ŞATAFATTAN LÂĞIMA…

Ömer Sâmi HIDIR samihidir@gmail.com

 

Mevlânâ Hazretleri; dünya hayatında kazanılan zenginliği, rüyada ganîmet bulmaya benzetir. İnsan, rüyasında hazine bulsa, zengin olsa ve bununla son derece sevinse; uyandığında eli yine boş kalacağı için bu, o kişi için sadece bir hüsran sebebi olur. Dünyadaki zenginlik, âhireti kazanmaya vesile olmuyorsa, çetin bir hesaptan başka elde ne kalır ki?!. Bu zor durum; gaflet edenlerin karşısına âhiret günü mutlaka çıkacaktır, fakat bazen de daha dünyada iken sıkıntılar gelebilir. Yakın zamanda yaşanan bir hâdise, bunun canlı bir örneğini gözler önüne serdi;

 

Belediye ekiplerine bir ihbar gelmiştir. Buna müdahale etmek için gittikleri evde, fecî bir manzara ile karşılaşırlar:

 

Yarı felçli bir baba ve engelli olan oğlu, zemini lâğım borularından sızan sularla göle dönmüş bir evde yaşamaktadır. Komşular bile bu durumdan rahatsız olmuştur. Hemen temizlik işlemleri yapılır. Sonra; nasıl bu hâle düştüklerini, çevrelerinde kendilerine yardım edecek bir kimsenin olup olmadığını sorarlar. İbret dolu hikâye yavaş yavaş gün yüzüne çıkmaktadır… 

 

Evin babası olan Mustafa OYTUN, yıllarca hamallık yaparak geçinmiş bir kişidir. Geliri yüksek olmasa da alın teri ile çalışıp kazanmakta ve evine helâl lokma götürmektedir. Hanımı ile beraber, engelli olan oğluna bakmaktadır. Bir gün şeytana uyup piyango oynar. 1998’de oynadığı bu oyunda 7,5 milyar kendisine vurur. O gün hayatının bir dönüm noktası olacaktır. 

 

Her varlığın bir zorluğu, her yokluğun bir kolaylığı vardır!

 

Bir anda eline yüksek miktarda nakit geçen adam, âdeta bununla sarhoş olur. İlk adımda, evini değiştirir. Yıllarca aynı yastığa baş koyduğu hanımını terk eder. Başka bir kadının kurduğu tuzağa düşmüştür; örümcek ağına yapışıp kalan böcek gibi, elinden bir şey gelmez. Kadın gözünü öyle boyar ki, evde ne istese olmaktadır. 

 

Paranın bol olduğu ilk yıllar hiçbir şatafattan taviz verilmez. Fakat deryâ gibi görünen para da su gibi buharlaşmaktadır. Birkaç yıl sonra para iyice suyunu çeker, oturdukları evi de satmak zorunda kalırlar, ama yine fren tutmaz. Emek verilmeden gelen para, sel suyu gibi gitmektedir.

 

Büyüklerimiz; zengin olsun fakir olsun, her zaman çevrelerine iktisat etmeyi tavsiye etmişlerdir, bu yapılmadığı takdirde neler olacağı piyangozede adamın şu sözlerinden anlaşılmakta: 

 

“–O zamanlar âşık olduğum kadın, bana neredeyse her gün kuşbaşı et ile kıyma aldırırdı. 8 yıl kendimize ziyafet çektik. «Hazıra dağ dayanmaz.» derlermiş, dedikleri gibi oldu. Sonra paramız bitti. Son olarak elimde kalan daireyi de sattık ve onun da parasını harcadık. Şimdi kafam rahat… Bulursam yiyorum, bulamazsam yatıyorum… Fakirlik hepsinden iyi. Dünya malı dünyada kalır… 

 

Beni sevdiğini zannettiğim kadın, 8 yılın sonunda para bitince beni terk etti. Meğer benimle para için berabermiş. Para bitti, aşk bitti ve herkes kendi yoluna gitti. Piyangonun parası kimseye hayır getirmiyormuş onu öğrendim.

 

Şimdi ilk başladığım yerde bile değilim. Eskiden hamallık yapıyordum, şu an onu da yapamıyorum. Yediğim etler sebebi ile yüksek tansiyon hastası oldum. Kısmî felç geçirdim.

 

Şimdi yarım bir adamım ve sadece devletin verdiği maaş ile geçiniyorum. Hanımımı da kaybettim. Zihin engelli oğlumla beraber yaşıyorum. Bu dünyada şunu öğrendim: 

 

Ne almak istiyorsan, alın terin ile al!” 

 

Piyango gibi haram yollardan kolayca kazanılan servetlerin sonu sadece bu hâdisede yıkıma gitmiyor. Daha bin bir misali var. 

 

Çünkü büyüklerimizin dediği gibi:

 

Paranın, maddiyatın insanı çekip götüreceği yön hususunda, irade insanda değildir, paradadır. “Ben nereden gelirse gelsin o paraya hükmeder, beni bozmasına, perişan etmesine müsaade etmem. O parayı doğru, istikametli bir şekilde kullanırım!” düşünceleri boştur.

 

Haramdan gelen harama, ziyana, israfa, yokluğa ve ebedî mahrumiyete gider.

 

Helâlden gelen ise, hayrâta gider, berekete gider. İki cihanda saâdete vesile olur.

 

Bu acı tablolara oh dememeliyiz tabiî ki!.. Rabbim dünyada yaptıkları hatalardan dolayı hüsrana düşenlere de tevbe edip âhiretini kurtarabilmeyi nasip eylesin. 

 

Bize düşen hisse:

 

Tecrübe kazanmak. Çünkü ibret almak; bizi birçok tehlikeden korur, fakat akıllı insan, kendi tecrübeleri ile yetinen değil, başkalarının tecrübelerinden de istifade edebilen insandır. Bu sırrı yakalamak temennîsi ile…