Coşkulu Karşılama ile MEDİNE’YE GİRİŞ -2-

Âdem SARAÇ vardisarac@yahoo.com.tr 

Rasûlullah -aleyhisselâm-’ı karşılamak için toplanmış olan kalabalığın coşkusu ve heyecanı gittikçe artıyordu.

 

Herkeste ayrı bir coşku, herkeste ayrı bir sevinç vardı. Bunca tezahürat arasında ilerlemeye çalışan Kasvâ; biraz gittikten sonra, birdenbire tekrar geri dönüp ilk önce çöktüğü yere kadar geldi ve oraya tekrar çöktü. Artık oradan kalkmadı. Boynunu ve göğsünü yere uzatıp böğürmeye ve sağa sola depreşmeye başladı.

 

Peygamberimiz -aleyhisselâm-; Kasvâ’nın dönüp buraya çökmesi karşısında, önce etrafına şöyle bir bakındı. Sonra da devesinin üzerinden inerken şöyle buyurdu:

 

–İnşâallah, menzilimiz burasıdır!1

 

Heyecan doruktaydı. Ama burada bir aile vardı ki, onların heyecanı doruğun çok üzerindeydi. O kadar sevinmişlerdi ki, heyecanlarından yerlerinde duramaz olmuşlardı.

 

Kasvâ çöktüğü zaman, Hazret-i Cebbâr bin Sahr;2 hemen ileri çıkıp, deveyi çöktüğü yerden kaldırarak, kendi evinin yakınında çöktürmek için ayağı ile dürtüp tepti. Onun bu hareketini gören Hazret-i Hâlid bin Zeyd,3 tatlı sert çıkıştı:

 

–Ey Cebbâr! Rasûlullâh’ın devesini benim evimin önünden kaldırmak için boşuna uğraşma!

 

Hazret-i Cebbâr gibi, Medineli müslümanlar da Peygamberimiz -aleyhisselâm-’ın yanından ayrılmıyor, herkes O’nu götürüp ağırlamaya can atıyor ve bu hususta birbirleriyle yarışıyorlardı. Hem o kadar ki, iş gittikçe büyüdü ve tartışmaya başladılar. Bu büyük arzu ve istekten çok memnun olan Peygamberimiz -aleyhisselâm- devreye girdi:

 

–Akrabamızın evlerinden, buraya en yakın olanı hangisidir?4

 

Hazret-i Ebû Eyyûb Hâlid bin Zeyd, büyük bir heyecanla atıldı:

 

–Bizim evdir yâ Rasûlâllah! İşte; evimiz şurası olup, kapısı da şurada görünmektedir!5

 

Devenin çöktüğü yere en yakın ve kapısı da açık olan bu eve rağmen, coşkulu kalabalık, ısrarla, Efendimiz’in kendilerine gelmesini istiyorlardı. Bu büyük misafiri ağırlamak için yarışan bu büyük şahsiyetler içinde Neccâr oğulları, aralarında kur’a çekilip kur’a Hazret-i Ebû Eyyûb Hâlid bin Zeyd’e çıkmadıkça, Peygamberimiz -aleyhisselâm-’ı ağırlamak şerefini bırakmaya râzı olmayacaklarını söylediler. Neticede çekilen kur’a yine Hazret-i Ebû Eyyûb’a çıkınca, susmak zorunda kaldılar. Buna çok sevinen Hazret-i Ebû Eyyûb Hâlid bin Zeyd, Peygamberimiz -aleyhisselâm-’a döndü:

 

–İşte evim, işte ben ve işte ailem! Müsaadeniz olursa, devenizdeki eşyalarınızı içeri taşıyayım yâ Rasûlâllah!

 

Olur, taşıyın!6

 

Hazret-i Ebû Eyyûb Hâlid bin Zeyd, hemen Kasvâ’nın yükünü indirdi. Palanını soydu. Yükünü evine taşıyınca Peygamberimiz -aleyhisselâm-, cihanı aydınlatan bir gülümsemeyle beraber güzel bir latîfe yaptı:

 

–Kişi, binitinin ve eşyalarının yanında olmalı!7

 

Eşyalar eve taşınınca, o heyecan esnasında Kasvâ bir an öyle ortada kalıverdi. Hemen ileri çıkan Hazret-i Es‘ad bin Zürâre,8 Kasvâ’nın yularını tutup kendi evine götürdü. Ağılının en güzel, en havadar ve en iyi yerine bağlayıp, hemen Rasûlullah -aleyhisselâm-’ın yanına döndü.

 

Bu arada da Peygamberimiz -aleyhisselâm-’ı karşılayan, Hâlid bin Zeyd Ailesi; büyük bir heyecan ve neşe içinde, misafirlerin en şereflisini ağırlamak için sabırsızlanıyordu:

 

–İçeri buyur yâ Rasûlâllah! Hem Sen ve hem de yol arkadaşın için, ikinizin de yeri hazırdır. İçeri buyurunuz!9

 

Medineli müslümanlar olan ensar ile Mekkeli müslümanlar olan muhâcirler; hepsi tek vücut olmuş, Rasûlullah -aleyhisselâm-’ı karşılamanın heyecanını yaşıyorlardı. Erkeğiyle kadınıyla, yaşlısıyla genciyle, çocuklara varıncaya kadar herkeste büyük bir coşku vardı.

 

Bunlar arasında öyle önde gelenler vardı ki; küçük Yesrib’in, büyük Medine’ye dönüşme merhalesinde çok büyük hizmetleri olmuştu.

 

Hazret-i Mus‘ab bin Umeyr ile Hazret-i Es‘ad bin Zürâre bunların başında geliyordu. Onlar başta olmak üzere, yapılan çalışmalar karşısında Rasûlullah -aleyhisselâm- şöyle buyurmuştu:

 

فُتِحَتِ الْبِلَادُ بِالسَّيْفِ، وَفُتِحَتِ الْمَدِينَةُ بِالْقُرْاٰنِ

 

“Ülkeler kılıçla fethedilirken; Medine, Kur’ân ile fethedilmiştir!”10

 

Hazret-i Mus‘ab muallim olurken,11 Hazret-i Es‘ad da müessese olmuştu. Mekke’de Hazret-i Erkam’ın evi Dâru’l-Erkam olduğu gibi, Yesrib’de de Hazret-i Es‘ad bin Zürâre’nin evi Dâru Es‘ad olmuş, İslâm eğitimi oradan verilmişti.

 

Hazret-i Mus‘ab, Hazret-i Es‘ad, Hazret-i Sa‘d bin Muâz, Hazret-i Useyd bin Hudayr, Hazret-i Sa‘d bin Ubâde, Hazret-i Hamza, Hazret-i Ömer, Hazret-i Osman, Hazret-i Ali ve daha niceleri vardı ki, bunlar öncülerin öncüleri olup, yine öne çıkmışlardı. 

 

Sadece karşılayıcılar değil, karşılayıcıların da karşılayıcıları olan bu öncüler, hayatları boyunca hep böyle öncü olmuşlardı.

 

Peygamberimiz -aleyhisselâm-, yol arkadaşı Hazret-i Ebûbekir ile birlikte, daha Hazret-i Ebû Eyyûb’un evine girmemişti. Kendisini büyük bir coşkuyla karşılayan halk da dağılmamıştı. Neccâr oğullarının küçük kızları defler çalıp sevinç şarkıları söylemeye devam ediyorlardı. Hattâ burada seslerini de bir hayli yükseltmişler ve sonunda şöyle demişlerdi:

 

–Neccâr oğullarının kızlarıyız biz! Şimdiye kadar Rasûlullâh’ın hısımlığı vardı, şimdi de komşuluğu oluyor artık! Ne mutlu bize ve ne hoş bir geliştir bu!12

 

Küçük kızların bu coşkuları karşısında Peygamberimiz -aleyhisselâm-, onlara döndü:

 

–Beni seviyor musunuz?

 

–Evet yâ Rasûlâllah! Sen’i çok seviyoruz!

 

–Vallâhi, ben de sizleri seviyorum! Vallâhi, ben de sizleri seviyorum! Vallâhi, ben de sizleri seviyorum!13

 

–Rasûlullâh’ın sevgisi ile bizi şereflendiren Allâh’a hamd olsun!14

 

Hareketlilik, hareketlendikçe hareketleniyordu. Peygamberimiz -aleyhisselâm-’ın teşrifi ile şereflerin en şereflisine ermişlerdi. Toplanan kalabalık artan bir coşku ile Rasûlullâh’ın teşrifine şükür mahiyetinde kurbanlar kesmeye başladılar. Bir kısmı deve kesiyor, bir kısmı sığır, bir kısmı da koyun kesiyordu. Öyle ki, o gün kesilen bu şükür kurbanlarından Medine’de yemeyen bir kişi bile kalmamıştı.15

 

Peygamberler Peygamberi teşrif etmişlerdi çünkü.

 

-Sallâllâhu aleyhi ve sellem…- 

 

_____________________

1İbn-i Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye, c. 2, s. 140-141; Taberî, Târîhu’l-Ümem ve’l-Mülûk, c. 2, s. 256; İbn-i Hazm, Cevâimu’s-Sîre, s. 94; İbn-i Seyyidü’n-Nâs, Uyûnü’l-Eser, c. 1, s. 194-195; Zehebî, Târîhu’l-İslâm, s. 334; Semhûdî, Vefâü’l-Vefâ, c. 1, s. 261-262; Kastallânî, el-Mevâhibü’l-Ledünniyye, c. 1, s. 88; Mustafa Âsım KÖKSAL, İslâm Tarihi, c. 3, s. 38.

جبار بن صخر Hazret-i Ebû Abdullah Cebbâr bin Sahr bin Ümeyye el-Ensârî (30/650-51) hakkında mâlûmat için lütfen bakınız: Vâkıdî, el-Meğâzî, c. 1, s. 91-92, 138, 170, 234, 375, c. 2, s. 691, 720-721, c. 3, s. 985, 993; İbn-i Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye, c. 3, s. 369; İbn-i Sa‘d, et-Tabakātü’l-Kübrâ, c. 3, s. 161; İbn-i Abdilberr, el-İstîâb fî Mârifeti’l-Ashâb, c. 1, s. 88; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe fî Mârifeti’s-Sahâbe, c. 1, s. 316; İbn-i Hacer el-Askalānî, el-İsâbe fî Temyîzi’s-Sahâbe, c. 1, s. 449-450.

أبو ايوب خالد بن زيد الأنصاري Hazret-i Ebû Eyyûb Hâlid bin Zeyd bin Küleyb el-Ensârî (49/669) hakkında geniş mâlûmat için, lütfen bakınız: İbn-i Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye, c. 1, s. 144, 177, c. 2, s. 100, 140-145, 152, 167, 175, 359, c. 3, s. 315-316, 354-355; İbn-i Sa‘d, et-Tabakātü’l-Kübrâ, c. 1, s. 110-116, c. 2, s. 484-485; İbn-i Abdilberr, el-İstîâb fî Mârifeti’l-Ashâb, c. 1, s. 403-404; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe fî Mârifeti’s-Sahâbe, c. 2, s. 94-96; Zehebî, Siyeru A‘lâmi’n-Nübelâ, c. 2, s. 402-413; İbn-i Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 3, s. 198, 214; İbn-i Hacer el-Askalānî, el-İsâbe fî Temyîzi’s-Sahâbe, c. 2, s. 234-235; Semhûdî, Vefâü’l-Vefâ, c. 1, s. 181, 193.

İbn-i Sa‘d, et-Tabakātü’l-Kübrâ, c. 1, s. 236; Zehebî, Târîhu’l-İslâm, s. 338.

Ebû Nuaym el-İsfahânî, Delâîlü’n-Nübüvve, c. 2, s. 331.

Semhûdî, Vefâü’l-Vefâ bi Ahbâri Dâri’l-Mustafâ, c. 1, s. 261.

İbn-i Sa‘d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, c. 1, s. 237.

أسعد بن زرارة Hazret-i Ebû Ümâme Es‘ad bin Zürâre bin Udes el-Ensârî (1/623) hakkında mâlûmat için, lütfen bakınız: İbn-i Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye, c. 2, s.86-89, 100, 121-122, 138, 153-154; İbn-i Sa‘d, et-Tabakātü’l-Kübrâ, c. 3, s. 608-612; İbn-i Abdilberr, el-İstîâb fî Mârifeti’l-Ashâb, c. 1, s. 82-84; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe fî Mârifeti’s-Sahâbe, c. 1, s. 86-87; Zehebî, Siyeru A‘lâmi’n-Nübelâ, c. 1, s. 299-304; İbn-i Hacer, el-İsâbe fî Temyîzi’s-Sahâbe, c. 1, s. 34-35.

İbn-i Sa‘d, et-Tabakātü’l-Kübrâ, c. 1, s. 256; Ebû Nuaym el-İsfahânî, Delâîlü’n-Nübüvve, c. 2, s. 331; Beyhakî, Delâîlü’n-Nübüvve, c. 2, s. 527; Zehebî, Târîhu’l-İslâm, s. 338.

10 Bezzâr, el-Müsnedü’l-Kebîr, Hadis No: 1180; Rûdânî, Cem‘u’l-Fevâid, Hadis No: 3774; İbn-i Mukrî, el-Mu‘cem, c. 1, s. 28, H. 27.

11 مصعب بن عمير Hazret-i Mus‘ab bin Umeyr bin Hâşim el-Kureyşî el-Abderî (3/625) ve yapılan özel bir çalışma için lütfen bakınız: Âdem SARAÇ, Bir Okul ve Bir Ekol Hazret-i Mus‘ab, Erkam Yayınları.

12 Kastallânî, el-Mevâhibü’l-Ledünniyye, c. 1, s. 89-90.

13 Semhûdî, Vefâü’l-Vefâ bi Ahbâri Dâri’l-Mustafâ, c. 1, s. 262-263.

14 Diyarbekrî, Târîhu’l-Hamîs, c. 1, s. 341.

15 Ahmed bin Hanbel, el-Müsned, c. 3, s. 301.