KÂĞIT DEĞİL KUR’ÂN YANMAZ

SEYRÎ (M. Ali EŞMELİ)

 

Kâfirin kalbi de kör, bir de karanlıkta bakar,

Özde Kur’ân’ı değil, kendini aslında yakar!

Bin kâğıt yansa da, Allah sözü Kur’an, yanmaz,

Sûr’a yaklaştı cihânın sonu, kim uslanmaz?

 

Niye Kur’ân’ı hedef yaptı rezil densizler?

Niye hadsizliği cür’et sanıyor dinsizler?

Niye hep hayra tuzak, hep kötülüktür korunan?

Daha fışkırdı çamurlar, daha kirlendi yunan?

Bulsa fırsat, olacaklar beterin en beteri,

Yarının hür kanadından yolacaklar hüneri!

Şer, fesat, kin ve zulümdür, iyi bildikleri iş,

Fitnebaz şöhrete derler; ne kadar tatlı gidiş!

Köpürürler iki toz görseler onlar, bizde,

Ama milyonları mahvetse o hinler, yine de;

Hürriyettir bu diyorlar, nedir onlarda gömü?

Çiğnemek başkasının hakkını, özgürlük mü?

 

Kasteden Hazret-i Kur’ân’a bugün hangi hesap?

Onu ahrette yutar en acı, en sancı gazap!

Burda şuh kahkahalar, orda figandır, ebedî,

Kahpe dünyâ yine zâlimliğe suçtur, demedi.

En günah kibriti tüttürmek için ısrar ne?

Hiç kıyâmette cezâ şimşeği çakmaz mı hine?

Ey sefil, kahr-ı ilâhî, sayısız sille çakar,

Yevm-i mahşer sana kıpkırmızı bir tasma takar!

Hak kitaptan yana kim nefrete saplandıysa,

Dağıtır pençe-i hüsran, kül eder kor ve tasa!

Burda en sahte terâzîye oturmuş, konuşan,

Şüphe yok, ordaki mîzanda ciyaklar; el-aman!

Burda aslan kesilen, orda miyav hüngürtü,

Burda alkışlar alan, orda alır bir sürü tü!

Burda mâsum görülen, gösterilen, başka çıkar,

Orda leş bağrına gündüz-gece volkanlar akar!

Burda en berbatı en süslü sanan mutlu nefis,

Orda feryâda döner, her şeyi isten daha pis!

Burda Allâh’a ve Peygamber’e zıt bir mantık,

Yalvarır orda «şefâat» diye çığlık çığlık.

Burda Kur’ân-ı Kerim lutfuna nankörlük eden,

Orda imdat dilenir, kurtulamaz közlerden.

Önce fânî bu hayat, sonra da bâkî bir ömür,

Burda cennet denilen, orda cehennem ve kömür!

 

Ey cihan, tütmeden evvel yüce Kur’ân’a çalı,

Azıcık ince düşünmez mi akılsız kafalı?

Buranın yangını n’eyler yücelerden yüceye?

Oranın nârı, ne etmez balon olmuş cüceye!

Burda hırçın kuduranlar övünürler ocağa,

Orda titrek mum olurlar dövünürler sıcağa!

Kim bu Kur’ân’a hasım, sâde harap bir ahmak,

Tüm azaplar, onu sonsuz kavurur, en dibe bak!

 

İbret alsın sapıtan, düşmeden evvel nâra,

Yanmadan affa koşup şimdi sarılsın nûra!

 

Ey cihan, söyle ezelden beri devran ne diyor?

Söyle cennet mi cehennem mi devâ, hangisi zor?

Aradan sahneyi çek, perdeyi kaldır söyle,

Halkı aldatmasın iblîs, uyutan gölge ile.

Tevbe vaktinde uyansın beşeriyyet ufku,

Hıçkırıklar gibi gufrâna dönüşsün korku!

Şâyet isterse dilekler yedi kat gökte kabul,

Yerde ârif yaşasın Hazret-i Kur’ân ile kul.

Bedr-i takvâ ediversin gözünün merceğini,

Tâ ki, berrak görüversin gelecek gerçeğini.

 

Ey cihan, Hakk’a muhabbet bize çöllerde havuz,

Yolcuyuz, başka değil nûr-i Muhammed kılavuz!

Haşre dek, her kula elzem, yaratan Rabbe vefâ,

Son vahiy müjdesi, her mü’mine rahmet ve şifâ.

 

Sen de hürmetle a Seyrîyaşayan canla oku,

Canda Kur’ân, bizi cennetlik eden sırrı doku!

 

Vezni: feilâtün / feilâtün / feilâtün / feilün

           (fâilâtün)                              (fa’lün)