IYÂDETÜ’L-MERÎD

Dr. Halis Ç. DEMİRCAN cetindemircan2@hotmail.com.tr

 

“Bir müslüman başka bir müslümanı hastalığından dolayı sabah ziyaret ederse, yetmiş bin melek akşam oluncaya kadar onun için duâ eder. Şayet hasta ziyaretini akşam yaparsa, yetmiş bin melek sabah oluncaya kadar onun için duâ eder. Onun için cennette bir bahçe vardır.”2

 

Fırsatını buldukça hanımla beraber cuma günleri sabah namazını Eyüp Sultan Camii’nde kılmak bize ayrı bir huzur veriyordu.

 

O gün de caminin loş ışıkları altında ağır ağır Kur’ân okunurken, her zamanki kalabalık, sessizce namaz vaktini bekliyordu.

 

Namazımızı huşû içinde edâ ettikten sonra, kapıda hanım ile buluştuk:

 

“–Biliyor musun efendi, içeride ne oldu?”

 

“–Hayırdır hanım, ne oldu?”

 

“–Namaz kılmayı beklerken, yanımdaki hanımın yanına koyduğu çanta dikkatimi çekti. Üzerindeki desenler çok güzeldi. Namazdan sonra yanına yaklaşıp sordum. Bilirsin, böyle güzel nesneler gördüğüm zaman dayanamam; «Nereden aldınız?» diye sorarım.” 

 

Hanım;

 

“–Benim değil kızımın çantası. Buyurun bakabilirsiniz!» dedi.”

 

Çantayı elime aldım inceledim, çanta pazar çantası şeklinde, ama halı desenli bir şekilde örülmüş üzeri açık ve içi boştu: 

 

“–Nereden aldınız?” diye sordum.

 

“–Bilemiyorum, kızıma bir arkadaşı hediye getirmişti.” dedi.

 

Bir hafta sonra yine hanımla beraber cuma günü sabah namazına Eyüp Sultan Camii’ne geldik. Çıkışta yine hanımla buluştuğumuzda; 

 

–Biliyor musun efendi; o hanımla yine karşılaştık, selâmlaştık. Çantasının üzeri açık olduğu için gördüm, yine içi boştu. Biraz konuştuk, kızı 14-15 yaşlarında bir trafik kazası geçirmiş, omurilik felci olduğu için boynundan aşağısı tutmuyormuş. Beyin gelişimi de biraz geri kalmış yani mental retarde imiş.

 

Bir süredir bir rüya görür olmuş; 

 

Hanım kızı rüyasında cuma günü sabah namazını Eyüp Sultan Camii’nde kılıyormuş. Ezanın okunmasını beklerken, o loş ışıklar içerisinde, tavandan yere doğru kar yağar gibi meleklerin yağdığını görüyormuş. Bu rüyayı sürekli görüyormuş ve annesine yalvarıyormuş;

 

«–Ne olur anneciğim; ben gidemiyorum, sen benim yerime git. Bu çantayı da yanında götür, melekleri topla, bana getir!» diye.

 

Annesi; «Olur mu kızım öyle şey!» dediyse de dinletememiş ve kızı üzmemek için, cuma günleri kâh beyiyle kâh oğluyla sabah namazlarına camiye gelmeye başlamış 

 

Camide namaz kılarken, hanım kızın çantasını yanına koyuyor, eve gidince, kızının odasına gidiyormuş. Kızı; 

 

«–Çantayı silkele anneciğim!» deyince kadıncağız, kızını mutlu etmek için çantayı silkeliyor ve kızının mutluluğunu seyrediyormuş…”

 

Bu böyle birkaç hafta devam etti. Hanım kızın annesiyle bizim hanımın arkadaşlıkları ilerledi. Bir gün hanım; 

 

“–Efendi; bu hanım kızı çok merak ediyorum, bir ziyaretine gidelim mi?” dedi.

 

“–Olur, tabiî hanım.” 

 

“Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh-’ın bildirdiğine göre, Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz; hasta olan bir mü’mini ziyaret etmeyi, mü’minin mü’min üzerindeki haklarından biri olarak saymış.”3

 

“Yine Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz; hasta ziyareti yapan kişinin, dönünceye kadar cennet bahçesinde olduğunu söyleyerek, ziyaretin fazîletine işaret etmiş.”4 

 

Bir cuma sabahı hanımlar konuşup anlaştılar, biz beyler de tanıştık. Beraber, evlerine, hasta hanım kızımıza ziyarete gittik.

 

Eve gidince hemen kızının yattığı hasta odasına geçtik, hanım kız yatağında hareketsiz yatıyordu.

 

Bizi görünce gözleri parladı, âdeta gözlerinin içi gülüyor, gözlerini hızlı hızlı kırpıştırıyordu.

 

Annesi; çantayı açıp yatağın üzerinde boşaltır gibi ters yüz edince, hanım kız gözleri ile boşluğu hayran hayran seyretmeye başladı. Arada bize bakıp, gözleriyle bize minnetini ifade etmeye çalışıyordu. 

 

Çok şaşırmış, çok etkilenmiştik.

 

Birkaç kere daha hanım kızın ziyaretine gittik.

 

Artık cuma günleri sabah namazında hanımların buluşması devam ediyordu.

 

Ancak bir süre sonra Hanım;

 

“–Göremedim bugün hanım kızın annesini…” dedi.

 

“–Babası da yoktu namazda…” dedim.

 

Bir süre onları göremedik ve meraklandık, evlerine uğramaya karar verdik.

 

Kapıyı bize hanım kızın babası açtı;

 

“–Anne nerede?” dedik. 

 

“–Sizlere ömür kaybettik kendisini…”

 

Şaşırdık: 

 

“–Nasıl oldu?”

 

“–Ânîden kalp sektesinden kaybettik, takdir-i ilâhî.” dedi.

 

Çok üzülmüştük; 

 

“–Hanım kızımız nasıl?” diye sorduk. 

 

“–Üzgün…” dedi. 

 

“–Yanına girebilir miyiz?” dedik.

 

“–Buyurun!” dedi.

 

Odadan içeri girdik; bizi görünce gözlerinden yaşlar damlamaya başladı, akan yaşlar yastığını ıslatıyordu. 

 

Hanım; yanına oturup ellerini tuttu, biraz daha oturup tâziyelerimizi bildirip kalktık. 

 

Tam çıkarken kapının yanında; hanım kızın annesinin camiye gelirken getirdiği o çantayı gördük. Hanımın da benim de gözlerimizden birkaç damla yaş döküldü. 

 

Hanım bana işaret edip, tekrar hanım kızın yanına döndü. 

 

Çıkarken Hanım; 

 

“–Bu çantayı alabilir miyim?” diye sordu; 

 

“–Tabiî alabilirsiniz…” dediler. Hanıma;

 

“–Ne oldu, neden geri döndün?” dedim.

 

Hanım kıza; 

 

“«–Üzülme bundan sonra elim yettikçe melekleri yanına ben getireceğim.” dedim.” dedi.

 

“–Artık cuma sabahları melekleri ben dolduracağım o çantaya ve melekleri ben buluşturacağım.” 

 

“–Tâ ki o meleğin gözleri yeniden gülmeye başlayana kadar!..” dedi.

 

Kalın sağlıcakla… 

 

______________

 

1 Hadislerde hasta ziyareti, (المريض عيادة: Iyâdetü’l-merîd) tabiriyle ifade edilmiştir. (Râgıb el-İsfahânî, 1412: 593-594; el-Aynî, t.y.: XXI/213; Muhammed bin Ebi’l-Feth el-Bâlî el-Hanbelî Ebû Abdullah, 2003: 145)

 

et-Tirmizî, 1992, Cenâiz, 2; İbn-i Mâce, 1992, Cenâiz, 2; İbn-i Ebî Şeybe, 1409: II, 444.

 

el-Buhârî, 1992, Cenâiz, 2.

 

Müslim, 1992, Kitâbü’l-Birr ve’s-Sıla ve’l-Âdâb, 13; et-Tirmizî, 1992, Cenâiz, 2.