ÖLÜM, SÜKÛT ve DENİZ!

Zahit GENÇ genczahit@gmail.com

 

Seyrettim bir lâhza, bir akşamüstü,

Sükûta ermişti, çırpınan deniz!

Gönlüme dokunan bir rüzgâr esti,

Bir tüy gibi hafif, ne kadar sessiz!

 

İçimde, hüzünlü duygular saklı,

Paylaşsak derdimi dostça ikimiz;

Bilmem ki alır mı bir insan aklı?

Söyleşsek seninle ey mavi deniz!

 

İçimi dinlerim, geldim kıyına,

Kıvranır içimde garip duygular;

Ah! İçimi döksem durgun suyuna,

Kaybolsa gönlümden derin kaygılar!

 

Seyretsem ufkunda batan güneşi,

Kızarsa senin de o mavi yüzün;

Hissetsen içimde yanan ateşi,

Kaplar mı bilmem ki seni de hüzün?

 

Sükûtu kalbinde yaşayan deniz,

Gurbette garibe ışıktır ümit;

Her zaman dostlarla olmak isteriz,

Mehtabın oyunu sendeki gel git.

 

Bir ışık süzülse gökteki aydan,

Parlasa suların, oynasa nazla;

Sessizlik içini kaplasa her an,

Sükûtun nabzını dinlesek hazla!

 

Nerede kükreyen hırçın dalgalar?

Niçin bu martılar bu kadar sessiz?

Beklesem kıyında sabaha kadar,

İçimde neler var ah bilsen deniz!

 

Ne anlatır sular, ne söyler ufuk?

Nedir bu hayatın en gerçek yanı?

Kesilmeden bir gün aldığın soluk,

Hakk’a kulluk ile yaşa her ânı!

 

Kiminde yükselir yanık bir feryat,

Kimisi sürûru bulur sükûtta;

Ne anlatır düşün; «ölüm ve hayat»

Ölüm gelir, koyar «hayata nokta!»

 

Sükûta bürünmüş şu anda deniz,

Sükûtun kalbine kulak ver gönlüm!

Bir ömür bekleriz, ölümü sessiz,

Derin bir sükûttur belki de ölüm!