ASRIN FELÂKETİ

SEYRÎ (M. Ali EŞMELİ)

 

6 Şubat 2023 sabah 04:17’de başladı kaç asırdır görülmemiş depremler. On bir ili toz-duman ederek peş peşe devam etti. Bir, iki, elli, yüz, derken ana ve artçı olmak üzere büyük-küçük binlerce deprem oldu. Her yer hareketlendi. Kıtalar yerinden oynadı. Beklenenler ve beklenmeyenler, birbiri ardınca âdeta atom bombaları gibi infilâk etti. Fayların nicesi rahatlarken nicesi gerginleşti, nicesi tetiklendi. Bir yanda kahr-ı ilâhî kaynadı, bir yanda rahmet-i ilâhiyye coştu.

 

Ortada yine;

 

Mâlûmlar ve meçhuller cirit attı.

 

Takdîrin ve tedbîrin ibret ibret mesajları da, yine aynıydı:

 

•İllâ sâlih amel. 

 

Yani;

 

•Sağlam, düzgün ve güzel olan ameller / işler.

 

Yani;

 

•Îmânımızın da, ibâdetlerimizin de, davranışlarımızın da, binalarımızın da, şehirlerimizin de, bugünlerimizin de yarınlarımızın da hâsılı yaptığımız tüm işlerimizin ve ezcümle iki dünyamızın da ne olursa olsun sapasağlam inşâ edilmesi. 

 

Çünkü;

 

Bu dünya, bir imtihan harmanı olarak türlü türlü musîbet ve âfetlerle, faylarla ve vaylarla dizayn edilmiş olduğundan dolayı yüce Allah, bizden her şeyi sapasağlam istiyor. Hep bizim için.

 

Bütün mesele;

 

Sağlam, düzgün ve güzel amelde Allâh’ı râzı edecek bir kıvam ve râzı olunacak bir vasıf. Kısaca bugünü de yarını da cennetle buluşturacak bir hayat yapısı.

 

Hiç unutmamalı;

 

Yaşadığımız ağır depremler, hepimiz için çok çok sancılı tembihler ve îkazlarla dolu. Özellikle hem ilâhî kahrın hem de ilâhî lutfun âdeta sansürsüz ve en anlaşılır tercümanı.

 

İşte;

2023’ün Şubat’ında, 1444’ün Receb ayında art arda yaşanan dehşetli depremler neticesinde on bir şehrimizi altüst eden büyük âfetin dile getirdikleri:

 

Aman yâ Rab, ne müthiş bir kıyâmet koptu bir anda,

Amansız bir felâket yağdı on bir ilde, her yanda.

Binâlar dağ gibiyken toz misâl etrâfa savruldu,

Dumanlar boğdu taş altında canlar yandı, kavruldu.

O an yapraktan âciz hâlde her şey oldu birden tuş,

Bütün efsâne, bir varmış bu istasyonda bir yokmuş!

Devâsâ kütleler, hanlar, betonlar döndü enkāza,

Resimlik şen sokaklar, caddeler yırtıldı tüm havza. 

Kalın, mağrur sütunlar, hiç rükûsuz secdeler etti,

Hasar hüsrân olurken, ansızın bir depreniş yetti.

Duvarlar, sanki mahşer sûru üflenmiş uçan çuldu,

Bloklar sanki karton levhalarmış, hepsi burkuldu,

Demir raylar dahî kıvrıldı yoldan çıktı kaç metre,

Damarlar pençelerden yıldı, herkes kaldı bîçâre.

O an çepçevre dehşet sardı her bir nefsi, her aklı,

O an biz perdesiz gördük, neler zâhir, neler saklı!

Olurken târumâr ard arda damlar, hâneler, canlar,

Çelimsiz bir sinekten künyesiz, güçsüzdü insanlar.

Büyük coğrafyalar sarsıldı, engin kıt‘alar kaydı,

Ne korkunç ortadan ayrıldı dağlar, korkular yaydı.

Kayaymış, sert tepeymiş, ezdi bir el, sille vurdukça,

Mekânlar öyle yeksân oldu ah, her yer, paramparça!

Asırlardır birikmiş tüm gazaplar, sanki toplandı,

Zemin bir etti güm, herkes bu dünyâ patlıyor sandı.

Atom bir bomba, ondan çok fecî bir infilâk oldu,

Ne anlatsak da heyhât, anlatılmaz bir helâk oldu.

Uyurken fırlayıp hıçkırdı her göz, her yürek, her yâd,

Her evden koptu bir çığlık, ciğerden her çeşit feryad!

 

Bu deprem başka bir şey, başka bir âfetti, söz yetmez,

Neler bilsek, muammâ aynı, noksan bilgi kâr etmez!

Çökerken arza bir kâbus, figanlar Arş’a yükseldi,

Yücelmiş gökdelen katlar, kâğıttan fazla inceldi.

Ufuklar söndü, en mümtâz eserler yerle bir oldu,

Doğarken öldü bülbüller, açarken goncalar soldu.

Acıkmış depremin insan yiyen tırtıklı ağzında,

Donup kaldık soğuk bir korkunun her türlü nabzında.

Bunun bizlerde yoktur nokta bir târîfi yâ Rabbî,

Derinden kükreyen bir ses, perîşân etti her kalbi!

 

Bu ses, her bağra çok endîşeler, çok kaygılar kattı,

Bu ses, hiç durmadan her zihni evhamlarla zıplattı.

Bu ses lâkin, diğer yandan ferahlık verdi mâtemde,

Bu ses, hem bir sekînet, hem sükûnet oldu âdemde.

Kezâ, öd patlatan bir sayha, hem rahmet sedâ buydu,

Duyanlar duydu, hâtiften gelen hâkim nidâ şuydu:

 

–Sen âcizsin, zayıfsın ey beşer, hiçsin şu an, anla,

Sarıl Allâh’a, kurtul tâ ebed mahvolma isyanla!

Vefâ yoktur çürük toprakta muhkemlik nedir, fark et,

Nedir derman, nedir son âkıbet, son çâre, idrâk et!

Yıkılmaz hâneler diksen de, bir gün devrilir illâ,

Bu fânî mülkü gelgeç bir ikāmet eylemiş Mevlâ.

Ne yapsan burda en sağlam da fânîdir ve göçkündür,

Bu göçkün yerde fânî olmayan îmar, ne mümkündür!

Ecel var, her zaman encam budur, ey yolcu, dünyâ bu,

Muvakkat ömrü sonsuz sanma, hîç aldanma, rü’yâ bu!

Mukadderdir uyanmak şüphe yok mahşer sabâhında,

Uyan vaktinde ey kul, tevbekâr ol, yanma vâhında!

Oyunbazlar hesâb etsin, biraz raks etti fay hattı,

Biraz raksın ne çok eyvâhı varmış, işte vay hattı!

Hayât evdeydi, derken, her nefis yatmak peşindeydi,

Ölüm püskürdü damlardan, hayât evden kaçış şimdi.

 

Cıvıldarken diyarlar, oldu sessiz, kimsesiz berzah,

Cezâdan önce her mes’ûlü ıslāh eylesin Allah!

Günâhın zevki, en tatsız, felâket bir zehir oldu,

Güleç, coşkun, güzel iller, hayâlet bir şehir oldu.

Binâlar bir vapur, dipsiz zeminler bir deniz sanki,

Kabarmış dalgalar kaç yurdu altüst etti, gördük ki;

Bir an, bir dakkacık deprem, silâhlardan beter muhrip,

Savaş meydânı bir târihte yoktur böyle bir tahrip!

Bilimsel argümanlar şaştı, meçhul çıktı bildikler,

Uzay asrında tezler çöktü, mağlûp oldu teknikler!

Değişken fayların sırtında zik-zak belgeler deste,

Tüten ilmî yorumlar, zan ve tahminler değişmekte.

Değişmez çünkü çok bilmekle, az bilmekle kul aczi,

Kopan bir fay için allâmelerden var mı bir terzi?

Görünmezken muhakkak beklenen bir giz, nedir tedbir?

Nasıl baştan görünsün sonra hiç beklenmeyen takdir?

 

Garip bir sır bu depremler, çözülmez boş tezatlarla,

Ne meşhur çarşılar yok oldu gamsız, kör mezatlarla.

Basit bir mal yüzünden ham nefis çok büktü ahlâkı,

Bu girdâb oldu balçık yerde kıskıvrak cefâ çarkı!

Bugün ıssız yalanlar, dün harâm uğrunda heyheydi,

Selâmet oysa, çok berrak, çamursuz bir helâldeydi.

 

Helâlin, doğrunun, sağlamlığın timsâli vicdanlar,

Yıkan depremde dimdik durdu onlar, anlayan anlar.

Cihânın bağrı hoplarken bu deprem çok şedîd oldu,

Bütün mü’min göçen kullar ölümsüz bir şehîd oldu,

 

Ezelden haşre dek ey yolcu, haktır, bellidir tuğrâ,

Her inkâr boş, bu dünyâ, imtihan devrânıdır zîrâ:

Kesinkes her şeyin dermânı vardır, hem de pek çoktur,

Fakat mutlak çözümler, bir sınırdan sonra hiç yoktur!

Mekân yok, kesmesinden, kusmasından depremin hâriç,

Kaçış yok çelmesinden, bükmesinden, yutmasından hiç!

Kaçış yok yakmasından, akmasından, taklasından da,

Kaçış yok en nihâyet hak emirden, ey beşer, burda.

Emin, sağlam binâ şarttır, fakat es geçme takdîri,

Korur lâkin, ecelden kurtuluş zannetme tedbîri!

Zaman gösterdi tekrar, tek fasıllık bir hayal toprak,

Hayat, balçık değil saf ruhla sonsuz bir huzûr ancak.

 

Neler söyler bu deprem dinlesin herkes bu tahrîbi,

Dedik: Eyvâh, aman affeyle, n’olur kızma yâ Rabbî!

İnandık, Can Muhammed Mustafâ’nın hatrı bir âyet,

Dedik candan: Aman yâ Fahr-i Âlem, titredik gāyet.

Duâlar, tevbeler sel oldu, yaşlar döktü mâsumlar,

Nihâyet kahr-ı ferman lutfa tebdîl oldu bir miktar.

Gazap bir yanda kaynarken ilâhî merhamet coştu,

Kanat çırpıp semâlardan o an bin bir melek koştu.

O an hattâ felekler, kâinat yalvardı Allâh’a,

İnâyet geldi Mevlâ’dan, bu mâtem yüklü eyvâha!

 

Göçüklerden, molozlardan, ne imkânsız yığınlardan,

Saatler sonra, günler sonra, tek tek çıktı birçok can.

Susuz, aç, sağ kalınmaz bunca, derken devrin üslûbu,

Neler gösterdi Hak: –Allâhu ekber, başka bir şey bu!

Neler gördük, en olmazlar olurken dolduk îmanla,

Kıyâmet kopsa, Allah’tan kesilmez tek ümîd, aslā!

Duâ, tekbir, şahâdet, tevbe, istiğfarla cân ördük,

Şaşırtan tablolar, bambaşka bin bir mûcizat gördük!

Şükür, hıfzetti Mevlâ’mız neler kurtuldu enkazdan,

Minik canlar, civanlar, anneler kurtuldu enkazdan!

 

O an millet ve devlet bir olurken gayriler şaştı,

Kenetlendikçe biz, fırsatçı hâinler kuduzlaştı!

Çığırtkanlar, virüs tipler, reziller, türlü câsuslar,

Bu topraklar karanlıktan fenâ olsun diyen puslar,

Zehirler kustular kasten yalanlar yaydılar çın çın,

Yıkılmaz bizde ruh, yıkmak için saldırdılar hırçın!

Büyük bir şânı en düşmanca bir işgāl inâdıyla,

Yazık, hâlâ tuzaklar kurdular, küfrün tezâdıyla!

Hedef: Dimdik duran îmânı isyanlarla çöktürmek,

Vatandan, on asırdır bir tutan tevhîdi söktürmek!

Ezan sussun diyenler, bayrak insin fikri gütmekte,

Bu mü’min halkı Kur’an’sız bırakmak, hangi tür beste?

Niyetler sinsi, vahşî, kanlı, yalnız maskeler câzip,

Davul çalmakta rol rol doğruluktan dem vuran kâzip!

Dönüp tûfâna baksın, kavrasın mantık, ne söyler Hak,

Yerin devrânı -şek yok- göklerin fermânıdır ancak.

Dedemlerden bilir her çağ, çöküp devrilse her yalçın,

Yıkılmaz yurdumun îmânı, çökmez rûhu İslâm’ın!

Bu millet hep muzafferdir, geçer en zorda her bendi,

Her âfet başka fendir nesle, olmaz zâlimin fendi!

 

Mühim yerdir bu cennet memleket, elzemdir istikrar,

Cehennem olmasın ey kahramân evlât, yeşert tekrar!

Neler söyler yerin bağrında sâkin durmayan volkan?

Bakıp seyretmesin hiç kimse, herkes dinlesin candan!

Neler söyler bu deprem, doğru duymak, anlamak lâzım,

Neler söyler göçüklerden bütün dünyâya son rıhtım?

Ne söyler şimdi fay hattında tüm iller ve İstanbul?

Yarın mâlûm olan gerçek, bugünlerden neden meçhul?

O meçhul hangi emrin sırrıdır, gerçekte kim onsuz?

Neler yapmak gerek, idrâk edenler kurtulur sonsuz.

 

Bugün tekrar uyandık, anladık, biz âciziz yâ Rab,

Muhammed Mustafâ hatrıyla dermân isteriz yâ Rab!

Şifâ Sen’den, devâ Sen’den, meded Sen’dendir Allâh’ım,

Hayat Sen’den, ölüm Sen’den, ebed Sen’dendir Allâh’ım!

Duâmız sâde Sen’den, arzumuz yalnızca lutfundan,

Büyük gufrâna erdir dâimâ lutfeyle yâ Rahman!

Garip kalmış figanlar bizde yâ Rab, merhamet Sen’de,

O sonsuz rahmetinden, şefkatinden var mı bir müjde?

Huzûrundan Sen’in düşmekle mahcûbuz, gönüller mum,

Her an sarsan şu gurbet, yâ İlâhî, etmesin mahrûm!

Neler bilsek de biz, takdîre dâir câhiliz yâ Rab,

Kader sarsınca fark ettik nasıl bir gāfiliz yâ Rab!

Günahkârız, velâkin mü’miniz, kahretme Allâh’ım,

Dayanmaz en kavî dağlar, aman depretme Allâh’ım!

Dayanmaz yardım etmezsen, döner vîrâna her belde,

Dayanmaz, toz olur en güçlü taşlar, kök temeller de!

Zemin kaymakta, ürkek hâlde yalvarmaktayız yâ Rab,

İnâyet kıl, bu mahzun halkı hıfzet, boğmasın girdab!

Aman, kat kat felâket yağdırıp toptan harâb etme,

Zaman zâten serap, son ânı yâ Rabbî, serâb etme!

Unuttuk gün telâşından, hatırlattın selâlarla,

Kitaptan almadık son dersi, öğrettin belâlarla.

Ne olsak müstehak, affet, bu tür öğretme Allâh’ım,

Perîşânız, yutan bir korkudan titretme Allâh’ım!

Gazaptan kimse kurtulmaz Sen’in imdâdın olmazsa,

Musîbetler helâk eyler, mübârek yâdın olmazsa!

Vahim sarsıntılar berbâd eder, etmezsen âsûde,

Boyun büktük, niyâzlar eyledik, ıslandı seccâde.

Bu hicranlar çağıldar, böyle deprem verme Allâh’ım, 

Sekiz cennet çiçek ser, rûha enkaz serme Allâh’ım!

 

Duâmız, yâ İlâhî, cümle halkın can lisânıyla,

Gönül, rahmet diler on bir ilin bin bir figānıyla.

 

Bu topraklarda yâ Rab, bunca deprem başka bir ibret,

Suâl olmaz mukadder hikmetinden Sen’dedir kudret!

Dilersen canlı eylersin, dilersen öldürürsün Sen,

Dilersen ağlatır Rabbim, dilersen güldürürsün Sen.

Dilersen bir felâketten doğar bin türlü nîmetler,

Taşar hattâ musîbetten nihâyetsiz ne rahmetler!

 

Bu Seyrî yalvarır yâ Rab, o lutfun tercümân olsun,

Bugünler çıksın enkazdan, yarınlar sütlimân olsun!

 

Yenidoğan / Sancaktepe / İSTANBUL                         

 

vezni: mefâîlün / mefâîlün / mefâîlün / mefâîlün