İFTİRÂKINLA EFENDİM BENDE TÂKAT KALMADI
Dr. Halis Ç. DEMİRCAN cetindemircan2@hotmail.com.tr
Eyüp Dayıdan bahsetmiştim sizlere… Aslında babamın dayısı olan Eyüp Dayı…
Ankara’dan İstanbul’a geldiğimiz yaz tatillerinde uğradığımız, Beşiktaş-Yahya Efendi’de oturan Eyüp Dayıdan bahsediyorum…
Hani hâl hatırdan sonra evdeki hanımların rahat etmesi için beni de yanına alıp Yahya Efendi’den Beşiktaş’a yürüyerek Beşiktaş çarşısındaki antikacı dükkânına gittiğimiz Eyüp Dayı…
Beşiktaş’taki dükkâna geldiğimiz zaman müdâvimler sanki bizim gelmemizi bekliyorlardı…
Çaylar söylendi…
Ben de bir kenarda hasır bir tabure üzerine oturmuş paşa çayımı bekliyordum…
Antikacı ağabey elinde bir plâk ile geldi, gramofonu kurdu plâğı yerleştirdi…
Plâk çalmaya başladı:
İftirâkınla efendim bende tâkat kalmadı!
Pâre pâre oldu dil, aşkta muhabbet kalmadı!
Ol kadar ağlattı ben bîçâreyi hükm-i kazâ,
Giryeden hiç Hazret-i Yâkûb’a nevbet kalmadı!*
Eser bitince antikacı ağabey anlatmaya başladı:
“–Bu plâk «Sahibinin Sesi» firması tarafından çıkarılmış, eserin bestekârı Cevdet ÇAĞLA, güfte Sultan I. Ahmed Han (Bahtî), makamı Nişâburek…
–Evet, ne diyorsunuz arkadaşlar!”
İlk sözü bir mazharzen, yani bendir üstâdı olan Nezih Bey aldı:
“–Nişâburek makamı gerçekte birleşik bir makamdır, makamın güçlü perdesi «hüseynî»dir. Bu perde üzerinde hem bûselik hem rast gibi iki ayrı çeşni hissedilir.”
“–Siz ne diyorsunuz Doktor Rıza Bey?”
“–Vallâhi muhteşem üstâdım. Bu ziyafetin üzerine ne söylenebilir? Ancak şunu söyleyebilirim ki; adı geçen makamlara bakacak olursak, meselâ hüseynî makamı «aşk ağıtı» anlamına geldiği gibi, bûselik «aşk sırlarını açmak», rast «sevincin zirvesi» mânâlarına geliyormuş. Ayrıca bazı makamların bazı rahatsızlıklara iyi geldiğini de okumuştum, bu mevzuyu da başka bir gün konuşuruz sizlerle.”
“–Siz ne düşünüyorsunuz bu şarkı hakkında Eyüp Bey?”
“–Efendim, bu eser güçlü bir şiir kumaşına sahip. Şüphesiz pek çok na‘tı bulunan Sultan Ahmed’in bu şiirinde yüce bir muhabbet terennüm edilmektedir.
Merhum cennetmekân Sultan I. Ahmed Han bu eserde;
«Efendim! Ayrılığın yüzünden bende zerre kadar güç ve tâkat kalmadı. Gönül paramparça olunca, ortada muhabbetin mekân tutacağı bir kalp de kalmamış oldu. Muhabbet, yerini sadece eleme bıraktı. Alın yazım zavallı beni öylesine ağlattı ki; akıttığım gözyaşlarından dolayı, Yûsuf’u için ağlayan Hazret-i Yâkup, gözlerinden elemini ve hasretini akıtmaya bir türlü fırsat bulamadı.» diyor.”
Antikacı ağabey tekrar söze girdi:
“–Peki, efendim! Bu eseri dinledik, mest olduk, doğru mu yaptık?”
“–Haydi gelin, bunu bir bilene soralım!” denildi, kalkıldı Sinan Paşa Camii’ne gidildi ve durum imam efendiye nakledildi.
İmam Efendi şöyle dedi:
“Bakın kardeşler;
•Dinlenilen mûsıkî, insanları Allah yolundan alıkoymuyorsa,
•Din ve dince mukaddes kabul edilen şeyleri alay konusu etmiyorsa,
•Dînî sorumluluk ve vazifeleri ihmal edecek seviyede değilse,
•Dînî değerlere aykırı konularda propaganda özelliği taşımıyorsa,
•Söz veya icrâsında; yalan, iftira, zinâya teşvik gibi dince yasaklanan hususlar yer almıyorsa,
•İbâdet gibi telâkkî edilmiyorsa,
•Kur’ân okuma ve dinleme kültürünün önüne geçmiyorsa,
•İnsanları nefsânî arzularına esir edecek bir icrâ, muhtevâ ve seviyede değilse,
•İnsanları dînî veya dünyevî faydalardan tamamen uzak bir şekilde faydasız şeylerle meşgul etmiyorsa ve
•Maddî veya mânevî herhangi bir zarar unsuru taşımıyorsa, doğru yoldayız demektir…”
O sırada müezzin, ikindi ezanını okumaya başladı. Hep beraber namaza geçildi…
_____________________________________________________________
* Sultan I. Ahmed Han (Bahtî)