Coşkulu Karşılama ile MEDİNE’YE GİRİŞ -1-

Âdem SARAÇvardisarac@yahoo.com.tr 

 

Rasûlullah -aleyhisselâm-’ın, Mekke’den Medine’ye «Hicret Takvimi»; kaynaklarımızdaki bazı küçük farklılıklarla beraber, birbirlerine yakın ifadelerle anlatılmaktadır. Mekke’den çıkış ile başlayan hicret yolculuğu takvimini daha önce verdik. Medine’ye giriş takvimi olarak, bütün rivâyetleri dikkatle incelediğimizde, ortak bir noktada buluşuyoruz.

 

12 Rebîülevvel / 24 Eylül 622 cuma günü, Kubâ’dan hareket ederek, Rânûnâ Vâdisi’nde cuma namazı kıldırdıktan sonra, aynı gün içinde Medine’ye teşrif ettiler.1

Kubâ’dan hareket edip, Rânûnâ Vâdisi’nde cuma namazı kılındıktan sonra, Medine merkeze doğru harekete geçtiler. Hicret yolculuğu henüz tam olarak bitmemişti çünkü.

Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, nazlı ve soylu devesi Kasvâ üzerinde Medine içlerine doğru ilerlemeye başladı. Nasıl bir değer taşıdığını biliyormuşçasına yol alan Kasvâ; artan bir asâletle sağına, soluna baka baka yol alıyordu.

Allah ve Rasûlü muhabbetiyle yanıp tutuşan bu coşkulu kalabalığın her biri; bir başka sevdayla öne çıkıp, Rasûlullâh’ın bindiği devesinin yularını tutmaya çalışıyordu. Bir yandan da bütün samimiyetleri ile O’nu misafir etmek istiyorlardı…

Sâlim bin Avfoğulları’ndan Hazret-i Itbân bin Mâlik2 ve Hazret-i Abbâs bin Ubâde3 ile daha birçok önde gelenleri öne çıkmışlardı. Kabîlelerinin mensuplarını arkalarına almışlar, Peygamberimiz -aleyhisselâm-’ı karşıladıkları gibi, evlerinde de ağırlamak istiyorlardı. Bir yandan evlerine davet ederken, diğer yandan Kasvâ’yı tutup durdurmuşlardı:

–Yâ Rasûlâllah! Bizim yanımızda kal! Sayıca kalabalığız, mal ve silâhça hazırlıklıyız, düşmanlarına karşı Sen’i koruma ve savunma gücüne mâlikiz! Bize buyur yâ Rasûlâllah! Biz geniş meydanlar, bağ ve bahçeler sahibiyiz! Buraya gelen kimse, bir şeyden korkarsa gelip bize sığınır; çünkü biz çok güçlü bir kabîleyiz. İşte evlerimiz ve işte biz; bize buyur yâ Rasûlâllah!4

Peygamberimiz -aleyhisselâm-; onların bu içten teklifleri karşısında çok memnun olup, gülümseyerek duâ ettiler:

Allah onları size hayırlı ve mübârek kılsın! Devenin yolunu açınız! Nereye çökeceği, ona emrolunmuştur!5

Devenin önünden çekilip yolu açtılar. Onca kalabalık arasında biraz ilerleyen deve, yine durduruldu. Bu sefer de Hazret-i Ubâde bin Sâmit6 ile Hazret-i Abbâs bin Sâmit7 öne çıktılar. Arkalarında bütün kabîleleri onları izliyordu:

–Yâ Rasûlâllah! Bize buyur! Biz sayıca kalabalığız. Mal ve silâhça hazırlıklıyız! İşte evlerimiz, işte gücümüz, bize buyur yâ Rasûlâllah!8

Peygamberimiz -aleyhisselâm-; onların bu içten teklifleri karşısında çok memnun olup, yine gülümseyerek duâ ettiler:

Allah onları size hayırlı ve mübârek kılsın! Devenin yolunu açınız! Nereye çökeceği, ona emrolunmuştur!9

Yol tekrar açılınca; Kasvâ, artan kalabalığı yararak ilerlemeye başladı. Yine önüne çıkıp durdurdular. Beyazaoğulları’ndan Hazret-i Ziyâd bin Lebîd,10 kabîlesi ile birlikte öne çıkıp, Kasvâ’nın dizginlerini tuttu:

–Yâ Rasûlâllah! Bize buyur! Sayıca kalabalığız. Mal ve silâhça hazırlıklıyız. Düşmanlarına karşı Sen’i koruma ve savunma gücüne sahibiz! İşte evlerimiz, işte gücümüz; bize buyur yâ Rasûlâllah!11

Peygamberimiz -aleyhisselâm-; onların da bu içten teklifleri karşısında çok memnun olup, yine gülümseyerek duâ ettiler:

–Allah onları size hayırlı ve mübârek kılsın! Devenin yolunu açınız! Nereye çökeceği, ona emrolunmuştur!12

Aynı şekilde yol açıldı. Kasvâ, yine şerefli yolcusu ile o izzetli yolda şerefle ilerlerken, hiç umulmadık bir terbiyesizlikle karşılaşıldı!

Peygamberler Sultanı’nı taşıyıp, Benî Sâide bölgesine varan Kasvâ, nasipsiz birinin hâince bakışları ile karşılaştı. O hâin, Abdullah bin Übeyy bin Selûl13 idi. Köşkünün balkonunda, dizlerini dikmiş, iki elini kavuşturmuş oturuyor, yanında da birçok kimseler bulunuyordu. Peygamberimiz -aleyhisselâm-’ın kendisine doğru geldiğini görünce, öfkeyle homurdandı:

–Bu tarafa niye geliyorsun! Git buradan! Sen, Sen’i davet etmiş olanlar kimlerse, onların oraya git!14

Herkes bayram havası yaşarken, Peygamberimiz -aleyhisselâm-, böyle bir anda bu nasipsizin nasipsizliğine çok üzüldü! Peygamberimiz -aleyhisselâm-’ın bu hâline dayanamayan Hazret-i Sa‘d bin Ubâde,15 hemen öne çıktı. Arkasında da kendisini destekleyen kabîlesi vardı:

–Yâ Rasûlâllah! Onun sözlerinden kalbine bir üzüntü gelmesin! Sen’in bize geldiğin şu sıralarda, Hazrecoğulları onu kendilerine hükümdar yapmak istiyorlardı! Hükümdarlık tâcı bile ısmarlanmıştı. Ona aldırmayın Siz! İşte şurası benim evim! Yâ Rasûlâllah! Kavmimin içinde; hurmalığı, kuyu başı, serveti, silâhı, aile efrâdı, benimkinden daha çok ve benden daha cesaretli bir kimse yoktur! Bize buyur yâ Rasûlâllah!16

Nasipsizlikte haddi aşan İbn-i Selûl’un bu alçak çıkışı karşısında Hazret-i Sa‘d bin Ubâde’nin şerefli duruşu çok yerinde olmuştu. Bununla da yetinmeyen Benî Sâide halkı arasından Hazret-i Münzir bin Amr17 ve daha birçok önde gelen kişi öne çıktılar:

–Yâ Rasûlâllah! Bize buyur! Biz sayıca kalabalığız. Mal ve silâhça hazırlıklıyız. Düşmanlarına karşı Sen’i koruma ve savunma gücüne sahibiz. Bize buyur yâ Rasûlâllah!18

Peygamberimiz -aleyhisselâm-; bir yandan İbn-i Selûl’un nasipsizliğine üzülürken, diğer yandan da bu samimî insanların samimiyetlerini görüyordu. Bu yüzden onların da bu içten teklifleri karşısında çok memnun olup, yine gülümseyerek duâ ederek aynı şeyi buyurdular:

­–Allah onları size hayırlı ve mübârek kılsın! Devenin yolunu açınız! Nereye çökeceği, ona emrolunmuştur!19

Devenin yolu açılınca, Kasvâ; Benî Hârise bin Hazrecîlerin evleri hizasına kadar vardı. Burada da Hazret-i Sa‘d bin Rebi20, Hazret-i Hârice bin Zeyd21, Hazret-i Abdullah bin Revâha22 ve Benî Hârise kabîlesinden bazıları, devenin önüne gerilerek onu durdurmaya çalıştılar:

–Yâ Rasûlâllah! Bize buyur! Sayıca çokluğa, silâhça hazırlığa, Sen’i düşmanlarından koruma ve savunma gücüne sahip bulunan bir topluluğuz! Bize buyur, bizi geçme yâ Rasûlâllah!23

Peygamberimiz -aleyhisselâm-; onların da bu samimî teklifleri karşısında çok memnun olup, yine gülümseyerek duâ ettiler:

Allah onları size hayırlı ve mübârek kılsın! Devenin yolunu açınız! Nereye çökeceği, ona emrolunmuştur!24

Yolu açılınca, Kasvâ ilerleyip Peygamberimiz -aleyhisselâm-’ın dedesi Abdülmuttalib’in annesi Selmâ bint-i Amr’ın mensup bulunduğu Adiyy bin Neccâroğulları’nın evlerini geçeceği sırada, Adiyy bin Neccâroğulları’ndan Hazret-i Selît bin Kays, Hazret-i Ebû Salît ve Hazret-i Useyre bin Ebû Hârice ile Adiyy bin Neccâroğulları’ndan bazıları devenin önüne geçtiler:

–Yâ Rasûlâllah! Dayılarına gel! Sayı ve silâh çokluğuna, düşmanlarına karşı Sen’i koruma ve savunma gücüne sahip olan bize buyur. Bizi bırakıp, bizden başkasına geçme! Sana kavmimiz içinde akraban olarak bizden daha yakın kimse yoktur!25

Buraya kadar olduğu gibi, Peygamberimiz -aleyhisselâm-, onların da bu içten teklifleri karşısında çok memnun olup, yine gülümseyerek duâ ettiler:

Allah onları size hayırlı ve mübârek kılsın! Devenin yolunu açınız! Nereye çökeceği, ona emrolunmuştur!26

Kasvâ’nın yolunu açtılar. Rasûlullah -aleyhisselâm-’ın devesi Kasvâ; Mâlik bin Neccâroğulları’nın evleri yanına varınca, önce etrafına bakındı, sonra da oraya çöküverdi. Bütün herkes, oraya en yakın evlere bakarken, evleri oraya yakın olanların nefesleri kesilecek kadar heyecanlandılar.

Devesi çöktüğü hâlde, Rasûlullah -aleyhisselâm-, onun üzerinden inmedi. Deve de çok durmadan, tekrar kalktı. Yuları ile yine serbest bırakılmıştı.27

Peygamberler Peygamberi yoluna devam ediyordu.

-Sallâllâhu aleyhi ve sellem…- 

 

___________________

 

1 Zührî, Meğâzî, s. 104; İbn-i Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye, c. 2, s. 258, 494; İbn-i Kuteybe, el-Maârif, s. 66; Belâzûrî, Ensâbu’l-Eşrâf, c. 1, s. 263; Taberî, Târîhu’l-Ümem ve’l-Mülûk, c. 2, s. 254, 278; İbn-i Abdilberr, el-İstiâb fî Mârifeti’l-Ashâb, c. 1, s. 29; İbn-i Asâkir, Târîh, c. 1, s. 49; Ebu’l-Ferec İbnu’l-Cevzî, el-Vefâ bi Ahvâli’l-Mustafâ, c. 1, s. 373, 377; Semhûdî, Vefâü’l-Vefâ, c. 1, s. 247; İbn-i Hacer el-Askalânî, Fethu’l-Bârî, c. 7, s. 244; Diyârbekrî, Târîhu’l-Hamîs, c. 1, s. 330; Zürkânî, Şerhu’l-Mevâhîbü’l-Ledünniye, c. 2, s. 101-102; Mustafa Âsım KÖKSAL, İslâm Tarihi, c. 2, s. 374; Ahmet ÖNKAL, Hicret, DİA, c. 17, s. 461; Kasım ŞULUL, İlk Kaynaklara Göre Hazret-i Peygamber Devri Kronolojisi, s. 173-174; Hüseyin ALGÜL, İslâm Tarihi, c. 1, s. 380.

 

عتبان بن مالك Itbân bin Mâlik bin Amr el-Hazrecî es-Sâlimî (50/670).

 

عباس بن عبادة Abbâs bin Ubâde bin Nadle el-Ensârî el-Hazrecî (3/624).

 

İbn-i Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye, c. 2, s. 139; İbn-i Seyyidü’n-Nâs, Uyûnü’l-Eser, c. 1, s. 194; Semhûdî, Vefâü’l-Vefâ, c. 1, s. 256.

 

İbn-i Sa‘d, et-Tabakātü’l-Kübrâ, c. 1, s. 236; Semhûdî, Vefâü’l-Vefâ, c. 1, s. 256; Kastallânî, el-Mevâhîbü’l-Ledünniye, c. 1, s. 88; Diyârbekrî, Târîhu’l-Hamîs, c. 1, s. 340; Halebî, İnsânü’l-Uyûn, c. 2, s. 244.

 

عبادة بن الصامت Hazret-i Ebu’l-Velîd Ubâde bin es-Sâmit bin Kays el-Ensârî el-Hazrecî (34/654).

 

Mustafa Âsım KÖKSAL, İslâm Tarihi, c. 3, s. 36.

 

Diyârbekrî, Târîhu’l-Hamîs fî Ahvâli Enfesi Nefîs, c. 1, s. 340.

 

Semhûdî, Vefâü’l-Vefâ bi Ahbâri Dâri’l-Mustafâ, c. 1, s. 256.

 

10 زياد بن لبيد Hazret-i Ebû Abdullah Ziyâd bin Lebîd bin Sâlebe el-Ensârî el-Beyâzî (41/661).

 

İbn-i Seyyidü’n-Nâs, Uyûnü’l-Eser, c. 1, s. 194.

 

İbn-i Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye, c. 2, s. 140.

 

عبد الله بن أبي بن سلول İbn-i Selûl diye meşhur olan münafık, Ebü’l-Hubâb Abdullah bin Übeyy bin Mâlik bin el-Hâris (9/631).

 

Diyârbekrî, Târîhu’l-Hamîs fî Ahvâli Enfesi Nefîs, c. 1, s. 340.

 

سعد بن عبادة Hazret-i Ebû Sâbit (Ebû Kays) Sa‘d bin Ubâde bin Düleym bin Hârise el-Ensârî (14/635).

 

Semhûdî, Vefâü’l-Vefâ bi Ahbâri Dâri’l-Mustafâ, c. 1, s. 257; Diyârbekrî, Târîhu’l-Hamîs, c. 1, s. 340.

 

المنذر بن عمرو Hazret-i Münzir bin Amr bin Huneys el-Ensârî el-Hazrecî es-Sâidî (4/625).

 

Vâkıdî, el-Meğâzî, c. 1, s. 3-4, 9, 168, 347, 348, 353; İbn-i Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye, c. 2, s. 193-195; Beyhâkî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 342-343.

 

Belâzûrî, Ensâbu’l-Eşrâf, c. 1, s. 250, 252, 375; Nüveyrî, Nihâyetü’l-Ereb, c. 16, s. 320, c. 17, s. 130-131; Mustafa Âsım KÖKSAL, İslâm Tarihi, c. 3, 36-37.

 

20 سعد بن الربيع Hazret-i Sa‘d bin er-Rebî‘ bin Amr el-Hazrecî el-Ensârî (3/625).

 

خارج بن زيد Hazret-i Ebû Zeyd Hârice bin Zeyd bin Sâbit el-Ensârî en-Neccârî (100/718-719).

 

22 عبد الله بن رواحة Hazret-i Ebû Muhammed Abdullah bin Revâha (8/629).

 

23 İbn-i Hazm, Cemheretü’l-Ensâbi’l-Arab, s. 363-365; Zehebî, Siyeru A‘lâmi’n-Nübelâ, c. 1, s. 318-320.

 

24 İbn-i Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye, c. 2, s. 140; İbn-i Seyyidü’n-Nâs, Uyûnü’l-Eser, c. 1, s. 194.

 

25 Semhûdî, Vefâü’l-Vefâ’ bi Ahbâri Dâri’l-Mustafâ, c. 1, s. 257.

 

26 İbn-i Seyyidü’n-Nâs, Uyûnü’l-Eser fî Fünûni’l-Meğâzî ve’ş-Şemâil ve’s-Siyer, c. 1, s. 194-195.

 

27 İbn-i Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye, c. 2, s. 140-141.