ZOR OLANI YAPIYOR, KOLAY OLANI YAPMIYOR!

Fahri SARRAFOĞLU sarrafoglufahri@gmail.com

 

İstanbul’u gezmek isteyenleri ilk götürdüğüm yerlerden birisi Edirnekapı Şehidliği’dir. Burada asırlardır binlerce şehid ecdâdımız yatmaktadır. Siz okurlarımıza da tavsiye ederim; İstanbul’a geldiğinizde Eyüp Sultan -radıyallâhu anh- Hazretleri, Fatih Sultan Mehmed ve Edirnekapı Şehidliğimizi mutlaka gezin. Zira orada ne âlimler ne şehidler var. Hepsini hem ziyaret edelim hem de tavsiye edelim. Hüdâyî Vakfı’mızın yurtlarında kalan genç kardeşlerimizle zaman zaman ziyaretler yapıyoruz. Yine bir şehidlik ziyaretinde, mezarların temizliğini yapan yaşlı bir amcamızın sözleri dikkatimi çekti. Sık sık aynı sözleri tekrarlıyordu: 

 

“–Zor olanı yapıyor, kolay olanı yapmıyor. Zor olanı yapıyor, kolay olanı yapmıyor…” 

 

Allah Allah ne demekti bu? Dikkatimi çekti, gençlere îzâhatı verdikten sonra amcanın yanına gittim sordum: 

 

“–Amcacığım kolay gelsin.” 

 

“–Sağ ol evlâdım, sana da kolay gelsin. Deminden beri seni dinliyorum. 

 

Anlat ama ölü gibi anlatma ne sen ölü gibi anlat, ne de bunları ölü gibi anlat! 

 

Şehidler ölmez biliyorsun değil mi?” 

 

“–Elbette efendim. Sağolun bundan sonra inşâallah ölü gibi anlatmam. Ne güzel bir tavsiye oldu, teşekkür ederim. Ama bir suâlim var, müsaade ederseniz… Merak ettim, deminden beri hem mezarların otlarını temizliyor hem de, dilinizle hep; «Zor olanı yapıyor, kolay olanı yapmıyor. Zor olanı yapıyor, kolay olanı yapmıyor…» diyorsunuz. Ne demek bu?” 

 

“–Bak evlâdım, benim ismim Cafer; buralara gelirim, -Allah rızâsı için- buradaki sahipsiz, bakımsız mezarları temizlerim. Temizlerken de etraftaki diğer mezar taşlarına bakarım ve içimden hep bu sözü söylemek gelir. Yani insanlar bu dünyada camiler, çeşmeler, okullar yaptırıyorlar. Öğrenciler okutuyorlar. Onlara yardım ediyorlar. Yani zor olanı başarıyorlar. Fakat yapılması daha kolay olan ama insanların yapmadığı bir şeyi unutuyorlar. İşte ona şaşırıyorum evlâdım.”

 

İyice merak etmiştim. Cami yaptırmak, okul yaptırmak, birine yardım etmek epey önemli sâlih amellerden. Bundan daha kolay olan ama insanların yapmadığı şey neydi acaba?

 

Cafer Amcaya sordum: 

 

“–Peki amcacığım, bana şu işin aslını anlatır mısın? Zor olan nedir? Bizim gençlerimiz için de güzel bir ikram olur sizin açıklamanız.” 

 

“–Evlâdım; insanlar sabah kalktığı zaman, ilk önce kendine güler yüz göstermeli. Bedenini selâmlamalı. Ev halkına tebessüm etmeli. Sonra dışarı çıktığında; apartmanda gördüğü komşusuna, otobüse binerken, otobüs şoförüne güler yüz göstermeli. Ben her otobüse binişimde mutlaka şoföre selâm veririm, müsaitse de omuzuna dokunur duâ ederim, içimden; «İşi gücü rast gelsin!» derim. O gün taşıyacağı kaç bin kişi varsa hepsine enerji olsun diye duâ ederim. 

 

Düşünün, bu sizce zor mu toplasanız otuz saniyenizi almaz. Her iş niyet evlâdım… İş yerine vardığında; işçi olsun patron olsun, âmir olsun memur olsun, etrafına güler yüz göstermeli. Bir selâm vermek, tebessüm etmek; Merhaba!» demek yahut da; Hayırlı Günler!» demek dahî ikram olur. 

 

Ama günümüzde insanlarımız aslında yapılması üç-beş saniye bile sürmeyen tebessüm etmeyi unutuyor. Onun yerine daha zor olan surat asmayı tercih ediyor. Yahut da surat asmasa bile, yüzü don yağı gibi duruyor. Böyle olmayalım evlâdım, Rabbimiz ne buyuruyor: 

 

O vakit, Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın; hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi.» (Âl-i İmrân, 159) 

 

Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz de ne buyurmuşlar, bak dur, onu da söyleyeyim sana: 

 

Siz; insanların hoşnutluğunu, mallarınızla kazanamazsınız. (Paranızla onları kuşatamazsınız.) Onların hoşnutluğunu, ancak (gönüllerinizle), güler bir yüz ve güzel bir ahlâkla kazanabilirsiniz.» (Ebû Yâlâ, Müsned, XI, 428 [6550]; Deylemî, I, 392) 

 

Bir müslümana çatık kaşla bakmak haramdır. Güler yüzlü olmayan kimse, mü’min sıfatlı değildir. Müslim, gayr-i müslim herkese karşı güler yüzlü olmalıdır.” 

 

Cafer Amcamızın sözleri âdeta yağmur damlaları gibi yüreğimize işliyordu. Elbette, gülümsemek veya duâ etmek, yahut da iyi niyette bulunmak kolaydı. O zaman niye yapmıyoruz ki değil mi? 

 

Cafer Amcamız devam etti sözüne: 

 

“–Değerli gençler, sizler üniversitede okuyorsunuz, hepiniz yarın devlette bir vazife alacaksınız veya özel müesseselerde çalışacaksınız yahut belki de kendi işinizi kuracaksınız. Ama üniversite size diploma verir, kitap ismi verir, belki biraz da kafanızı kullanırsanız çevre verir. Ama eğer siz aldığınız diploma ve bütün bilgilerin önüne TEBESSÜMÜ, İYİ NİYETİ, HERKES İÇİN DUÂ ETMEYİ de eklerseniz, inanın gençler işiniz hep rast gider. Çünkü Allah; kullarına hizmet edeni sever, ona işlerini kolaylaştırır…” 

 

Değerli okurlarımız, biz de inşâallah Cafer Amcamızın bu sözlerini aldık kabul ettik. İnşâallah ömrümüzün devamında bunları uygularız. 

 

Kısaca: 

 

“Ona yumuşak söz söyleyin. Belki öğüt alır yahut korkar.” (Tâhâ, 44)

 

“İyi ve güzel bir sözle, bir kusur bağışlamak; kendisini bir eziyet takip eden sadakadan hayırlıdır. Allah zengindir, Halîm’dir.” (el-Bakara, 263)

 

 “İyiliği, güzel yüzlü kimselerden talep ediniz.” (Buhârî, et-Târîhu’l-Kebîr, I, 51, 157) 

 

“Mü’min kardeşinin yüzüne tebessüm etmek, sadakadır.” (Tirmizî, Birr, 36, 45)

 

“Din kardeşine güler yüz göstermek, iyi şeyler öğretmek, kötülük yapmasını önlemek birer sadakadır.” (Tirmizî, Birr, 36)