KÜÇÜCÜK BİR YÜREK

Mehmet MENCET

 

 

Aile mahkemesinde birlikte çalıştığımız kâtibe bir hanım anlattı:

 

İlkokula giden oğlunun aynı sırayı paylaştığı arkadaşı, sınıfta sürekli ağlıyor. Arkadaşı ona neden ağladığını sorunca;

 

“–Annemi çok özlüyorum, onlar bensiz ne yapıyorlar?” diyor. Çocuk gelip annesine anlatınca; İlkay Hanım dayanamıyor, okula gidip çocuk hakkında bilgi edinmek istiyor, öğretmen de onları kardeş yapıyor… 

 

Gerisini İlkay Hanımdan dinleyelim: 

 

Dünyaya gelirken anne ve babamızı seçme şansımız olmuyor, nasıl bir ortamda büyüyeceğimiz hususunda da bir tercihimiz yok. Kader bize ne yazdıysa onu yaşamak zorundayız. 

 

Ancak bizim kadar nasipli olmayanları kendimize zimmetli bilerek onlara el uzatmalıyız. 

 

Bir çocuk tanıdım, henüz yedi yaşında. Hani derler ya;

 

“Hayatın çemberinden birçok kez geçmiş.”

 

Aslında ona çocuk demek yanlış, o küçük bir adam. Çünkü o hiç çocuk olmamış, olamamış. Babası cezaevinde, annesi evde hasta ve zihinden engelli dört yaşında bir kardeşi var. Hasta annesinin ilâç parasını kazanmak için, çöp topluyormuş. Annesi hasta olduğu için; ev işlerini yapmış, kendisinden sadece iki-üç yaş küçük olan kardeşine hem anne hem de baba olmuş. Sokakta ise babasının vazifesini üstlenmiş. Evin ihtiyaçları için para kazanmak zorunda kalmış; çocukluk nedir hiç bilmemiş, öğrenememiş, hayat buna fırsat vermemiş. Hayatın ağır şartları küçük yaşta sırtına binmiş, altında ezilmiş ezilmiş… Gözlerinin içine bakınca hayat dolu, heyecanlı bir küçük adam yatıyor ama gelecekten hiçbir beklentisi yok. Yarınları hiç düşünememiş, küçük olmamış ki büyük olunca neler yapacağının hesabını yapsın?

 

Bir gün yine eve ekmek, anneye ilâç almak için peçete satmaya gittiğinde; polisler, onun çocuk esirgeme kurumunda kalmasının daha uygun olacağı düşüncesiyle Çocuk Esirgeme’ye götürmüşler. Şimdi oranın evlerinde kalıyor, «yediği önünde yemediği ardında» derler ya hani… Ömründe hiç giymediği kıyafetleri giymiş ama mutlu değil. Annesinin, kardeşinin ona ihtiyacı olduğunu bildiği için; onların yanında olmak istiyor, onların kurtarıcısı gibi görüyor kendini. O olmasa; annesinin ilâçlarını kim alacak, küçük kardeşine kim bakıp onunla ilgilenecek? Tek istediği bir an önce büyüyüp annesinin, kardeşinin yanında olmak. 

 

Şımarmayı bile bilmiyor. Hep omuzlarında bir yük var, hüzün var. Biraz, sadece biraz ilgi gösterebildim ona, şımarması için fırsat tanıdım, boynuma sarılıp; «Annem gibisin!» dediğinde gözyaşlarıma hâkim olamadım. Benim gelmemi sevinç ve heyecanla bekliyor. Benden hiçbir maddî beklentisi yok; sadece sevmemi, birazcık ilgi göstermemi istiyor. Omuzlarındaki ağır yükten dolayı kendini sürekli kastığından, ilgisizlikten; konuşmakta zorluk çekiyor. Konuştuklarını pür dikkat dinliyorum; bazen de anlamadığımı anlayınca tek tek anlatıyor bana, sonra karşılığında cevap verince dünyalar onun oluyor. Onu bir çocuk olarak, bir insan olarak görüyorum. Buna ne kadar ihtiyacı var; yanından hiç ayrılmamı istemiyor, beni arkadaşları ile tanıştırıyor, benim yanımda mutlu olduğunu hissediyorum, bana bunu hissettirebiliyor. Onun mutlu bakışları da beni başka âlemlere götürüyor…

 

Mecburiyet biniyor omuzlarıma; bir bakış, sadece birazcık gülümseme, saçlarının okşanması, sarılmak… Bir insanı, bir çocuğu nasıl bu kadar mutlu edebiliyor?!.

 

Bu “Küçük Adam”ın hikâyesini, eşim Elif MENCET’in “Rûhum Üşüyor Anne” adlı kitabından sizlere hulâsa etmek istedim. 

 

Büyüklerimiz hayatın akışından mes’ûliyet duymak lâzım diyorlar ya. Nice hânelerde, vîrânelerde, karanlık sokaklarda bilmediğimiz, bîgâne kaldığımız nice hayatlar var. Belki onlarla karşılaştığımızda «sokak çocuğu»«berduş» vs. deyip kusurlu görüyor, yolumuzu değiştiriyoruz.   

 

Hazret-i Mevlânâ’ya nisbet ederek paylaşıyorlar:

 

Kusur bulmak için bakma birine… 

Bulmak için bakar isen bulursun! 

Kusur örtmeyi iş edin kendine; 

O zaman; «Kusursuz» bir kul olursun! 

 

Hâlbuki Allah korusun onun başına gelenler bizim de bizim yakınlarımızın da başına gelebilirdi. Yolumuzu değiştirmemiz değil, matemlerin civarında dolaşmamız gerek. Hepsine yetişmemiz mümkün değil, fakat birine de mi yetmez yüreğimiz?  Sevmek için yürek, sürdürmek için emek gerekir.