VASIFLI MÜSLÜMAN

Sami GÖKSÜN

 

Dînimiz İslâm, insanlığın en büyük ve tek kurtarıcı nizâmıdır. İnsan ise; îmân ettiği, İslâm’a girdiği, Kur’ân’a inandığı, Allah ve Rasûlü’nün emir ve yasaklarına teslim olduğu zaman insandır. Bu insanın adı da mü’mindir, müslümandır.

 

Yüce Rabbimiz, Kur’ân-ı Kerîm’in birçok âyetlerinde mü’minlerin vasıflarını açıkça bildirmiştir. Allah Rasûlü de hadîs-i şeriflerinde mü’minleri bütün yönleriyle tanıtmıştır. Bu sebeple her mü’min; hakikî mânâda bir mü’min olabilmek için, Allah ve Rasûlü’nün bildirdiği özellikleri kendinde taşımaya çalışmalıdır.

 

Öyleyse mü’minlerin taşıması gereken özellikler nelerdir? Şimdi bunları kısaca bildirmeye çalışalım:

 

Hakikî ve olgun mü’min; îmanda, amelde, düşüncede, fikirde, sanatta, edebiyatta, ruhta, ticârî ve ekonomik sahada, yaşayışında, konuşmasında ve hareketlerinde kendisini dînimiz İslâm’ın rahmet ve şifâ unsuru olan esaslarından ayırmayan firâsetli insandır.

 

Yine hakikî mü’min; yalnız Allâh’a kulluk eden, yalnız Allâh’a güvenen, namazını huşû içinde kılan, orucunu tutan, varlıklı ise haccını îfâ eden, nâmus ve şerefini koruyan, Allâh’ın kendisine rızık olarak verdiği nimetlerle muhtaçları ve mağdurları gözeten diğergâm insandır.

 

Rahmeti bol, mağfireti geniş olan yüce Mevlâ’mız Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurur:

 

“Mü’minler o kimselerdir ki; 

 

Allâh(ın ismi) anıldığı zaman kalpleri titrer. 

 

Karşılarında Allâh’ın âyetleri okununca (bu) onların îmânını artırır. 

 

Onlar ancak Rablerine dayanıp güvenirler. 

 

Onlar ki namazı dosdoğru kılarlar, 

 

Kendilerine rızık olarak verdiğimizden (Allah yolunda) harcarlar. 

 

İşte onlar hakikî mü’minlerin ta kendileridir. Onlar için Rableri yanında (büyük) dereceler, mağfiret ve bitmez tükenmez rızıklar vardır.” (el-Enfâl, 2-4)

 

Mü’minûn Sûresi’nin 1 ilâ 9’uncu âyetlerinde ise Rabbimiz meâlen ve hulâsaten şöyle buyurur:

 

“Muhakkak ki mü’minler felâh bulmuş, kurtuluşa ermişlerdir. Öyle mü’minlerdir ki onlar; 

 

Namazlarını huşû içinde devamlı kılarlar. 

 

Onlar, boş ve faydasız şeylerden yüz çeviricidirler. 

 

Onlar, zekâtlarını faal bir şekilde verirler. 

 

Onlar ırz ve nâmuslarını korurlar.

 

Onlar sözlerini tutarlar, emânetlere riâyet ederler.”

 

Gerçek mü’min; Allâh’ın rızâsını her şeyin üstünde tutan, Allah için seven, Allah için buğzeden, Allah için veren, Allah için iyilikleri emreden, kötülüklerden men eden ve kendisini Allâh’ın hükümlerine seve seve teslim eden kâmil insandır.

 

Sevgili Peygamberimiz de şöyle buyururlar:

 

“Kim Allah için sever, Allah için buğzeder, Allah için verir, Allah için men ederse şüphesiz o îmânını kemâle erdirmiştir.” (Ebû Dâvûd, Tirmizî)

 

Hakikî mü’min; Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in sünnetinden ayrılmayan, O neyi bildirmiş ise tereddütsüz kabul eden, O’nun tebliğ ettiği Kur’ân-ı Kerîm’in bütün hükümlerini samimiyetle yerine getirmeye çalışan şerefli insandır. Allah Azîmüşşân, Kur’ân-ı Kerim’de buyurur:

 

“…Peygamber size ne verdiyse onu alın! 

 

Neyi de yasak ettiyse ondan sakının. 

 

Allah’tan korkun çünkü O’nun azâbı çok çetindir.” (el-Haşr, 7)

 

Gerçek mü’min; hiçbir kimsenin canına, malına, nâmus ve şerefine dil uzatmayan; din kardeşinin iyi ve kötü gününde yanında olan, neşe ve hüznünü paylaşan, kendisi için sevdiğini kardeşleri için de seven, kıskançlık yapmayan, ayıp ve kusur araştırmayan, söz taşıyarak insanların arasını bozmayan şahsiyetli ve karakterli insandır.

 

Bu hususta sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır:

 

“Olgun müslüman, dilinden ve elinden müslümanların sâlim olduğu kimsedir.” (Müslim, Îmân, 65)

 

Gerçek mü’min; tembellik etmeyip durmadan çalışan, hem dünya hem de âhireti için gayret eden; sürekli olarak müsbet noktada terakkî eden, zillete, tembelliğe düşmeyen; mevki ve makam hırsı için kimseye yüzsuyu dökmeyen, rüşvet alıp vermeyen; hak, adâlet ve dürüstlükten ayrılmayan; nefsinin ve şehvetinin esiri olmayan fazîletli insandır. 

 

Hakikî mü’min; Allâh’ın haram kıldığı içkiyi içmeyen, kumarı oynamayan, hırsızlık yapmayan, cimriliğe ve savurganlığa düşmeyen, haksızlık yapmayan, yalan ve israftan uzak kalan, verdiği sözü yerine getiren, büyüklerine saygı ve küçüklerine şefkat gösteren, anne-babasına hürmet eden, Allâh’ın verdiği nimetlerin şükrünü îfâ eden mutlu insandır. Bu hususta sevgili Peygamberimiz şöyle buyururlar:

 

“Zinâ eden kimse (olgun) mü’min olduğu hâlde zinâ etmez. 

 

Hırsızlık yapan kimse (kâmil) mü’min olduğu hâlde onu yapamaz. 

 

İçki içen de (gerçek) mü’min olduğu hâlde içki içemez.” (Buhârî, Eşribe, 1)

 

Yani mü’min bir kimse, cehennem azâbını bile bile nasıl bu günahları işleyebilir? Demek ki, ağır bir gaflet içinde, Allâh’ı ve azâbını unutarak bu günahlara dalmaktadır. Bu ağır günahları işleyen bir kişi, mutlaka bir gün gelecek olan eceli o anda gelse, hangi hâl üzere Rabbine götürüleceğini bir düşünmelidir! 

 

Kısaca gerçek mü’min; İslâm’ın iktisâdî, içtimâî, amelî, ahlâkî, idarî ve hukukî esaslarını bir bütün olarak kabul eden; onları hayatının her safhasına nokta nokta işleyen, müslümanca yaşamayı en büyük şeref bilen ve böylece ahsen-i takvîm sırrına eren, emr-i bi’l-mâruf ve nehy-i ani’l-münker için hiçbir fedâkârlıktan kaçınmayan gayretli insandır.

 

Hulâsa hem dünya hem de âhiret hayatımızda huzur ve saâdet istiyorsak, Allah ve Rasûlü’nün beyan ettiği hakikî mü’minler safında yer almak zorundayız. Şunu bilmeliyiz ki, gerçek kurtuluş hakikî mü’min olarak yaşamakla olur. Öyleyse şu hadîs-i şerîfe kulak vermek zorundayız:

 

“Birbirinize haset etmeyiniz, alışverişte birbirinizi aldatmayınız, birbirinize buğzetmeyiniz, birbirinize sırt çevirip, dargın durmayınız. Birbirinizin pazarlığı bitmiş alışverişini bozmayınız. Ey Allâh’ın kulları! Kardeş olunuz! Müslüman, müslümanın kardeşidir; ona zulmetmez, onu yardımsız bırakmaz ve ona hor bakmaz. (Allah Rasûlü üç kere göğsünü işaret buyurarak); Takvâ işte buradadır. Bir kimseye şer olarak müslüman kardeşine hor bakması yeter. Müslümanın müslümana kanı, malı ve ırzı haramdır.” (Müslim, Birr, 32. Ayrıca bkz. Buhârî, Edeb, 57) 

 

Yüce Mevlâ’mız bizlere bu güzel vasıfları yaşatıp takvâya ulaştırsın inşâallah. Âmîn…