DÜNYAYI TUZ KADAR SEVMEK

Raif KOÇAK raifkocak@gmail.com

İnsan, kâinatta diğer mahlûkattan farklı ve özel hususiyetlerle yaratılmıştır. Bu hususiyetler sebebi ile kendisine eşref-i mahlûkat denilmiş ve bu sıfat onu diğer mahlûkattan ayıran en önemli vasıf olmuştur. İnsan vücudundaki âzâların, tam mânâsı ile fonksiyonlarını icrâ edebilmesi için çeşitli gıdâlara ihtiyaç duyulmaktadır. Vücudumuzun âzâlarını meydana getiren hücreler, hayatlarını devam ettirebilmek için hücre dışı ortam ile iç ortam arasında bir denge kurarlar. Bu dengeyi sağlamak için, bu ortamlarda çözülmüş hâlde bulunan iyonları kullanırlar.

Vücudumuzda protein, yağ, karbonhidrat, kalsiyum, fosfor, sodyum, klorür, potasyum, kükürt ve magnezyum gibi iyonlar bulunur. Bu iyonlardan; sodyum, klorür, potasyum ve kalsiyum vücudumuzun elektrolit dengesini sağlar. Bu iyonlardan sodyum, pozitif olanını oluştururken; klor ise negatif yöndeki iyondur. Bu iyonların arasındaki sodyum; vücuttaki su moleküllerinin doku boşluklarına yerleşmesinde vazife alır. Bu sebeple sodyum iyonunun; böbrek fonksiyonları, kan basıncı ve vücut sıvılarının üretimi gibi çok mühim vazifeleri vardır. Buna ek olarak; sinir hücrelerinin duyuları algılamasında, bunları diğer hücrelere iletmesi ve kas hücrelerinin harekete geçmesi gibi hayâtî fonksiyonların yerine getirilmesinde, yine sodyum iyonuna ihtiyaç vardır. Bu mühim vazifeleri olan iyonlardan sodyum ve klorürü bir arada, tuzda bulmak mümkündür. Saf tuzda % 40 sodyum, % 60 klorür bulunmaktadır.

Tuz; kimyevî olarak sodyum ve klor elementinin bir araya gelerek oluşturduğu bir birleşik olup, vücudumuzun tam fonksiyonlarının devam ettirilmesi için gerekli bir besin maddesidir. Yapılan araştırmalarda; yetişkin bir insanın günlük tuz ihtiyacı, 6 gram olarak tespit edilmiştir. Vücudun; ihtiyaç duyduğu bu miktardan fazla tuz alması hâlinde, kandaki sodyum ve klor iyonlarının seviyesi yükselmekte, bu da damar içindeki kan sıvısının artmasına bağlı olarak, yüksek tansiyon, ödem oluşumu ve sinir dokularında fonksiyon bozukluklarına sebep olabilmektedir.

Bunun yanı sıra, tuzun ihtiyaç duyulandan az miktarda alınması da sağlığımızı olumsuz yönde etkilemektedir. Vücudumuzda sodyum seviyesinin düşük olması; sinir ve kas hücrelerinin fonksiyonlarını bozarak baş ağrısı, bulantı, kusma ve kaslarda güçsüzlüğe sebep olup, kramp gibi problemlere yol açmaktadır. Yine yapılan araştırmalarda; günlük sodyum tüketiminin iki buçuk gramın altına düşmesi hâlinde, kalp hastalıklarının görülme sıklığı artmaktadır. Bu sebeple; günlük beslenmemizde kullandığımız tuz miktarının, belli bir seviyede olması, vücudumuzun dengesi açısından ehemmiyet arz etmektedir. Buraya kadar verdiğimiz bilgilerden anlaşılacağı üzere, gözümüze küçük görünse de tuz, insan hayatı için mühim bir maddedir.

Dünya; eşref-i mahlûkat olan insanın, imtihan için gönderildiği bir mekândır ve bu mekân belli bir süre var olup, günü geldiği zaman Allâh’ın emri ile yok olup gidecektir. Kâinatta yaratılmış her şey ve onların içinde olduğu her yer, bu yok oluştan kurtulamayacaktır. Dünya, insanoğlunun imtihan mekânıdır. İnsan ne olacaksa, nereye ulaşacaksa, neyi başarıp, neyi kazanacaksa; işte bu imtihan mekânında kazanacaktır. İmtihan için gönderildiği dünyada; kendisine teslim edilen boş defteri ister iyilik, güzellik ve sevaplarla doldursun; ister çirkinlik, kötülük ve günahlarla doldursun; kendi tercihine ve iradesine bırakılmıştır.

Müslümanın; imtihan mekânı olan bu dünyaya bakışı ve ona karşı duruşu, tıpkı tuz misali ince bir denge üzere olmalıdır. Ne; «Dünya yalandır!» deyip elini eteğini ondan çekip bir kenarda oturmalı, ne de burada sürekli kalacakmış gibi ona sarılmalı. Bir taraftan çalışarak, gayret ederek dünyadan nasibini alırken; öte yandan kazandığı dünyalığı, nefsinin arzularına değil, o nimetleri kendisine veren Allah Teâlâ’nın yoluna harcayıp, ötelere sermaye olarak göndermelidir. Bir Allah dostunun ifadesi ile; “Eli kârda olurken gönlü yârda olmalıdır.”

Her ne kadar, dilimize pelesenk olmuş olsa ve sürekli; «Dünya, yalandır!» desek de aslında dünya yalan değil, gerçektir. Dünya yalan olsa; insan nerede âhiretini kazanacak, nerede heybesini dolduracaktı. Dünya âhiretin tarlasıdır, burada atılan her tohumun müsbet veya menfî karşılığını âhirette göreceğiz. Dolayısıyla; dünya, içinde bulunan bütün nimetlerle birlikte ve her şeyiyle gerçektir. Lâkin dünya geçicidir, yaratılmış her mahlûk gibi onun da bir sonu vardır ve hızla o sona doğru ilerlemektedir.

Dünyanın bu hakikati hususunda Cüneyd-i Bağdâdî Hazretleri şöyle buyurur:

“Dünyanın bir günü, âhiretin bin senesinden daha hayırlıdır. Çünkü dünyanın bir gününde rızâ-yı ilâhîyi tahsil etmek imkânı vardır. Âhirette ise dünyadaki gibi amel-i sâlihler yapıp da kazanma imkânı yoktur. Orada sadece hesap vardır.”

Müslüman, denge insanıdır ve her hususta ifrat ve tefrit dengesini gözetmesi gerekmektedir. Dünyaya bağlanma hususunda, bu dengeyi en ince detayına kadar hesaplamalı, ne bu dünyayı ne de âhiretini tehlikeye atmalıdır. Dengeyi kaçırıp sadece dünyaya çalışırsa; tıpkı tuzun fazla alınması hâlinde, vücut âzâlarımızda aksaklıklara sebep olup nihayetinde ölüme kadar götüren sağlık problemlerine sebep olması gibi, âhiretini tehlikeye atabilmektedir. Yine bu dünyayı elinin tersi ile itip, tuzu az kullanması hâlinde ise, kendi nafakası ve yakınlarının maîşeti için başkalarına muhtaç kalmakta ve alan el vaziyetine düşerek dünyasını tehlikeye atabilmektedir.

Bu denge hususunda bize bir ufuk belirlemesi ve ölçü almamız için Rabbimiz Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:

“Allâh’ın sana verdiği serveti O’nun yolunda harcamak sûretiyle âhiretini kazanmaya çalış. Dünyadan da nasibini unutma; Allah sana nasıl ihsanda bulunduysa, sen de başkalarına öylece ihsanda bulun…” (el-Kasas, 77)

Önderimiz ve örneğimiz Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in de bu husustaki emri şöyle:

“Sizin hayırlınız dünyası için âhiretini, âhireti için dünyasını terk etmeyendir.” (Kenzü’l-Ummâl, III/238, hn: 6336)

Hâsılı kelâm; dünya tarlasını sürmeden, âhirette ürün toplama imkânı yok. Tarlanı sürecek, en güzel tohumu, en güzel şekilde ekecek, o tarlanın ve tohumun ihtiyacı olan hizmetleri yapıp, hasat vaktini bekleyeceksin.

Rabbimiz; dünya ve âhiret dengesini tam mânâsı ile gözeten, hem dünyasını hem ukbâsını mâmur edenlerden eylesin.

Âmîn…