HAKLARIYLA KOMŞULUK

Sami GÖKSÜN

 

Fert ve cemiyetin mutluluğu ve gelişmesi için, insanlar arası münasebetlerin en samimî duygularla kurulması, gücünü; adâlet, ferâgat ve ikram ölçülerinden alması gerekir. 

 

Bu yüzdendir ki sık ve sürekli olarak bağlantı kurduğumuz kişilerle, zaman zaman görüştüğümüz insanların haklarına özellikle saygı duymamız ve onlarla olan münasebetlerimizi ahlâk ve fazîlet ölçüleri içerisinde yürütmemiz lâzımdır. 

 

Bu sebeple; köyde-kasabada, dairede-atölyede, okulda-sınıfta, caddede-apartmanda, alımda-satımda, otobüste-vapurda hulâsa muhtelif yer ve şekiller içerisinde sürekli veya aralıklı olarak kendileriyle alâka kurduğumuz ve bir kısmını dost edindiğimiz insanlar, komşularımızı meydana getirir.

 

Kendilerine karşı emniyet ve hayır kaynağı olmamız gereken münasebetlerimizin bütünü de «komşuluk» müessesesini oluşturur. 

 

Fert ve toplum hayatındaki büyük ehemmiyetinden dolayıdır ki, komşuluk, Kur’ân-ı Kerîm’in Nisâ Sûresi’nin 36. âyet-i kerîmesi ve aziz Peygamberimiz’in hadîs-i şerifleri ve üstün tatbikatıyla ihtişamını ve dokunulmazlığını kazanmıştır.

 

Yüce Rabbimiz, zikrettiğimiz âyet-i kerîmede şöyle emreder:

 

“Allâh’a kulluk edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. 

 

•Anne-babaya, 

 

•Akrabaya, 

 

•Yetimlere, 

 

•Yoksullara, 

 

•Yakın komşuya, 

 

•Uzak komşuya, 

 

•Yakın arkadaşa, 

 

•Yolcuya, 

 

•Ellerinizin altında bulunanlara iyi davranın. 

 

Allah kendini beğenen ve böbürlenip duran kimseyi asla sevmez.” (en-Nisâ, 36)

 

Mutluluğa ulaştıracak en güçlü öğütleri bizlere sunan ve sevdiren Sevgili Peygamberimiz de bu hususta şöyle buyururlar:

 

“Her kim Allâh’ın ve Peygamberi’nin kendisini sevmesinden mutlu olursa komşularına ikrâm etsin! Onlarla iyi geçinsin!” (Beyhakî, Şuab, III, 110-111)

 

Dînimiz İslâm; komşuluk müessesesini ferdî ve ailevî hayatı güçlendirici, içtimâî problemlere ilk plânda önem verici, ıstırap ve saâdeti umumîleştirici bir kuruluş olarak kabul ve takdim ettiği içindir ki komşularımıza karşı âdil, hoşgörülü ve yardım edici olmamızı isteyerek geçiştirmemiş, köklü bir îman mevzuu olarak değerlendirmiş ve kanunlaştırmıştır.

 

Sevgili Peygamberimiz bu hususta şöyle buyurur:

 

“Allâh’a ve âhiret gününe îmân eden kimse, komşusuna iyilik etsin. 

 

Allâh’a ve âhiret gününe îmân eden kimse, misafirine ikrâm etsin!” (Müslim, Îmân, 77)

 

Komşularımız için hayırlı bir insan olmamızı îmânımızın îcâbı hâline getiren İslâm dîni, çevremizi oluşturan bu insanlara karşı alâkasız kalmayı ve onlara karşı maddî ve mânevî olarak ilgilenmemeyi de îman hayatımıza gölge düşüren suçlardan saymıştır. Bakınız bu konuda Sevgili Peygamberimiz ne buyuruyor:

 

“Allâh’a ve âhiret gününe inanan kimse sakın ha komşularına eziyet etmesin. (Onları üzücü, zarara uğratıcı söz, iş ve davranışlardan kaçınsın.)” (Buhârî, Edeb, 3; Müslim, Îmân, 75)

 

Büyük sahâbe Muâz bin Cebel rivâyet ediyor. Buyuruyor ki:

 

“Hazret-i Peygamber -sallâl­lâhu aleyhi ve sellem-’e; 

 

«–Komşu hakkı nedir, yâ Rasûlâllah?» diye sorduk. 

 

Şöyle buyurdular:

 

«–Komşun;

 

•Borç istediğinde verirsin, 

 

•Yardım istediğinde yardım edersin, 

 

•Muhtaç ise verirsin, 

 

•Hasta ise ziyaret edersin, 

 

•Vefat ederse cenazesine gidersin, 

 

•Bir nimete kavuşursa sevinirsin ve onu kutlarsın, 

 

•Bir musîbete uğrarsa üzülürsün ve ona tâziyede bulunursun, 

 

•Tencerenin kokusuyla onu rahatsız etmezsin, 

 

•Ona pişirdiğinden verirsin, 

 

•Binanın üzerine çıkmazsın, onun izni olmadan ferahlatıcı rüzgârını kesmezsin, 

 

•Meyve aldığında ona da hediye edersin, hiç olmazsa evine getirirsin, 

 

•Çocuğun onun çocuğunun gıpta edeceği bir şeyle çıkmaz. 

 

Ne dediğimi anlıyor musunuz? 

 

Komşunun hakkını ancak Allâh’ın çok az şanslı kulu gözetebilir.»” (Harâitî, Mekârimü’l-Ahlâk, 250)

 

Bir defasında Efendimiz, Âişe Annemiz’e hitâben; 

 

«Kurban etini dağıtmaya önce komşumuz yahudiden başla!» buyurmuşlardır.” (Kurtubî, V/188)

 

Yine Sevgili Peygamberimiz şöyle buyuruyor:

 

“Cebrâil bana komşuya iyilik etmeyi o kadar tavsiye etti ki neredeyse komşuyu komşuya mîrasçı kılacak zannettim.” (Buhârî, Edeb, 28; Müslim, Birr, 140, 141)

 

Hulâsa; 

 

Üzülerek ifade etmeliyiz ki; İslâm’ın ahlâk ve fazîlet düsturlarından nasibini alamayan biz mü’minlerin arasında; komşuluk vazifeleri kudsiyetini ve ihtişamını kaybetmektedir. 

 

Aynı apartmanda oturdukları hâlde birbirlerini tanımayan, birbirlerine selâm vermeyen, aynı asansörde çıktıkları veya indikleri hâlde; «Nasılsınız?» dahî demeden inip giden komşular, alabildiğine çoğaldı. 

 

O tür komşulara Allah Rasûlü’nün şu sözünü hatırlatarak sözlerimi bitiriyorum:

 

“Komşusu, zararından emin olmayan kimse cennete giremez.” (Buhârî, Edeb, 29; Müslim, Îmân, 73)

 

Yüce Rabbim bizleri hakikî komşuluk yapanlardan eylesin! Âmîn…