Rasûlullah ve Ashâbının KUBÂ’ GÜNLERİ -5-

Âdem SARAÇ vardisarac@yahoo.com.tr 

 

Cuma gününün sabahıydı. Ashâb-ı kiram toplanmış, bir şeyler anlatsın diye Rasûlullah -aleyhisselâm-’ı bekliyorlardı.

 

Rasûlullah -aleyhisselâm-; her zaman yaptığı gibi, ilk önce yüce Allâh’a hamd ve senâda bulundu. Daha sonra da özellikle ensâra yönelik kısa bir hitâbede bulundu:1

 

–Ey ensar cemaati! Sizler; câhiliyye devrinde bile en ağır yükleri taşır, yetimlere bakıp gözetir, mallarınızı meşrû olan yerlere harcar, yolda, yoksullara iyilik ve yardım eder dururdunuz! Allah bilir elbet, ama belki bunun hürmetine yüce Allah size İslâm ve gönderdiği Rasûlü ile ihsanda bulundu. Buna ne kadar şükretseniz azdır. 

 

Daha önce yaptığınız gibi; mallarınızdan, hurma ve diğer bahçelerinizden istifade etsinler diye, duvarların uygun yerlerine kapılar açın! 

 

Oraya gelen insanoğlu yer, size ecir ve sevap yazılır. 

 

Kurtlar kuşlar yer, size ecir ve sevap yazılır! 

 

Allâh’ın selâm rahmet ve bereketi üzerinize olsun!2

 

–Lebbeyk/buyur, emrine âmâdeyiz yâ Rasûlâllah!

 

Bu kısa hitâbe üzerine hemen harekete geçen ensâr-ı kiram; gidip bahçelerinin duvarları arasına, uygun yerlere, birer veya ikişer kapı açtılar. Bazılarının zaten açıktı, ama bu îkaz  ile her tarafı duvarlarla çevrili olanlar da yine duruma göre, birer-ikişer kapı açtılar. Öyle ki, açık kapısı olmayan bir tek bahçe kalmadı.

 

Onlar sadece dinleyip tasdik ederek geçenler değil, dinleyip itaat eden erlerdi.

 

Rasûlullah -aleyhisselâm- oraya hicret edinceye kadar küçük bir köy olarak gelen Kubâ’, hicret ile beraber yeni bir hüviyet kazandı. Orada inşâ edilen Kubâ’ Mescidi ile de çok özel bir konuma yükseldi. Muhâcirler ile ensar ilk defa orada buluştu. Rasûlullah -aleyhisselâm-, muhâcir ile ensâra toplu olarak ilk defa orada hitap etti. Kubâ’da hepsi beraberce, çok büyük icraatlar yaptılar.

 

Ancak henüz hicret bitmemişti. Bunu bilen ve buradakilere de hissettiren Rasûlullah -aleyhisselâm-, Medine içine gitmeye karar verdi.

 

«Abdülmuttalib Dede»sinin dayıları olan Neccâroğulları halkına; «Dayılarım!» diye hitap ederdi. Medine’ye geçmek için hazırlık yapınca Neccâroğulları eşrâfına haber saldı:

 

–Dayılarım gelsin!3

 

Haberi alan Neccâroğulları yiğitleri, kabîle liderleri ile beraber hemen silâhlanıp Kubâ’ya geldiler. Rasûlullah -aleyhisselâm-, o anda Hazret-i Ebûbekir ile beraber oturuyordu. Huzûra varıp selâm verdikten sonra, tekmil de verdiler:

 

–Buyur yâ Rasûlâllah, emrinize hazırız!

 

Her biri ciddî bir şekilde silâhlanıp gelmiş olan bu yiğitlerin, böyle yiğitçe duruşları karşısında çok memnun olan Rasûlullah -aleyhisselâm-, her birine ayrı ayrı duâ etti. Neccâroğulları’nın bu yiğitleri, kendilerine; «Dayılarım!» diyen Rasûlullah -aleyhisselâm-’ın önünde, her şeye hazır olduklarını söylediler:

 

–Her türlü güvenliğiniz sağlanmıştır yâ Rasûlâllah! Îman ve itaat ile beraber, sizlere boyun eğilmiş olarak, halkımız sizi beklemektedir. Develerinize binip buyurun yâ Rasûlâllah!

 

Rasûlullah -aleyhisselâm-, devesinin getirilmesini istedi. Aynı şekilde Hazret-i Ebûbekir de devesini getirmelerini söyledi.

 

Rasûlullah -aleyhisselâm-; binmek için hazırlanıp getirilen devesine bindikten sonra, Hazret-i Ebûbekir de devesine bindi. Henüz hareket etmemişlerdi ki Kubâlı olan Amr bin Avfoğulları hemen toplanıp develerin etrafını sardılar:

 

–Buradan niçin gidiyorsun yâ Rasûlâllah! Bizden usandığın için mi yoksa bizim evimizden daha hayırlı bir yere gitmek için mi buradan çıkıp gidiyorsun?

 

Medine’ye gitmem bana emir buyuruldu!4

 

–Bizden bir şikâyetin yok yani, değil mi ey Allâh’ın Rasûlü?

 

–Allah hepinizin hayrını versin. Bana böyle emredildi. Bu yüzden devenin yolunu açınız! Nereye gideceği, ona da emrolunmuştur!5

 

–İşittik ve itaat ettik yâ Rasûlâllah!

 

Bu kısa açıklama üzerine devenin önünü açan Kubâlılar; bir yandan huzur, bir yandan da hüzün içine girdiler. Huzur duydular, çünkü Rasûlullah -aleyhisselâm- onlardan memnun olarak ayrılıyordu. Hüzünlendiler; çünkü O, aralarından çıkıp Medine’ye geçiyordu. O’ndan ayrı kalmak, onları çok üzmüştü.

 

–Allah ve Rasûlü’ne canımız kurban! Sen nereye gidersen git, biz hep Sen’inle beraberiz yâ Rasûlâllah!

 

–Allah, sizlerden râzı olsun!

 

Hazret-i Ebûbekir, onlara böyle cevap verdikten sonra, Rasûlullâh’a baktı. Rasûlullah -aleyhisselâm- da devesini hareket ettirip, yavaşça yola koyuldu.

 

Neccâroğulları eşrafı; ön-arka-sağ-sol yani bütün yönlere adamlarını koyup, Rasûlullah -aleyhisselâm-’ı aralarına aldılar.

 

Diğerleri de bu çemberin biraz dışında, ama Rasûlullah -aleyhisselâm-’ın sağında, solunda ve çevresinde oldukları hâlde, O’nunla beraber hareket ettiler.6

 

Hicret, bir başka güzelliği ile devam ediyordu.

 

Peygamber Efendimiz Medine yolundaydı.

 

-Sallâllâhu aleyhi ve sellem…- 

 

________________________

 

Bazı kaynaklarımız, bu hitâbeyi, Kubâ’da kılınan ilk Cuma namazı hitâbesi olarak kaydederler.

 

Hâkim en-Nisâbûrî, el-Müstedrek Ale’s-Sahîhayn, c. 4, s. 133-134; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe fî Mârifeti’s-Sahâbe, c. 2, s. 99-100; Alâüddîn Ali el-Müttakî, Kenzü’l-Ummâl, c. 6, s, 387; Mustafa Âsım KÖKSAL, İslâm Tarihi, c. 3, s. 15-16.

 

İbn-i Sa‘d, et-Tabakātü’l-Kübrâ, c. 1, s. 235; İbnü’l-Esîr, Câmiu’l-Usûl li Ehâdîsi’r-Rasûl, c. 11, s. 157.

 

Kaynaklarımızın bazılarında bu ifade şöyle geçer: «Te’külü’l-Kurâ / karyeleri yiyen karyeye gitmem bana emir buyuruldu.» Daha geniş bilgi için bakınız lütfen: Semhûdî, Vefâü’l-Vefâ’ bi Ahbâri Dâri’l-Mustafâ, c. 1, s. 256; Diyarbekrî, Târîhu’l-Hamîs, c. 1, s. 399; Halebî, İnsânü’l-Uyûn, c. 2, 240.

 

Zehebî, Târîhu’l-İslâm, s. 334; Semhûdî, Vefâü’l-Vefâ’ bi Ahbâri Dâri’l-Mustafâ, c. 1, s. 256.

 

İbn-i Sa‘d, et-Tabakātü’l-Kübrâ, c. 1, s. 236; Belâzûrî, Ensâbu’l-Eşrâf, c. 1, s. 266; Semhûdî, Vefâü’l-Vefâ’ bi Ahbârî Dârî Mustafâ, c. 1, s. 254-256; Diyarbekrî, Târîhu’l-Hamîs, c. 1, s. 339; Halebî, İnsânü’l-Uyûn, c. 2, s. 240; Mustafa Âsım KÖKSAL, İslâm Tarihi, c. 3, s. 30.