 

İyilikler emredilen, 

 

Kötülükler yasaklanan, 

 

Îmâna ve Hakk’a çağırılan en büyük nimettir.

 

Dilin bu kıymeti, bu şerefi yanında tehlike ve âfetleri de büyüktür. Şayet dil, îmânın ve Hakk’ın emrine verilmezse iyilik ve fazîlet adına ne varsa hepsini paramparça eder.

 

O hâlde;

 

Dil, insanı ya huzura, mutluluğa götürür veya felâketten felâkete sürükler. Bu hususta Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuşlar:

 

“Âdemoğlu sabaha erdi mi, bütün uzuvları, dile yalvarıp; 

 

«–Bizim hakkımızda Allah’tan kork! 

 

Zira biz sana tâbîyiz; 

 

Sen istikamette olursan biz de istikamette oluruz, 

 

Sen sapıtırsan biz de sapıtırız!» derler.” (Tirmizî, Zühd, 61)

 

Başka bir hadîs-i şerifte ise şöyle rivâyet edilmiştir:

 

Süfyân İbn-i Abdullah -radıyallâhu anh- anlatıyor: 

 

“−«Ey Allâh’ın Rasûlü! Uyacağım bir amel tavsiye et bana!» dedim. 

 

Şu cevabı verdi:

 

«−‘Rabbim Allah’tır!’ de, sonra doğru ol!»”

 

“–Ey Allâh’ın Rasûlü!” dedim tekrar; “Benim hakkımda en çok korktuğunuz şey nedir?” Eliyle dilini tutup sonra; 

 

“–İşte şu!” buyurdu. (Tirmizî, Zühd, 61)

 

Yüce Rabbimiz Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurur:

 

“Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur.” (el-İsrâ, 36)

 

Yine yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor:

 

“(Öyle mü’minler) ki, onlar boş (lâkırdılardan) ve fâidesiz şeylerden yüz çevirirler.” (el-Mü’minûn, 3)

 

Görülüyor ki; 

 

Yüce Mevlâ’mız; iyice bilmediğimiz bir hususta konuşmayı, kötülüğe vasıta olacak şekilde söz etmeyi yasaklamış ve olgun mü’minlerin boş ve faydasız işlere iltifat etmediklerini beyan buyurmuştur.

 

Bu bakımdan; müslüman, diline sahip çıkmak zorundadır. Müslüman, dilini; küfür, alay, yersiz şaka, düşmanlık, yalan, gıybet, iftira ve nemîme vasıtası yapmamalıdır.

 

Bu hususta Sevgili Peygamberimiz’in, müslüman tarifi ne kadar güzeldir.

 

“(İyi) müslüman, dilinden ve elinden müslümanların zarar görmediği kimsedir. Muhâcir ise, Allâh’ın yasakladığı şeylerden uzak duran kimsedir.” (Buhârî, Îmân, 4-5, Rikāk, 26; Müslim, Îmân, 64-65)

 

Başka bir hadîs-i şerifte ise şöyle buyururlar:

 

“Kim bana; iki çene ve apış arası mevzuunda söz verir kefil olursa, ben de ona cennet için kefil olurum.” (Buhârî, Rikāk, 23)

 

Dolayısıyla dil, Hakk’ın emrine verilip, iyinin ve güzelin vasıtası yapılmadıkça; fertler ve cemiyetler için büyük bir tehlike arz eder. Bu yüzden; nice aileler yıkılır, nice cinayetler işlenir ve nice insan dert ve ıstıraplar içine sürüklenir.

 

“Peki nedir dilin âfetleri?” diyecek olursak; dilin en büyük âfetlerinden biri, çok konuşmaktır. Çok konuşmak çirkin bir huydur. Çok konuşan çok hata yapar; çok hata ise insanı hüsrana sürükler. Bu sebeple müslüman, çok konuşmaktan sakınmalı, yerinde az ve öz konuşmasını bilmelidir.

 

Sevgili Peygamberimiz bu konuda çok güzel bir îkazda bulunarak şöyle buyuruyor:

 

“Allâh’a ve âhiret gününe inanan kimse ya hayır konuşsun ya da sussun!” (Tirmizî, Kıyâmet, 51)

 

Özellikle şu hadîs-i şerif bizim bu mevzuda ne kadar hassas davranmamız gerektiğini ortaya koymaktadır:

 

“Kişiye; yalan olarak, her duyduğunu anlatması yeter!” (Müslim, Mukaddime, 5)

 

Hazret-i Ebûbekir Efendimiz de dilinin altına taş koyarak onu çok konuşmaktan men etmeye çalışırdı. Dilini göstererek;

 

“–İşte bu, beni tehlikelere atan.” buyururdu. (Gazâlî, İhyâ)

 

Dilin büyük âfetlerinden biri de boş konuşmaktır. Yüce dînimiz; boş konuşmayı yasaklamış; dîni, dünyayı ve âhireti ilgilendirmeyen, faydasız konuşmalardan kaçınılmasını fazîlet olarak bildirmiştir.

 

Sevgili Peygamberimiz bu hususta da şöyle buyurmuştur:

 

“Kişinin mâlâyânî şeyleri terki İslâm’ının güzelliğinden ileri gelir.” (Tirmizî, Zühd, 11; Muvattâ, Hüsnü’l-Huluk, 3)

 

“–Kurtuluş yolu nedir?” diye sorulunca Efendimiz şu cevabı vermiştir:

 

“–Diline sahip ol; 

 

Evin başına dar gelmesin, 

 

Günahlarından dolayı gözyaşı dök!” (Müsned, 2/212; 4/158; 5/259; Tirmizî, Zühd, 50)

 

Dilin âfetlerinden bir diğeri de yalan konuşmaktır. Yalan söz, haram ve büyük günahtır. Yalan, hak ve adâleti perdeleyen ve müslümanın kıymetini düşüren çirkin bir sözdür. Müslüman çok ve boş konuşmayacağı gibi dilini yalana da bulaştırmamalıdır.

 

O hâlde müslümanlar olarak bizler dilimize sahip çıkalım ve çok mühim bir nimet olduğunun farkına vararak onu nefsânî ve şeytânî duygulara vasıta yapmayalım. Onu, Kur’ân ile zikrullah ile güzel sözlerle süsleyelim. Onunla iyilikleri emredip, kötülüklerden men edelim. Onu; başkalarının kusurlarını ve sırlarını araştırmak, yalan, gıybet, riyâ, nifak gibi bâtınî haramlardan koruyalım.

 

Hulâsa; 

 

Dilimizle verdiğimiz sözümüzü tutalım. 

 

Çok, boş ve yalan konuşmaktan sakınalım. 

 

Ya hayır söyleyelim yahut susalım.

 

Rabbim bizleri dilimizin bütün âfetlerinden muhafaza eylesin. Âmîn…