ÖRÜMCEĞİN MÂRİFETİ

Dr. Halis Ç. DEMİRCAN cetindemircan2@hotmail.com.tr

Ak saçlı başını alıp eline,
Kara hülyalara dal anneciğim!
O titrek kalbini bahtın yeline,
Bir ince tüy gibi sal anneciğim!

Sanma bir gün geçer bu karanlıklar,
Gecenin ardında yine gece var;
Çocuklar hıçkırır, anneler ağlar,
Yaşlı gözlerinle kal anneciğim!

Gözlerinde aksi bir derin hiçin,
Kanadın yayılmış, çırpınmak için;
Bu kış yolculuk var, diyorsa için,
Beni de beraber al anneciğim! (Necip Fazıl KISAKÜREK)

Birkaç yıl evvel Aziz Mahmud Hüdâyî Camii Şerîfi’nde canlı dinleme fırsatı bulduğum Kemalettin ALTINTAŞ Hocamız; sohbetinin bir yerinde, annesiyle alâkalı birkaç hâtırasını anlatmıştı.

Bugün, «İslâm ve İhsan» internet sitesinde gezinirken, o hâtıraları anlattığı bir videoya rast geldim ve büyük bir keyifle yeniden dinledim.

Kemalettin Hocamız; annesiyle ilgili bu hâtıralarında, annesinin rızâsını almadan yaptığı iki şeyden ve bunların sonucunda başına gelen durumlardan bahsediyordu. Dileyenler internet sitesinden açıp daha ayrıntılı izleyebilir.

Bu ibretli hâtıralar; ana rızâsı almanın ne kadar önemli olduğunu bizlere hatırlatırken, benim de dağarcığımda o yıllarda geleceğimi etkileyecek olan bir hâdiseyi canlandırdı.

O yıllarda Ankara’da oturuyorduk.

Liseden yeni mezun olmuş, İstanbul’da Hava Harp Okulu imtihanlarına girmiştim. Bir dizi imtihan ve muayenelerden sonra imtihanı kazanmıştım.

Devamında okul; kazananları, İzmir-Gaziemir’deki uçuş kampına gönderdi.

Uçuş kampı da yaklaşık 15 gün teorik, 15 gün de uçuş yapılan bir imtihandı.

Aslında annem havacı olmama râzı değildi, çünkü başıma bir kaza geleceğinden korkuyor ve çok üzülüyordu. Ben ise tayyare kullanmayı öğreneceğim için havalara uçuyordum.

Teorik eğitim bitti ve uçuşlar başladı.

Uçuşlar; dört kişilik, tek pervaneli T-41 D tayyareleriyle yapılıyordu.

Tayyareler, hem öğrencinin hem de öğretmen komutanın önünde olmak üzere çift kumandalı idi. Gerektiğinde komutan, önündeki kumandadan uçuşa müdahale edebiliyordu.

Bu uçuş eğitimi toplam 14 sorti idi ki, bir sorti yaklaşık bir saat 45 dakika sürüyordu.

12 sorti aynı komutanla uçuluyor, 13’üncü sortide nokta uçuşu denilen başka bir komutanın kontrolünde uçuluyor ve bunlardan başarılı olan aday öğrenci 14’üncü sortiye tek başına çıkıyordu.

Kendi hocamla 12 sorti uçtuktan sonra, başka bir komutanla 13’üncü nokta uçuşuna başlamak üzere pist başı kontrollerini yaptık ve piste çıktık.

Ben gaz kolunu köklemiştim, gözüm mph müşirinde (göstergesinde) idi.

Göstergenin 100 mph olması gerekiyordu. Tayyare hızlandı, hızlandı ama saat hep 85 mph’ı gösteriyordu.

Birden komutan;

“–Çeksene levyeyi!..” diye bağırarak kendi kumandasını kullandı ve tayyareyi kaldırdı. Nerdeyse pist sonuna geliyorduk.

“–Komutanım hızımız 100 mph’a gelmedi, o sebeple kaldırmadım tayyareyi.” dedim, ancak komutan sinirli ve heyecanlı bir şekilde;

“–Tamam komuta bende…” dedi ve hız göstergesi olmaksızın bir meydan turu atarak tayyareyi pistte indirdi.

Tayyareyi hangarın önüne çektik.

Hangarda vazifeli teknisyenler, hemen yanımıza gelip durumu araştırmaya başladılar.

Hâdisenin sebebi kısa zamanda çözüldü.

Tayyarelerde pito tüpü denilen; kısa ucu tayyarenin kanadının altına bağlı, uzun ucunun başında bir delik bulunan L şeklinde bir tüp bulunur, bu tüp havanın basıncıyla hızın ölçülmesini sağlar, öndeki delikten giren hava basıncı, kokpitteki müşire yansır, buradan tayyarenin hızı ölçülür. Komutanın bana söylediğine göre yolcu jetlerinde bile bu pito tüpü sistemi hâlâ kullanılmaktaymış. (Tabiî yolcu jetlerinde, hangarda beklerken pito tüpüne bir kılıf takılıyormuş.)

İşte bu pito tüpünün ucundaki delikten giren bir örümcek, içeride yuva yapmış ve cihazın işleyişini bozmuş.

Tekrar çıktığımız kontrol uçuşunda aklımdan; «Ya bu hâdise kontrol uçuşunda değil de, son uçuş olan yalnız uçuşta olsaydı ne yapardım!?.» diye geçti ve çok tedirgin oldum.

Bu hâdise beni çok etkilemişti.

Uçuş bittikten sonra düşündüm, annemin rızâsını almadan bir yola çıkmıştım.

Ertesi gün okulu bıraktığımı komutanlarıma söyleyip, İzmir’den İstanbul’a geri döndüm. -Lâf aramızda- buna en çok annem sevindi tabiî.

Velhâsıl kardeşler; Mayıs ayı ile birlikte «Anneler günü»nün konuşulduğu şu günlerde annelerimize hediye almayalım mı? Alalım tabiî ama; bir gün değil, her gün hediye alıyormuş gibi ve Kemalettin Hocamızın dediği gibi, analarımızın-babalarımızın gönüllerini hoş tutalım onların rızâsını alalım.

Ne buyuruyor Rabbü’l-Âlemîn:

“Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi ve anne-babanıza iyi davranmanızı emretti. Onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlanırsa, onlara; «Üf!» bile deme! Onları azarlama! İkisine de gönül alıcı güzel sözler söyle.” (el-İsrâ, 23)

Kalın sağlıcakla.