YARIN İÇİN NE HAZIRLADIĞINA BİR BAK!

Doç. Dr. Mustafa CANLI canli20@hotmail.com

 

BİR HADİS:

 

عَنِ ابْنِ عُمَرَ أَنَّهُ قَالَ : كُنْتُ مَعَ رَسُولِ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمَ فَجَاءَهُ رَجُلٌ مِنَ الْأَنْصَارِ فَسَلَّمَ عَلَى النَّبِيِّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمَ ثُمَّ قَالَ : 

 

يَا رَسُولَ اللّٰهِ ! أَيُّ الْمُؤْمِن۪ينَ أَفْضَلُ ؟

 

 قَالَ : أَحْسَنُهُمْ خُلُقًا 

 

قَالَ : فَأَيُّ الْمُؤْمِن۪ينَ أَكْيَسُ ؟ 

 

قَالَ : أَكْثَرُهُمْ لِلْمَوْتِ ذِكْرًا وَأَحْسَنُهُمْ لِمَا بَعْدَهُ اسْتِعْدَادًا أُولٰئِكَ الْأَكْيَاسُ

 

İbn-i Ömer -radıyallâhu anhümâ- anlatıyor: 

 

“Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile birlikte idim. Ensardan bir adam gelerek Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e selâm verdi. Sonra şöyle dedi: 

 

«–Ey Allâh’ın Rasûlü! Mü’minlerin hangisi daha fazîletlidir?» 

 

Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

 

«–Ahlâk bakımından en güzel olanları.» buyurdu. 

 

Sonra adam; 

 

«–Mü’minlerin hangisi daha akıllıdır?» diye sordu. 

 

Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; 

 

«–Ölümü en çok hatırlayanları ve ölümden sonrası için en güzel şekilde hazırlananları. İşte onlar en akıllı olanlardır.» diyerek cevap verdi.” (İbn-i Mâce, Zühd, 31)

 

BİR MESAJ: 

 

“Ey mü’min kardeşim! Yarın için ne hazırladığına bir bak!” 

 

 

Dediler: Cehennemde odun bulunmaz,

Yolcu yakacağını kendi götürür.

Anladım: Cennete giden de buradan,

Gülünü, zambağını kendi götürür… (Ârif Nihat ASYA)

 

 

Yeryüzünde bulunan her şey fânîdir, yok olmaya mahkûmdur. Bâkî olan, ebedî ve kalıcı olan, yalnız Allah -celle celâlühû-’dür. Dolayısıyla her nefis fânîdir ve bir gün olup her nefis ölümü tadacak, yaptıklarıyla baş başa kalacaktır. Ölüm, insan için kaçınılmaz bir durumdur. Âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: 

 

“De ki: Kaçıp durduğunuz ölüm, muhakkak sizi bulacaktır…” (el-Cum‘a, 62/8)

 

Madem bu hakikat ile bir gün yüzleşeceğiz; o zaman bu can bu bedende iken, ölüme ve ölümden sonraki hayatımıza her dâim hazırlıklı olalım, hattâ ölümle dost olalım. Ölüm ânını, Hazret-i Mevlânâ’nın ifadesiyle şeb-i arûs yani düğün gecesi olarak görelim, kabul edelim.

 

Çünkü ölüm; korkulacak, kaçılacak bir şey değildir. Ölüm, ebedî âleme açılan kapıdır. Ölüm, ölümsüzlüğe açılan penceredir. Ölüm, gurbet hayatının bitiş günüdür. Ölüm, ayrılıkların sona erdiği bir vuslattır. Ölüm; rûhun beden zincirlerinden kurtulup, hürriyetine kavuşmasıdır. 

 

Ölüm; dünya hapishânesinden kurtulup, cennete kucak açmaktır. Hazret-i Mevlânâ bu hususu ne güzel ifade etmiştir:

 

“Mezar bir perdedir ki, onun arkasında cennetin huzuru vardır!

 

Velhâsıl üstad Necip Fazıl’ın dediği gibi;

 

Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber… 

Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber? 

 

Bu bakımdan ölümden ürpereceğimize, ölümü kendimizden uzak göreceğimize, ölümü kendimize yakıştıramayacağımıza; ölüme hazırlıklı olmamız elzemdir. Daha fırsatımız varken, bu can bu bedende iken; huşû içerisinde ibâdetlerimizi yerine getirebilmemiz için, iyilikler yapmak için, sâlih ameller işleyebilmek için, son nefes endişesi taşıyarak gayret göstermemiz lüzum etmektedir.

 

İnsan yaşarken sanki günler, aylar, seneler bitmeyecek zanneder; ama aslında dünya hayatı çok kısadır. Âyet-i kerîmede şöyle buyuruluyor: 

 

“Kıyâmeti gördükleri gün, dünyada ancak bir akşam yahut bir kuşluk vakti kadar kalmış olduklarını sanırlar.” (en-Nâziât, 79/46)

 

Onun için dünya hayatının her dakikası, her saniyesi çok mühimdir. Zira âhiret hayatının kodları vardır o saniye ve dakikalarda.

 

Nitekim Cüneyd-i Bağdâdî Hazretleri şöyle der:

 

“Dünyanın bir saati, kıyâmetin 1000 senesinden daha kıymetlidir. Zira orada, kurtuluşa kavuşturacak bir amel yapılamaz.”

 

Öyle ya dünya, âhiret hayatının tarlasıdır. Dünya; amel işleme yeridir, ekin ekme yeridir. Hasat yeri ise âhirettir

 

Bu bakımdan Allâh’a ve âhiret gününe îmân eden mü’minler olarak; bu dünyanın sonlu ve çok kısa olduğunu, bir gün olup da toprak olacağımızı unutmamalıyız. Gaflete düşmemeliyiz. Zira gaflet, çok kötü mânevî bir hastalıktır. Unutturur Allâh’ı, daldırır dünyaya…

 

Kur’ân-ı Kerim’de cehenneme giren insanların pişmanlıklarına yer verilir. Bunlardan birinde cehennemdekiler, cehenneme girme sebeplerinden biri olarak şunları söylerler:

 

“Boş şeylere dalanlarla birlikte biz de dünyanın aldatıcı zevklerine dalar giderdik. Hesap ve ceza gününü yalanlardık. Nihayet bize ölüm gelip çattı.” (el-Müddessir, 74/45-47)

 

Öyleyse şu sayılı günlerde bir şeyler yapmak zorundayız. Bize bir defalık verilen ömür sermayesini en iyi şekilde değerlendirmek zorundayız. Zira ebedî hayatımızdaki yerimiz, bu dünya hayatında yaptıklarımızla şekillenecek.

 

Allah Teâlâ, âhiret için hazırlıklı olmamızın lüzumunu şöyle dile getirmektedir:

 

“Ey îmân edenler! Allah’tan korkun (takvâlı olun) ve herkes yarın için ne hazırladığına bir baksın. Allah’tan sakının (takvâlı olun); çünkü Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır.” (el-Haşr, 59/18)

 

Şimdi kendimize bir soralım: 

 

Kabre girdiğimizde kendimize dost olarak yanımızda, kıldığımız namazların, tuttuğumuz oruçların, yaptığımız iyiliklerin kısacası sâlih amellerin mi olmasını isteriz yoksa dünya hayatında peşinden koştuğumuz, neredeyse uğrunda ömrümüzü adadığımız ev, araba gibi fânî şeylerin olmasını mı isteriz? 

 

İşte bu noktada; mü’min firâset sahibi olmalı, aklını kullanıp fânî olanın değil, bâkî olanın peşinden gitmelidir. Nereden geldiğini ve nereye gittiğini iyi idrâk etmelidir. Serlevhâ hadîs-i şerîfimizde Sevgili Peygamberimiz’in veciz bir şekilde dile getirdiği gibi; akıllı kimse, ölümü çokça hatırlar ve ölümden sonrası için en güzel şekilde hazırlık yapar. 

 

Bir gün Rasûl-i Ekrem Efendimiz, Abdullah bin Ömer Hazretleri’nin iki omuzunu tutmuş ve şöyle buyurmuştu:

 

“Dünyada sanki bir garip veya bir yolcu gibi ol!” (Buhârî, Rikāk, 30)

 

Aksi durum yani bu dünyada ebedî yaşayacakmış gibi bir hayat sürmek, gaflet etmek, büyük nedâmet sebebidir.

 

Nitekim Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur: 

 

“Gaflete dalan, gülüp oynayan, kabirleri ve toprak altında çürümeyi unutan kul ne bedbahttır! 

 

Azan, haddi aşan, nereden geldiğini ve nereye gittiğini unutan kul ne bedbahttır!” (Buhârî, Merdâ, 19)

 

Yine bir gün mescide girdiği esnada ashâb-ı kiramdan bazılarının ölçüsüz bir şekilde güldüklerini gören Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, onları intibâha getirmek gayesiyle şöyle nasihat etmiştir: 

 

“Aslında sizler ölümü çok sık hatırlamış olsaydınız şu gördüğüm vaziyette olmazdınız. Öyleyse lezzetleri yok edeni (yani ölümü) çok hatırlayın.” (Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 26)

 

Onun için; 

 

Akıllı kimse, bu dünyanın sonlu olduğunu, bu dünyada bir garip veya bir yolcu gibi olduğunu anlar ve öyle hareket eder. 

 

Akıllı kimse, her an kulluk şuurunda bir hayat sürüp;

 

“Sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabbine ibâdet et!” (el-Hicr, 15/99) fermân-ı ilâhîsi mûcebince ölüm gelinceye kadar kullukta dâim olur. 

 

Akıllı kimse, namazlarını dosdoğru bir şekilde cemaatle kılmaya çalışır. 

 

Akıllı kimse, seherin ve zikrullâhın kıymetini bilir ve seherlerde uyanık olur. 

 

Akıllı kimse, bu dünya hayatının her saniyesinin kıymetini bilir ve son nefesine kadar kulluğunu en iyi şekilde yerine getirmeye çalışır.

 

Çünkü hayatın gayesi; 

 

“Ey îmân edenler! Allah’tan O’na yaraşır şekilde sakının ve müslüman olarak can verin!” (Âl-i İmrân, 3/102) âyet-i kerîmesinde beyân edildiği gibi güzel bir kul olarak yaşayabilmek ve güzel bir kul olarak can verebilmektir. 

 

Hâtemü’l-Enbiyâ Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bizlere şöyle sesleniyor: 

 

“Ey insanlar! 

 

Allâh’ın varlığını aklınızdan çıkarmayın! 

 

Râcife’nin (bütün canlılara ölüm getirecek olan, Sûr’a ilk üfürülmenin) zamanı geldi, bunun hemen ardından da Râdife (bütün canlıları diriltecek olan üfleniş) gelecektir. 

 

Ölüm, her türlü şiddet ve sancılarıyla mutlaka gelecektir; ölüm, mutlaka herkesi bulacaktır.” (Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 23)

 

Ölüm ve ölümden sonraki hayat, büyük bir hakikat olarak karşımızda durmaktadır. Öyleyse aklımızı başımıza alıp ölüm ve öldükten sonraki ebedî hayatımız için hazırlık yapalım.

 

Ne mutlu öldükten sonraki hayatı için hazırlık yapanlara!

 

Rabbimiz, cümlemizi kullukta dâim eylesin!

 

Rabbimiz; cümlemizi, bu dünya hayatının fânî olduğunu, gerçek hayatın âhiret hayatı olduğunu idrâk eden ve ebedî hayatı için hazırlık yapan sâlih kullarından eylesin!

 

Âmîn…