210. Sayı TAKDİM

Kıymetli Okuyucularımız,

 

Dînini her dindar sever. Vatanını kim sevmez ki? Bayrağına herkes âşıktır. 

 

Fakat ne kadar? 

 

Uğruna ölecek kadar var mı o muhabbetten? 

 

Rabbinin kelimesini yüceltmek için canı fedâ etmek, şehidlik. 

 

Dînini yaşamak için vatanından da bir müddet uzak kalabilmek ise hicret. Necip Fazıl’ın mısralarıyla:

 

Merkezi dışardan sarmaktır murad, 

Merkezin çevreden fethidir istek.

 

Din, vatan ve bayrak için canından geçenlerin zaferleriyle neredeyse her gününü doldurduğu Ağustos ayıyla, takvim başı hassâsiyetiyle hicreti temsil eden Muharrem ayı birlikte yürüyor bu yıl. Hem 10 Muharrem, zulme mâni olmak için Hazret-i Hüseyin’in şehâdete yürüyüşünü de temsil etmekte. 

 

Globalleşen liberal ve seküler dünya görüşleri, dünyada bir müddettir yükselişteydi. Hattâ tek kutup, karşısında rakip kalmamış galip yegâne dünya görüşü gibi takdim ediyordu kendini. 

 

Fakat günümüz dünyası, sadece iktisâdî değil, insânî ve içtimâî bakımdan da bir buhran içinde. Vatansız, îmansız ve bayraksız yetiştirilen fertler; cinsiyetsiz, vicdansız, kalpsiz ve ruhsuz birer ceset, birer güdümlü robot gibi arz-ı endam ediyorlar. Biz de; 

 

«Aman nesillerimiz böyle olmasın!» diye salâhiyet sahiplerine arz-ı hâl ediyoruz. 

 

Genel Yayın Yönetmenimiz M. Ali EŞMELİ; din, vatan ve bayrak meselesinin alışıldık bir hamâset nutkundan ibaret olmadığını, milletleri var eden hayatî bir sır olduğunu tebârüz ettirdi. 

 

Muhterem Osman Nûri TOPBAŞ Hocaefendi; «Âhirzaman Câhiliyyesi Karşısında; Ashâb-ı Kiram Medeniyeti» başlıklı makalede; İslâm öncesi câhiliyye karşısında, ashâbın yüklendiği vazifeyi, modern câhiliyye karşısında yüklenecek bahtiyarları, Peygamberimiz’in; «Kardeşlerim!» diye methettiği âhirzaman ümmetini tarif etti. 

 

Kıssalar ve Hisselerde, yine ashâb-ı kiram var: Mûte şehidleri ve Hâlid bin Velid -radıyallâhu anhüm-… 

 

Dosyamız;

 

Vatan sevgisi,

 

Hakikî ve hükmî şehidlik, 

 

Hicretin mânâ derinlikleri, 

 

Seküler eğitimin candan geçebilecek bir nesil yetiştiremeyeceği gerçeği gibi teşhis ve tahlillerle bezendi. 

 

Sahâbeden Osmanlıya tarihî misaller, helâl kazancın ehemmiyeti ve haram kazancın rezil âkıbeti, sağlık tavsiyeleri, tasavvufî şerhler ve daha nice ufuk açıcı, gönül ferahlatıcı metinler…

 

Şiir ve şair, en çok şehîdi anlatırken hiçleşir… Âkif; Çanakkale şehîdine, hayal ufkundaki nice va‘dini sıralar da yine de şu acziyetle bitirir sözlerini:

 

Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.

 

Evet; şehid, şairlerin hâtırası için yapacaklarına meftun olarak geçmemiştir canından. O, Allâh’ın cömertliğinin şâhididir. Oradan gülümser, şairin çırpınışlarına… 

 

Çanakkale şehidleri de, Âkifler de kesilmesin diyedir, bizim de yüz akımız olmasını umduğumuz gayretlerimiz… 

 

Yüzakıyla…